Kenneth Galbraight, 1970’lerde, kuşku çağında yaşadığımızı söylüyordu. Ben bunu bellemiş birisi olarak 1990’larda birileri “Küreselleşme çağına girdiğimizi” ileri sürmeye başlayınca, eski köpeğe yeni marifet öğretilmez özdeyişine sadık kalarak, bu iddiadan da kuşkulanmaya devam ettim. Hatta ilk konferansımın başlığı “Küreselleşme mi? istemem teşekkür ederim” idi. Ben kuşkulana durayım 1990’arın sonuna kadar küreselleşmeciler popüler söyleme, akademik yazına egemen oldular. 1997-98 Mali krizi dahi hızlarını kesmedi; 2000 borsa krizleri de. Ben tam, “bakın demedim mi. küreselleşmenin sonu geliyor” diye, suratımda bilgiç bir sırıtmaya dolaşmaya başlamıştım ki, dünya merkez bankaları depresyonu engellemek için para musluklarını açtılar, mali sermaye zincirlerinden boşaldı tarihin en büyük mali genişlemesi üzerinde tarihin en büyük mali köpüğü oluşmaya başladı. Ama herkes o kadar memnundu ki. ABD ekonomisi büyüyor, dünya ekonomisi büyüyor, Çin büyüyor “küreselleşiyor….
11 Eylül, ABD yeni savunma stratejisi, oyunun kurallarını değiştirmeye başladı, Doha zirvesi tıkandı… Ondan sonra da “bu küreselleşmenin de sonu geliyor galiba” diye endişe edenlerin sayısı artmaya başladı. “Küreselleşmeden sonra”, “Küreselleşmenin sonu”, “Uzun acil durum” vb başlıklı kitaplar çıkmaya, benzer konuda yazılar makaleler Financial Times, Foreign Affaires gibi yayınlarda sıkça görülmeye başlandı.
Hatta, standart bir format bile oluştu. Bu yazılar hemen her zaman önce, , Bu küreselleşme söylemi ne kadar egemen olmuştu 1990’larda diye anımsatan bir giriş paragrafıyla başlıyordu. Sonra uyarılar, ve şikayetler geliyordu: Ama bak 15 yıl geçti vaat ettiklerinin hiç birini gerçekleştiremedi.
Bu giriş bölümünden sonra yazının ana metni, korumacılık, gelir dağılımındaki bozulma, mali istikrarsızlık örnekleri, kurumsal başarısızlıklar (Dünya Bankası, IMF DTÖ) temaları ve onu izleyen artık iyice bayatlamış bir yakınmaya devam ediyordu: Neden küreselleşmenin nimetlerinden herkes eşit bir biçimde yararlanamıyor? Derken, bitirirken sonuç olarak: Küreselleşme zaten eskiden beri vardı, biz ona uluslararasılaşma diyorduk… Şimdi, bu teknolojinin başını çektiği kısmıyla küreselleşme, uluslararasılaşma olarak devam edecek, ama serbest piyasa projesi, küresel entegre bir ekonomi kurma, ulus devletleri kaldırma vb… böyle giderse aksayacak. Baksanıza enerji ve emtia piyasalarına, küresel dengesizliklere vb.. vb… Son olarak da standart bir öneri: Hükümetler tedbir almalı…
2007’e girerken bu endişeli yorumlarda yine bir artış var. Örneğin, Küreselleşme tartışmalarında iyi bilinen isimlerden Prof, Walden Ballo, “Globalization in retreat” (küreselleşme ricat ediyor) Foreign Policy in Focus, 27/12/06. Rawi Abdela, Adam Segal, “Has Globalization Passed Its peak” (küreselleşme zirve noktasını geçti mi?) Foreign Affaires, Ocak/Şubat 2007, Martin Woolf (yine), “Globalisation's future is the biggest long-term question” (küreselleşmenin geleceği en büyük uzun dönemli sorundur) Financial Times, 10/01/07; Stiglitz, “Will the world's financial dam break in the coming year?” (Dünyanın mali barajı yeni yılda yıkılacak mı?) Daily Star, 09/01/07, Niall Ferguson (yine), “The Next Meltdown” (Gelecek çöküş) Time Magazine, 05/01/07, biraz farklı olmakla birlikte aynı sorunsal içinde, Anatol Lieven, 28/12/06, “The End of the West as we know it” (bizim bildiğimiz haliyle batını sonu), International Herald Tribune.
Gerçekten de 2007’ye girerken genelde büyük bir kötümserlik, endişe hakim, tabii bu gezegende yaşayanlar arasında. Öbür gezegende yaşayanların havası doğal olarak biraz farklı: Mali ekonomik haberler kanalı Bloomberg’in Çarşamba günü, geçtiği bir habere göre, dünyanın çeşitli ülkelerinde Genel Müdürler arasına yapılan bir anket, büyük çoğunluğun 2007 yılı için iyimser olduğunu ortaya koymuş.
No comments:
Post a Comment