Peker ile “Gelin… Daha neler olacak” ile yerlerde sürünüyoruz. İsterseniz biraz da yükseklerde uçalım. Marx, “Katı olan her şey eriyor”, şair Hugo von Hofmannsthal, “Ayaklarımın altında zemin kayıyor” sözleriyle modernite dönemini betimliyorlardı: O zaman, hızlı dönüşümler insanın bilişsel haritasını dağıtıyor, olanaksız görülen şeyler hızla sıradanlaşıyordu. Son yıllarda siyasi, ekonomik, teknolojik süreçlerdeki hızlanma, aklıma “yeni bir modernite (karanlık yüzüyle birlikte) mi” sorusunu getirdi.
(...)
Modernite döneminde, Darwin, Marx, Nietzsche, Freud insan, toplum, tarih hakkındaki varsayımları sarsmışlardı: İnsan tek hücreli hayvanlardan başlayan bir evrimin sonuncuydu; kapitalizm, tarihteki gelmiş geçmiş üretim tarzlarından yalnızca biriydi; sırada başkaları da vardı; “Tanrı ölmüştü”, insan artık yalnızdı; özne de sanılanın aksine, rasyonel bir varlık değildi, ayırdında olmadığı dürtülerin etkisindeydi.
Kendi ayakları üzerinde durmaya başlayan kapitalizm, dünya pazarında “ekolojik hâkimiyetini” kurmuştu, artık küresel bir üretim tarzıydı. Kapitalizm emperyalizme dönüşürken savaş ekonomileri, finans krizleri liberal kapitalizmi devlet kapitalizmine dönüştürüyordu. Emperyalist kapitalizm içinde, hegemonya transferi, komünizm ve faşizmden oluşan üçlü bir dinamik, “yeniden paylaşım savaşlarını” gündeme getiriyordu; hem de tren, otomobil, uçak, telgraf, telefon, radyo, sinema, tank mitralyöz, el bombası, zehirli gaz gibi teknolojik “gelişmelerin” hızlandırdığı bir zamanın içinde…
(...)
Bu yeni dünya, “gözetleme-denetleme-veri madenciliği kapitalizminin”, insansız hava araçlarının, kendi kendine karar verebilen savaş makinelerinin, hipersonik füzelerin, uzay yarışlarının, tekno-totaliterizmin, hatta Yeni Faşizmin dünyasıdır.
(...)