Çarşamba günü, Güney Amerika’nın görkemli İnka İmparatorluğu’nun yıkılmasına ilişkin yerleşik tarihsel bilgileri sorgulayan bir belgesel izledim. Belgeselin ortaya koyduğu bulgularla, bu hafta tartışmayı düşündüğüm, Suriye’de tırmanan iç savaş, Mısır, Fas seçimleri, Müslüman Kardeşler’in yükselişi gibi konular arasında bir paralellik sezince yazımın konusunu değiştirdim.
Tarih ve sorular
İspanyolların Güney Amerika’yı sömürgeleştirme sürecinin çok şiddetli, hunharca yaşandığını biliyoruz. Ama bu süreci anlatan, tek yazılı kaynakta, İspanyol belgelerinde, Mel Gibson’un, “Apocalypto” filminde de Maya uygarlığı bağlamında aktarılan bir “alt metin” vardı: Kıta üstün bir Hıristiyan uygarlıkla, geri Pagan bir uygarlığın karşılaşmasına sahne oluyor. İspanyol komutanı Pizaro ve 200 adamı devasa bir imparatorluğu modern silahlarla, Hıristiyan imanıyla kısa sürede adeta Tanrı’nın gazabı gibi yıkıyor.
Ancak İspanyol kaynaklarının anlattığı öyküler, kimi soruları cevapsız bırakıyor. Pizaro, 200 adamıyla ilerlemeye başladığında, neden görkemli İnka İmparatorluğu’nun orduları harekete geçmemişti? İnka İmparatorluğu binlerce yıllık Güney Amerika uygarlığının en son, en büyük imparatorluğu; bugünkü Peru, Ekvador, Bolivya, Arjantin, Şili, Kolombiya gibi ülkelerin topraklarını kapsayan Roma’sı değil miydi? Maçipuçi, Cusco gibi dev kentler kurmuş, yollar inşa etmiş, imparatorluk çapında askeri idari ağlar kurmuş, yönetmemiş miydi? Tüm bunlar askeri bir beceriye de tanıklık etmiyor muydu?
İspanyolların başarılarını, modern silahlar, savaş teknikleri, Avrupa’dan getirdikleri hastalıklar tek başlarına açıklayabilir miydi? İspanyolların, mutlaka yerli işbirlikçilerinin, destekçilerinin de olması gerekmez miydi?
Pizaro ve adamları, profesyonel asker değildi; ganimet peşinde koşan maceracılardı, okuma yazma bilmiyorlardı. Bu yüzden, işgalin, savaşların öyküleri daha sonra vakanüvisler tarafından, egemen İspanyol kültürünün gereksinimlerine göre yazıldı.
İspanyol kaynaklarının, Pizaro’yla adamlarını, kendilerinden sayıca çok üstün güçler karşısında büyük zaferler kazanan kahramanlar olarak sunarken, yerli işbirliği olgusunu hep ikinci plana attığını, önemsizleştirdiğini biliyoruz. Belgesel, bu yerli işbirliğinin ne kadar önemli olduğunu, savaşları çoğu kez aslında İspanyollar adına yerli işbirlikçilerin kazandığını ortaya koyuyordu.
Poruçuko Mezarlığı
İnkalar dini inançları gereği, ölülerini düzenli aralıklarla açılmış çukurların içine güneşe bakar biçimde, çömelmiş pozisyonda gömüyorlar. Lima kenti varoşlarında İnka döneminden kalma Poruçuko Mezarlığı’nda yapılan kazılarda, bu geleneğe uymayan tarzda, toprağın yüzeyine yakın, düzensiz aralıklarla adeta telaşla gömülmüş 70 iskelet bulunca, arkeologlar olağanüstü bir tarihsel olayın izleriyle karşılaştıklarını düşünmüşler. Belgesel bu arkeologların bulgularının anlamlandırılması sürecini anlatıyordu.
Arkeologlar üç nokta üzerinde odaklanıyorlar. Birincisi, bu iskeletlerin gömülme tarzı. İkincisi, şiddet içeren biçimde öldüklerini gösteren, kırıklar, çatlaklar. Üçüncüsü, iskeletlerden ikisinin kafatasında görülen, kare ve daire biçimindeki delikler.
Arkeologlar, bu delikleri kriminoloji uzmanlarına inceletiyorlar. Kare biçimindeki delikler İspanyolların kullandığı mızrakların metal ucuna uyuyor. Daire biçiminde deliğin çeperinde, buna uyan kemik parçasının üzerinde bulunan mikroskobik demir parçacıklarıysa, deliğe İspanyolların kullandığı, arkebüz tüfeklerinin atığı bir misketin yol açtığını gösteriyor. Bu iki bulgu, hem İspanyol sömürgecilerin cinayetlerine ait ilk arkeolojik verileri, hem de Güney Amerika tarihinin en eski mermi yarasını, elektron mikroskobu gibi en son teknolojiyi kullanarak belgeliyor. Bu delikler Güney Amerika tarihine, 500 yıl önce Lima’da İspanyollarla İnkalar arasında yaşanan bir savaşa da ışık tutuyor.
Lima savaşı
Pizaro ile 200 adamı 1532’de Peru’ya geldiklerinde, yüzyıl önce, Cusco yerleşim merkezinde kurulduktan sonra güneye ve kuzeye doğru, yerli kabileleri kendine bağlayarak genişlemiş olan İnka İmparatorluğu, taht savaşlarıyla sallanıyordu. On milyon nüfuslu imparatorluğu oluşturan kabilelerin, İnka’nın baskıcı, acımasız egemenliğine karşı tepkileri giderek artıyordu.
Pizaro, geldiğinin ilk haftalarında bir baskınla bir günde binden fazla insanı kılıçtan geçirerek, Kral Attahualpa’yı tutsak aldı. Serbest bırakılmasına karşılık talep edilen fidye ödenmesine karşın Attahualpa’nın öldürülmesi İnka İmparatorluğu’nda büyük sarsıntı yarattı. Pizaro ve adamları kısa sürede Cusco’ya ulaşıp ele geçirdiler. Cusco’nun düşmesini izleyen aylarda İnka İmparatorluğu çöktü. Ama nasıl? İspanyol tarihçilerinin aktardığı gibi mi, yoksa bu öykünün bir başka yanı daha var mı? Poruçuko Mezarlığı’nda bulunan iskeletler öykünün işte bu yanına ışık tutuyor.
Cusco’nun düşmesinden dört yıl sonra İnka kabileleri İspanyollara karşı “Büyük İnka isyanı”nı başlatıyorlar. Bu isyanın önemli savaşlarından biri, henüz kurulmuş olan İspanyol yerleşim merkezi Lima’da yaşanıyor.
Savaşın İspanyol versiyonu şöyle: İnka generali Kiyo Paki on binlerce askeriyle Lima’yı kuşattı. O sırada Lima’da bulunan Pizaro “Tanrı bize acısın” diyordu. Durum umutsuzdu. İspanyollar, son çare olarak, kahramanca bir süvari saldırısı başlattılar, İnka saflarını yararak Kiyo’ya ulaştılar ve hemen öldürdüler. On binlerce askerlik İnka ordusu darmadağın oldu.
Ancak, Pizaro ailesinin İspanya kralından, Lima’yı korumanın yüksek maliyetine karşılık tazminat isteğiyle açılan bir davanın tutanaklarında savaşı yaşamış yerli şahitlerin ifadeleri, Lima’da “o gün” gerçekten neler olduğunu ortaya koyuyordu. İnka ordusu on binlerle değil binlerle ifade edilecek bir büyüklükteymiş. Suvari saldırısı, büyük çaplı çatışmalar olmamış. Pizaro’nun yerli cariyesi (Pizaro’nun işbirlikçisi Veylas kabilesinden prenses) Kisveysisa, annesinden yardım istemiş. Veylas kabilesinden gelen askerler, İnka ordusuna karşı, İspanyolların yanında savaşmışlar. Yapılan incelemelerin, mezarlıkta bulunan kafataslarının ikisi dışında geri kalanlarının yerlilerin topuzlarının darbeleriyle kırılmış olduğunu kanıtlaması, savaşın esas olarak yerliler arasında yaşandığını İspanyol güçlerinin etkisinin marjinal kaldığını gösteriyor. Böylece, 200 İspanyolun büyük İnka İmparatorluğu’nu bir yılda darmadağın edebilmesinin arkasındaki gerçek de ortaya çıkıyor: Birçok kabile, İnka’nın baskısından kurtulmak için Pizaro ile işbirliği yapmış. Bu işbirlikçilerin payına düşen de tarihte sömürgecilerle, daha sonra emperyalistlerle işbirliği yapanlarınkinden farklı olmamış. Bunlar, akıllarınca, servet, ikbal, özgürlük beklerken, soygun, baskı, sömürü ve katliamla “ödüllendirilmişler”. Sömürgeciler, tarihi yazarken bu katkıları anımsamak bile istememişler.
No comments:
Post a Comment