Pazartesi yazımda, ülkeyi seçimlerden sonra bekleyen uluslararası ortamın kimi özelliklerine değinmiştim.
YENİDEN PAYLAŞIM ÇAĞI
Kapitalizmin yapısal krizi içinde, “büyük güçler” sermaye birikim süreçlerinin kriz eğilimlerini, yeni mekânları kendi gereksinimlerine cevap verecek biçimde, gerektiğinde diğer büyük güçlerin nüfuz alanlarına girme pahasına açarak, yönetme çabalarını yoğunlaştırırlar; bu çabaları siyasi, diplomatik hatta askeri araçlarla desteklerler. Bu “yeniden paylaşım” süreci ister istemez, silahlanma yarışını, beraberinde ekonomik-teknolojik dönüşümleri hızlandırır.
Türkiye, siyasi kültürel/toplumsal yapısıyla ve finansal-sınai-askeri-teknolojik özellikleriyle, 19. yüzyılın ikinci yarısında ve sonra ABD hegemonyası altında “Soğuk Savaş”, döneminde büyük güçler kategorisine değil, “paylaşılacak mekânlar” kategorisine giriyordu. Cumhuriyetin kurucu döneminde, kurucu liderliğinin modernist-kalkınmacı politikalarının, uluslararası ortamın kimi özelliklerinin (küreselleşmenin çözülmesi, emperyalist savaşlar, yeni doğan sosyalizmin) etkisiyle, bir süre için, “paylaşılacak mekânlar” kategorisinden çıktı, kendi sanayi-tarım, kalkınma politikalarını uygulayabildi.
Yeni, “yeniden paylaşım” çağında, siyasal İslamın “tek adam” rejimi “süreç olarak faşizm”, büyük güçlerin ekonomik, siyasi askeri hatta kültürel basınçları karşısında ülkeyi, Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden bu yana hiç görülmemiş düzeyde, korunaksız bıraktı. Acilen, bu kadın düşmanı, “ıslak” Taliban rüyalarıyla realiteden kopmuş adamların rejiminden kurtulmak gerekiyor.
İKİ SÜREÇ
Kurtulmak için, “muhalefet blokunun”, ilk önce, seçimlerde hileye-hurdaya, seçimlerden sonra şiddete başvurmaya niyetli olanları caydırabilecek bir siyasi iradeyi, kitlesel gücü sergilemesi gerekiyor. Sosyalist hareketin kararlılığı burada yaşamsal bir öneme sahiptir. Seçimlerin ertesinde, ülkeyi “paylaşılacak mekân” kategorisinden çıkartmak için iki süreci birbiriyle ilişkilendirerek inşa etmek gerekiyor.
(...)