Dünyayı iyi bir yıl beklemiyor. Avrupa ekonomisi yeniden resesyonda. ABD ekonomisi yeniden yavaşlıyor. Gelişmekte olan ülkelerde, Çin’de ekonomik büyüme hızları düşüyor. Morgan Stanley ekonomistlerine göre, Türkiye 2012 yılında ekonomik büyüme hızı en çok düşen ülke olmaya aday.
Amerika ve Avrupa’da, ekonomi politikaları alanında devam eden başarısızlık, belirsizlik, yalnızca, 2012 yılında dünya ekonomisinde büyüme hızının yeniden resesyon alanına girmesine ilişkin beklentileri değil, 2030’lardan önce bir iyileşme beklemeyen “uzun depresyon” savlarını da destekliyor.
Dört yıl sonra hâlâ...
Lehman Borthers’in batmasının üzerinden üç yıl geçti, Lehman’ı batıran koşulları düşününce, rahatlıkla en az dört yıldır krizdeyiz diyebiliriz. Hâlâ ortada öngörülebilir bir zaman dilimi içinde krizden çıkılabileceğine ilişkin bir belirti yok. Krizle birlikte başlayan borçları temizleme çabası, bu sırada yükün özel sektörden devlete devredilmesi, devletin yükü halkın üzerine transfer etme çabaları, kredi piyasalarındaki çöküşün, üretim ve tüketim kapasitelerinde başlattığı yıkım hâlâ devam ediyor. Bu bağlamda, hemen tüm ekonomik analizler, IMF’ninkiler de olmak üzere 2012 yılı için beklentilerini aşağı doğru çekmeye devam ediyor.
Geçen hafta IMF Başkanı, uluslararası işbirliğinin önemini vurguluyor, ülkelerin liderlerini, küresel ekonominin, korumacılık, içine kapanma eğilimlerini güçlendirecek yeni bir gerileme olasılığıyla karşı karşıya olduğunu vurgulayarak uyarıyor. Bu uyarının yapıldığı günlerde Fransa ve İngiltere arasında patlak veren, “aslında senin ekonomin benimkinden kötü, önce senin kredi notun düşmeli” tartışması, kıvrımları açılmaya başlayan dönemin özellikleri hakkında hiç de hoş olmayan işaretler veriyordu.
Dünya ekonomisinde koşulların bozulmakta olmasına ilişkin verilere örnek olarak Morgan Stanley analistlerinin yorumlarına bakabiliriz. Bankanın Baş Küresel Ekonomist’i Joachim Fels’e göre Avrupa yeniden bir resesyona girdi. Fels, AB bölgesine ilişkin 2012 yılı büyüme öngörülerimizi, “yüzde 0.5’ten yüzde -0.2’ye çektik” diyor. ABD’deki büyüme, o da, Kongre’nin bu yılkı mali desteğin 2012 yılında da devam etmesine izin vermesi halinde, yüzde 2 düzeyinde kalacak. Mali desteğin süreceğine ilişkin varsayım gerçekleşmezse ABD büyüme hızı yeniden eksiye geçebilecek. Fels gelişmekte olan ülkelerin ufkunun da kararmakta olduğunu düşünüyor. Bu ülkelere ilişkin ekonomik büyüme beklentisini, Banka yüzde 6.1’den 5.7’ye çekiyor.
Bankanın Bartsch, Antonucci, Bizimana, Karitter, Pietrzak, Aksoy gibi ekonomistleri Avrupa, Kuzey Afrika ve Ortadoğu bölgesinin 2012 ekonomik performansı konusunda oldukça kötümser bir resim sunuyorlar. Almanya’nın bile olası bir resesyondan kurtulmasının olanaksız olduğunu düşünen analistler Rusya belki de olumlu bir büyüme performansı sergileyen tek ülke olacak derken Türkiye’de ekonomik büyüme hızının yüzde 2 düzeylerine gerilemesini bekliyor (Global Economic Forum, 15/12/11).
Perşembenin gelişi, çarşambadan...
Aslında bu, özellikle Avrupa’ya ilişkin öngörüler şaşırtıcı değil; 2012 yılında yaşanacak olanları, 2010-11 yıllarında uygulanan, büyümeye değil bankaların alacaklarını tahsil etmeye odaklı ekonomi politikaları haber veriyordu. Bu politikalar gereğince kemer sıkma önlemleri yoluyla tüm kaynaklarını borç ödemeye ayırmaya zorlanan İrlanda ve Yunanistan’ın son durumuna bakmak sanırım yeter.
İrlanda İstatistik Merkezi’nin geçen hafta yayımladığı III. üç aylık büyüme verilerine göre İrlanda ekonomisi, reform ve kemer sıkma politikalarından yararlanmak bir yana bir önceki döneme göre yüzde 2 oranında gerilemiş. Kemer sıkma politikalarının daraltıcı etkisinin ihracatla aşılabileceğine ilişkin hayaller de böylece boş çıkmış (Wall Street Journal. 16/12). Gelecek yıl AB ekonomilerinin, ihracat pazarlarının daralacak olması İrlanda’da resesyonun daha da derinleşeceğine işaret ediyor.
Yunanistan yönetimi 2009 Aralık ayından bu yana kemer sıkma politikalarını, sokakları dolduran protesto eylemlerine karşın uygulamaya devam ediyordu. Geçen hafta yayımlanan bir IMF raporu, Yunanistan’ın bütçe açığının, kemer sıkma politikalarına karşın arttığını saptıyor. IMF, Yunanistan ekonomisinin 2012 yılında da küçülmeye devam etmesini bekliyor (The Guardian 16/12).
Bu iki örneğe ek olarak İtalya, İspanya, Portekiz’de de benzer gelişmeler banka alacaklarının tahsil edilmesi adına uygulanan politikaların üretim ve tüketim kapasitelerini imha ederek krizi derinleştirdiğini gösteriyor. Gündemde başka politikalar da olmadığından, bu krizin 1873’ten bu yana en uzun depresyonu oluşturmaya başladığını düşünenlere itiraz etmek zorlaşıyor.
Prof. Krugman, Haziran 2010’da bir yorumunda, G20 grubu ülkelerini etkisi altına alan neoliberal ekonomi politikalarının risklerine dikkat çekiyordu. Krugman, tarihte biri 1873 paniğini, diğeri de 1929-31 finansal krizini izleyen iki depresyon yaşandığına değiniyor, büyük bir olasılıkla bir üçüncüsünün gelişmekte olduğunu savunuyordu. Krugman’a göre, kriz başladığında gündeme gelen sağlıklı tartışmalar giderek sönmüş, neoliberal “denk bütçe” politikaları yeniden öne çıkmaya başlamış, adeta Herbert Hoover’in vergileri arttırarak, harcamalar kısılarak ekonominin büyütülebileceğine ilişkin savları yeniden canlanmıştı. Krugman, “G20 toplantısının sergilediği gibi siyasi liderler hâlâ enflasyona kafayı takmış durumdalar, gerçekte daha güçlü olan deflasyon risklerini görmezden geliyorlar” diyordu. Aradan geçen sürenin Krugman’ı haklı çıkardığını gördük. Bugün depresyon, hem de çok uzun sürecek bir depresyon riski giderek artıyor.
Geçen hafta Finans Sitesi MarketWatch’da, Metthew Lynn bu konuya eğiliyor, 1873-1896 “Uzun Depresyonu”yla, günümüzü karşılaştırarak benzerliklerden hareketle oldukça korkutucu sonuçlara ulaşıyordu: “uzun depresyon” öncesinde de mali piyasalar serbestleştirilmiş, yeni teknolojiler üretimi, iletişimi, mali sermayenin dolaşımını hızlandırmıştı. O sırada yeni bir sınai güç, dünya piyasalarını ucuz mallarla doldurarak yükseliyordu. Almanya yeni bir para sistemi benimsemişti ve Avrupa’yı ucuz krediyle dolduruyordu. Yunanistan, İtalya ve Fransa’yla girmiş olduğu ortak para birliğini ayakta tutmaya çalışıyordu.
Bu dinamikler; 1873’te patlayan bir mali krizin ardından, 23 yıl sürecek olan “uzun depresyon”a yol açtı. 1896’ya gelindiğinde İngiliz hegemonyası yerlerde sürünüyor, yeni yükselen güçler dünyayı yeniden paylaşmak üzere savaşmaya hazırlanıyordu...
“Tarih tekerrür etmez” derler, ama benzerlikleri de unutmamak, üzerinde düşünmek gerekiyor.
No comments:
Post a Comment