Monday, May 30, 2022

Gerçekten özgün bir ülke

 

Buffalo, New York’ta bir faşist teröristin, siyahların alışveriş yaptığı bir süpermarkette 10 kişiyi öldürmesinden 10 gün sonra Uvalde, Texas’ta 18 yaşında bir genci, 19 ilkokul öğrencisini ve iki yetişkini öldürdü. Böylece 2022 yılının ilk beş ayında kitlesel kıyım amaçlı saldırı sayısı, 27’si okullarda olmak üzere, 248’e ölü sayısı da 150’ye yükseldi. Amerika’da, bu tür ölümcül saldırılar 70’li yıllardan bu yana, giderek katliam düzeyine ulaşan bir artış eğilimi sergiliyor. 

... Her katliamdan sonra silah satışları aniden artıyor. Evet, ABD özgün bir ülke ama bu “kötülükle” ilgili bir özgünlük. 

BU KÖTÜLÜK NEYİN SEMPTOMU?

Pew Araştırma Şirketi’nin anketine göre, ABD halkının yüzde 81’i silah almak isteyenlerin geçmişlerinin araştırılmasından yana. Saldırı silahlarının yasaklanmasına ilişkin soruya olumlu cevap verenlerin oranı yüzde 63. Yüksek kapasiteli cephanenin yasaklanmasını isteyenlerin oranı yüzde 64. Cumhuriyetçi Parti’den (GOP) silah sahibi olmayanların yarısından fazlası da bu bulgulara benzer bir eğilim sergiliyor. Ancak, yasama ve yürütme bu arzular yönünde adım atamıyor. “Bu kötülük neyin semptomudur” sorusunun cevabı, erkeklikle patolojik silah aşkı ilişkisinin yanı sıra, iki etkende yatıyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Thursday, May 26, 2022

ABD: Resmin parçaları yerlerine oturuyor

 

Son yazımda faşizm sürecinin, “özgün bir ideoloji, bir toplumsal hareket, lider, parti ve terörist eylemler üzerinden” ilerlediğini anımsatmış, “ABD’de Yüksek Mahkeme’deki karar taslağının ve Buffalo katliamının ‘evreni’ tüm bu unsurları içeriyor” demiştim. “Süreç olarak faşizm”in diğer parçaları kısaca şöyle özetlenebilir: Egemen kriz yönetim modelinin kuralları (ekonomik ve kültürel) içinde aşılamayan bir yapısal kriz; egemen sermayenin kimi temsilcilerinin faşist harekete ilgi duymaya başlaması. Devletin yasama, yargı ve yürütme organlarının faşist parti ve hareketin eline geçmeye başlaması.

ABD’de faşist hareket Yüksek Mahkeme’yi ele geçirmiş görünüyor. Bu yıl yapılacak ara dönem seçimlerinde, federal düzeyde Temsilciler Meclisi’nin, Senato’nun, bölgesel düzeyde birçok eyaletin yönetiminin ve yerel yönetimin kontrolünün faşist hareketin temsilcilerinin eline geçme olasılığı hızla artıyor.

‘YAPISAL KRİZ’ VE TERCİHLER

Sermaye sınıfına bakınca “yapısal krizin”, neoliberal küreselleşme olarak tanımlanan “yönetim modeline” ilişkin genel bir eğilim dikkat çekiyor. 

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 23, 2022

ABD: Süreç olarak faşizm ivme kazandı (2)

 

Faşizm süreci, özgün bir ideoloji, bir toplumsal hareket, lider, parti ve terörist eylemler üzerinden ilerler. Faşist ideoloji, öncelikle iki amaç tanımlar: Orijinal/otantik bir toplumsal grubun yaşantısını, hatta varlığını “tehdit eden”değişimleri, altüst oluşları, etnik/dini bir “ötekinin” seçkinlerinin komplosuna bağlar. İkincisi de kadınların vücutları üzerinde hâkimiyet kurmak, bu hâkimiyetin kurumsal ifadesi olan aileyi tehdit ettiği iddiasıyla LGBTQ+ pratikleri bastırmak ister. 

ABD’de Yüksek Mahkeme’deki karar taslağının ve Buffalo katliamının “evreni”tüm bu unsurları içeriyor. Yüksek Mahkeme de kürtaj hakkını koruyan yasayı kaldırma gerekçesini, “ülkenin kurucu anayasasında, tarihsel değerleri içinde yeterince derin kökleri yok” gerekçesine dayandırıyor. Irk eşitliğinin, kadınların oy verme hakkının, bir seri cinsel konunun, kurucu anayasada, tarihsel değerler içinde olmadığını anımsatan, Margaret  Atwood da “17. yüzyıldaki gibi yaşamak istiyor musunuz” diye soruyor. 

Buffalo katliamcısı da “büyük yer değiştirmenin”, geleneksel “beyaz toplumu”yok etmekte olduğuna inanıyor; ancak, ABD tarihinin “büyük yer değiştirmelerin tarihi” (Stephens, New York Times) olduğunu unutuyor:

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 19, 2022

ABD: Süreç olarak faşizm ivme kazandı

 

Bu ay ABD’de süreç olarak faşizmin ivme kazandığını gösteren iki olaya tanık olduk. Basına sızdırılan bir karar taslağı metni, ABD Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj hakkını güvenlik altına alan 1973 tarihli “Roe vs. Wade” ve 992 tarihli “Planlı anne-babalık hakkı” kararlarını iptal etmeye hazırlandığını gösterdi. İkincisi, Buffalo, New York’ta çoğunlukla siyahların alışveriş yaptığı bir süpermarketi hedef alan silahlı faşist terörist, 10 kişiyi öldürdü 3 kişiyi de yaraladı. 

Korkutucu olan şu ki “saygın hâkimlerin” oturduğu Yüksek Mahkeme ile Buffalo’da 10 kişiyi öldüren 18 yaşındaki faşist terörist arasında Cumhuriyetçi Parti ve Donald Trump üzerinden geçerek gelen güçlü bir ideolojik bağ var.

GİLEAD OLARAK ABD 

Cumhuriyetçiler Trump döneminde atanan “ultra-muhafazakâr” ve çoğu erkek hâkimlerle Yüksek Mahkeme’de çoğunluğu ele geçirdiler; ölene kadar görevde kalacak hâkimler ABD federal yasalarını ve yargıyı dinci ırkçı bir dünya görüşüne göre yeniden şekillendirmeye başladılar. 

Bu tehlike karşısında, Damızlık kızın öyküsü, başlıklı kâbus “distopyanın”(Gilead) yazarı Margret Atwood, tepkisini “Gilead’ı ben yarattım, Yüksek Mahkeme gerçekleştiriyor” biçiminde ifade etti.

(...)


Monday, May 16, 2022

‘Küresel Güney’de ‘Mükemmel fırtına’…

 

Birleşmiş Milletler örgütü uyarıyordu: “2022, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük insani felaketin yılı olabilir”.  Haklı çıkacak gibi…

“Küresel Güney” (KG) (Gelişmekte olan ülkeler) pandemi etkisiyle derinleşen bir borç krizi ve açlık tehlikesi altındaydılar. Sonra Ukrayna Savaşı başladı. Hızla yerleşen stagflasyon (durgunluk+enflasyon) karşısında “merkez ülkelerin”merkez bankaları, başta ABD’de Fed olmak üzere, enflasyonla mücadele üzerinde odaklanmayı seçtiler. Böylece, “büyük insani felaket” olasılığı daha da güçlendi. 

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 12, 2022

Taklitçilik çare mi?

 

Bu soru hemen her seçim döneminde, CHP’nin bağlamında, karşımıza geldi. İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi, o “garip fotoğraf” da bu soruyu anımsattı. Mart ayında, Political Science Research and Methods (Siyaset Bilimi Araştırmaları ve Yöntemleri - Cambridge University Press) dergisinde yayımlanan bir araştırma, 12 Batı ülkesinin 1970’lere kadar uzanan deneyimlerine baktıktan sonra bu soruya verdiği cevap olumsuz.

SAĞ YÜKSELİRKEN, ‘MERKEZ’...

Merkez sol’un (III. Yol) neoliberalizmi benimsemesinden sonra, ana akım partilerin arasındaki fark kaybolurken seçimlere katılım oranı düşmeye, seçmenin siyasete ilgisi, demokrasiye güveni azalmaya başladı.

(...)

Türkiye’de CHP’nin, kendi doğal tabanını birleştirmeye çalışmak yerine, siyasal İslamın tabanını kazanma çabaları bugüne kadar sonuç vermedi. Aksine CHP, kendi, cumhuriyetçi, halkçı, laik geleneğinden uzaklaştı, siyasal İslamın 20 yılda inşa ettiği düzeni, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü veri kabul eden, yalızca yürütmenin biçimini değiştirmeyi düşünen bir siyasi çizgi izlemeye başladı.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, May 09, 2022

Bir kez daha ‘Sığınmacılar ve göçmenler sorunu’ üzerine

 

Bu konuya ilk değindiğimde (16/08/2021) “Rejimin ülkeyi yangın yerine çevirme pahasına ayakta kalma manevraları… göçmenler ve sığınmacılar sorunu üzerinden devam ediyor”saptamasından sonra, kimi noktaları vurgulamaya çalışmıştım.

Örneğin, Türkiye’de, “göçmenler ve sığınmacılar” olgusunu, ırkçı-sömürgeci tarihe sahip emperyalist ülkelerdeki tepkileri, tartışmaları adeta şabloncu bir mantıkla yeniden üreterek değil, “somut durumun somut-bağlamına oturtulmuş tahlili”içinde, ulus, devlet ve “bağımlı ülke” gerçeğini hesaba katarak düşünmek gerekir. 

(...)

Dci-ırkçı faşizmin provokasyonlarının çapı daha da büyüdü. “Ana akım muhalefet” artık İslamcı “düzeni”, otoriter dili veri alıyor. Bu “kabullenmenin” yanına şimdi bir “mutabakat” eklendi: “Herkes”, özellikle hayat pahalılığından bunalan orta sınıflar, bu sorunu yaratan rejimi unutarak “Suriyeli düşmanlığı” ve kime yöneltildiği belirsiz bir “geri gönderin” talebi üzerinde birleşmeye, düzenin temsilcileri de bu talep ile oynamaya başladı. Süreç olarak faşizmin dinci ve ırkçı dinamikleri hızlandı.

(...)

ORTAK SORUNLAR AMA…

Bu “mükemmel” saptama ne gelişmiş ülkelerde ne de Türkiye gibi ülkelerde, sol ile işçi sınıfının yerli ve göçmen tabakaları arasındaki ilişkilerin gelişmesine, bir ortak mücadele zemininin inşasına hizmet etti. “Ortak sorunlar” var ama taraflar bu “ortak sorunları”, aynı, dolayısıyla, ortak davranmalarına izin verecek biçimde algılamıyorlar. Bu algılama farkı da iki kesim arasındaki, kültürel (ayrıcalık, dil, tarih, etnisite, din, cinsellik anlayışı gibi...) farklılıklar aşılamadığından, bir ortak iletişim ve diyalog alanı yaratılarak ortadan kaldırılamıyor. Ne yazık ki akla uygun olan, “gerçek” olmayabiliyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, May 05, 2022

Küresel stagflasyon

 


Dünya ekonomisine ilişkin tartışmalar, artık “stagflasyon (durgunluk + enflasyon) riski” konusundan “Ne kadar kötüleşecek?”, “1970’lere mi dönüyoruz” gibi sorulara kaydı. Ukrayna savaşının katkısıyla artan belirsizlikler, şirket gelirlerine, piyasalara yansıyor. New York, Londra, Frankfurt, Paris, Tokyo’da borsalar yıl başından bu yana genel bir gerileme eğilimi sergiliyorlar. Gelişmiş ülkelerde en dinamik şirketleri izleyen MSCI indeksi, Kasım 2021’den bu yana yüzde 50’den fazla geriledi.

DURGUNLUK VE ENFLASYON

Küresel büyüme hızının (Dünya Bankası) 1961-2020 arasında yıllık ortalaması yüzde 3.3. Bu oran 61-71 arasında yüzde 5.3 olmuş ve 1971-81, 82-92, 93-2003 dönemlerinde, sırasıyla, yüzde 3.4, yüzde 3 ve yüzde 3.16 olarak şekillenmiş. Kısacası, dünya ekonomisinin yıllık ortalama büyüme hızı 70’lerden günümüze, yüzde 3 olarak kabul edilen, resesyon sınırıbölgesinde kalmış;

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Monday, May 02, 2022

Bazı rejimlerle uzlaşılamaz

 

Bazı rejimlerle uzlaşılamaz. Bu rejimler demokratik yollardan değişime, ellerindeki devlet makinesini, ekonomik kaynakları sonuna kadar kullanarak direnirler.

SUU KYI’NİN İBRET VERİCİ ÖYKÜSÜ

Myanmar da askeri rejim karşısındaki “demokratik muhalefetin” lideri Nobel ödüllü Aung San Suu Kyi’ye (76) geçen hafta, basına kapalı bir duruşmada, 2021’deki askeri darbeden sonra verilen beş yılık cezaya, altı yıl daha eklendi.

(...)

Siyasi yaşamı boyunca Suu Kyi, askeri rejime karşı “demokratik”, barışçı, sık sık uzlaşarak ilerlemeye çalışan bir mücadele yürüttü.

(...)

UZLAŞMADAN SUÇ ORTAKLIĞINA

Sürekli uzlaşarak, sonuç vermeyen siyasi pratikleri biteviye muhalefete dayatarak, salt Budist nüfusa dayanarak ilerleme çabaları, sonunda Suu Kyi’yi rejimin suçlarına ortak olma noktasına getirdi.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız