“Ilımlı İslam” ve “değişim” fantezisinin cazibesine kapılarak siyasal İslama destek veren liberal entelijensiya, solun “yararlı salakları” şimdi bu “değişimle” birlikte özgürlükleri sınırlayan yasalar gündeme geldikçe Tunus’ta da büyük bir düş kırıklığı yaşıyorlar. Bunlar, seçimlerden sonra büyük umutlarla işbirliği yaptıkları dinci En Nahda partisinin hükümetini, geçen hafta, düşürmeye çalışıyorlardı.
‘Şeriat’ mı?Ön kapıdan olmaz!
Müslüman Kardeşler hareketinin Tunus kanadı, 1980 öncesinde bir taraftan Zeytuniye Medresesi çevresinde dini ve kültürel etkisini entelijensiya arasında, toplumsal dayanışma etkinlikleriyle de yoksul halk arasında sürdürüyordu. Bin Ali rejimi yıkıldıktan sonra başbakan olan El Gannuşi, 1981’de bu hareketi siyasal alana çekecek olan En Nahda partisinin kurulmasında belirleyici rol oynamıştı. Ancak Tunus’un bağımsızlığını kazanmasının, modernleşme hamlesinin lideri Habib Burgiba hâlâ iktidardaydı. Burgiba, Nahda’nın bu sürece yönelik bir tehdit olduğunu düşünerek seçimlere katılmasını önledi, siyasal İslam üzerindeki baskıları artırdı. Siyasal İslam yeraltına çekildi, kültürel alana geri döndü. El Gannuşi yurtdışına kaçmak zorunda kaldı. Gannuşi, Bin Ali klanı halk hareketiyle devrilene kadar da Tunus’a dönmedi.
Tunus’ta 23 Ekim 2011’de yapılan seçimlerde, artık yasal alana çıkmış olan En Nahda oyların yüzde 41’ini alarak birinci parti oldu. Ancak, En Nahda toplumun yüzde ellisinden fazlasının kendisine oy vermediğini, halkı laiklik yanlısı kesiminin gücünü, seküler-liberal entelijensiyanın devlet aygıtı üzerindeki etkisini, uluslararası baskıları göz önüne alarak şeriat düzeni getirmeyi amaçlamadığını ısrarla anlatmaya, liberallerle işbirliği yolları aramaya başladı. Bu pazarlıklar sonunda, devlet başkanlığı, Tunus’ta insan hakları alanında uzun yıllar mücadele vermiş olan Munsif Marzuki’ye verildi. Hükümeti de Marzuki’nin partisi laik eğilimli Cumhuriyet Kongre Partisi, Emek ve Özgürlük İçin Forum Partisi ile bir koalisyon oluşturan En Nahda kurdu. Gannuşi başbakan oldu.
Bu şekillenme, siyasal İslam ile seküler güçler arasında bir uzlaşmaya, yumuşak ve sancısız, liberal hak ve özgürlükleri koruyacak bir “dönüşüm” sürecine işaret ediyordu. Şeriat düzeni korkusu da yatışmaya başladı. Ancak geçen haftalarda yaşanan kimi olaylar, “şeriat”ın ön kapıdan geri çevrilmesinin aslında bir taktik adım olduğunu, şimdi arka kapıdan içeri alınmakta olduğunu, En Nahda ve Gannuşi’nin, belli mevzileri kazandıktan sonra, artık liberallerle yaptıkları anlaşmaya değer vermediklerini düşündürüyordu.
Siyasal İslam – liberal ittifakı çöküyor.
İslamcı-liberal ittifakın çözülme sürecini Selefi hareketin siyasi arenaya ve de sokaklara En Nahda’nın tabanını da etkileyecek biçimde dönmesinin başlattığı söylenebilir.
Siyasal İslamın, anayasa olarak Kuran’ın kabul edilmesini isteyen, seçimleri, “demokratik” süreçleri anlamsız bulan Selefi kanadı, bir süredir sesini yükseltiyordu. Bu yılın başında “Persepolis” filmini gösteren TV kanalına yönelk protestolar, kanala para cezası verilmesine yol açmıştı. Tunuslu bir futbolcuyla kız arkadaşının açık saçık resimlerini basan gazetenin editörü de yargılanarak benzer bir cezaya çarptırıldı. Bu sırada Selefi gruplar bazı kentlerde içki satan dükkânlara saldırmaya başlamışlardı. Tunus Demokratik Kadınlar Birliği sözcüleri, kadınların 1956’daki bağımsızlıktan bu yana elde ettikleri kazanımlarının tehlikede olduğunu söylüyorlardı.
Bu gelişmeler ufukta kara bulutların toplandığını gösterirken fırtına 10 Haziran gecesi Selefi militanların Abdelia Sarayı’nı basarak “Sanatın Baharı” temalı bir resim sergisindeki resimleri parçalamasıyla patlak verdi. Selefi militanların dini duyarlıklara ters buldukları sanat yapıtlarını hedef alan bu eyleminin ardından, günlerce sokaklarda Selefi kalabalıklarla polis arasında çatışmalar yaşandı. Kimi önde gelen dini liderler, isimleri Facebook’ta da yayımlanan sanatçıların öldürülmesine ilişkin fetvalar verdiler.
Serginin küratörü Meryen Budurbala, “Devrimden sonra sanatçılar bir özgürlük duygusuna kapıldılar. Bu duyguyu serbestçe ifade etmek istediler. Çok güçlü yapıtlar ürettiler”... “Sanatçılar böyle bir tepki beklemiyorlardı” diyormuş (Reuters 27/06/2012).
Bu olaylardan sonra En Nahda hükümeti, yaptığı açıklamada olaylara “sanatçıların özgürlükleri sınır tanımadan kullanmaya kalkmalarının neden olduğunu” saptadıktan sonra, “ifade özgürlüğünün sınırsız olamayacağını”, İslamı duyarlılıkları zedeleyecek etkinlikleri cezalandıracak yasaların acilen çıkarılacağını vurguladı. Kültür bakanlığı da sergiyi düzenleyenlere karşı yasal işlem yapılacağını açıkladı.
Adının açıklanmasını istemeyen bir sanatçı “Sanat aslında tamamen yoruma ilişkin olduğundan, neyin dini değerleri hedef aldığını saptama çabaları kaçınılmaz olarak soru soranları, entelektüelleri hedef alan bir baskı kampanyasına yol açacak” diyor.
Al Akhbar gazetesi, Selefi hareketin tepkilerinin, kültürel alanla sınırlı olmadığını, bir taraftan da silahlanmakta olduklarını aktarıyor. Selefi militanlar Ruhiya bölgesinde orduyla çatışmışlar; bir albay, iki asker ve üç silahlı militan ölmüş. İkinci olay Libya sınırında ülkeye silah sokmaya çalışan bir Selefi grupla güvenlik güçleri arasında yaşanmış, Cezayir sınırında da ciddi olaylar yaşanıyormuş (18/06/2012).
Bir diğer gelişmede de geçen hafta, Gannuşi hükümeti, Kadafi’nin, Tunus’a sığınmış başbakanlarından Ali Al Mahmudi’yi ani bir kararla, Cumhurbaşkanı’nın izni alınmadan apar topar Libya’ya iade etti. Halbuki Cumhurbaşkanı Marzuki, ülkesine dönerse, işkence görür, idam edilir gerekçesiyle Mahmudi’nın Tunus’ta kalmasına izin veriyor, iade taleplerini geri çeviriyordu.
Hükümetin, iade işlemini Cumhurbaşkanı’nın otoritesini hiçe sayarak gerçekleştirmesi, siyasal İslamın liberallerle yaptığı uzlaşmaya artık itibar etmediğini gösterdi. Bunun üzerine, geçen çarşamba günü, liberal partilerin meclisteki temsilcileri, hükümeti düşürmek için bir güvensizlik oylaması örgütleme sürecini başlattılar.
Tunus’ta devrimci demokratik halk hareketi diktatörleri devirdiğinde bir iktidar boşluğu, buna bağlı olarak da bir olasılıklar alanı oluşmuştu. Ne yazık ki bu alan kısa sürede, en örgütlü toplumsal güç, Müslüman Kardeşler hareketi tarafından doldurulmaya başlandı. Bu sürece daha baştan direnmek yerine, Müslüman Kardeşler’in kurduğu Nahda partisinin, uzlaşmacı söylemine, “değişim” vaadine kapılan, liberal entelijansiya, kendi huzur alanlarına çekilerek sürece teslim olmayı seçti. Bunlar, “düşünceyle” değil de hazlarının kısa dönemli talepleri üzerinde şekillenen iyimser kanaatlerle davrandılar, tam anlamıyla bir “stratejik cehalet” örneği sergilediler. Bu liberaller, yükselmekte olan hareketin sadakatlerini, stratejik hedefini anlamaya çalışmak yerine, siyasal İslamla aynı siyasi coğrafyayı, laik yönetimlerin mirası kültürel özgürlüklerini korumaya devam ederek paylaşabileceklerine inanmayı seçtiler. De te fabula narratur.
No comments:
Post a Comment