Bu büyük ekonomistler hep böyle yapıyor. Dışarıda bir şey söylüyorlar, Türkiye'ye gelince başka bir şey!
Dışarısı felaket, ama 'Size bir şey olmaz' demiş.
Bu kez, Prof. Rubini Türkiye'deymiş. Dünya ekonomisinin "yapısal krizinin" içinde bulunduğu "konjonktüre" ilişkin, çoğunluk "toz pembe gözlüklerle" dolaşırken yaptığı gerçekçi saptamalarla dikkat çekti son yıllarda. Rubini Türkiye'deyken de gerçekçi bir konuşma yapmış (ben konuşmanın ancak metinini okuma şansına sahip olabildim). Ek olarak ekonomistlerle, işadamlarıyla görüşmüş.
Güngör Uras 'ın aktardığına göre " Size bi şey olmaz abicim!" mesajı vermiş... Uras, " kiminle konuşsa, dışarısı hakkında felaket haberleri verdi, felaket tahminleri yaptı ama, Türkiye için hep iyi şeyler söyledi " diyor ve ekliyor: " Dedi ki, 'Türkiye, 2001 yılındakine benzer bir krize girmez. Son 6-7 yılda (1) Dünyadaki iyilik rüzgârından yararlandınız. (2) Banka-finans sistemi güçlendi. (3) Bütçe az çok kontrol altına alındı. (4) Bazı yasal düzenlemeler (reformlar) yaptınız. Bunlar büyük bir krize girmenizi önler."
Bunları okuyunca aklıma Stiglitz 'in, Derviş döneminde yaptığı Türkiye ziyareti geldi. Stiglitz yıllardır IMF'ye verip veriştiriyordu. Bu yüzden Dünya Bankası'ndaki işinden oldu. Olunca daha da verip veriştirdi. IMF ekonomistleriyle alay etti: "Aynı raporu, yalnızca ülkenin adını değiştirip başka ülkeye vermişler..." Stiglitz'e göre, IMF ülkeleri, bilmem kaç adımda yıkıma sürülüyordu... 1998-2001 arasında biz de bu adımları fiilen yaşadık. Sonra Türkiye'ye geldi ve önüne çıkan herkese, IMF reformlarına devam etmenin erdemlerini anlattı .
Rubini de, 2006'dan bu yana dünya ekonomisindeki kırılganlıkların artışına ilişkin uyarılarını yaparken sık sık Türkiye'yi en kırılgan ülkeler arasında saydı (Örneğin, Rubini blog: 24 Haziran 2006" ). Biz de her seferinde, bazen bu köşede bazen pazartesi yazılarımızda aktardık. Rubini, büyüyen cari açık, aşırı değerli döviz kuru, kısa dönemli sermaye hareketleriyle desteklenen tüketime dayalı büyümenin sürdürülemez olduğunu vurguluyor, bu arada oluşan borsa ve gayrimenkul piyasaları köpüklerinin altını çiziyordu. Şimdi gelmiş, "Size bir şey olmaz" diyormuş.
Nasıl yani?
Stiglitz'in, "devam" dediği IMF "reformları" ülke ekonomisinin kırılganlığını daha da arttırdı. Ancak tam o sırada dünya ekonomisinde bu kırılganlıkları örtecek bir mali genişleme (düşük faiz parasal genişleme, kredi köpüğü) oluşmaya başlamıştı. Türkiye de bu dalgadan yararlandı, bir mantar gibi bu dalganın üzerinde yüzdü: Özel sektör dış borçları, tüketici kredileri, kredi kartı borçları arttı, gayrimenkul piyasasında köpük oluştu. Cari açık büyüdü, ihracatın ithalata bağımlılığı arttı.
Bu arada, (özellikle önemli!) mali sektör (bankalar, borsa) içinde yabancı finans sermayesinin ağırlığı kaygı verici boyutlara ulaştı. Kriz anında ulusal (sınırlar içindeki faaliyet anlamında) ekonominin bağışıklık sistemi denetlenmesi olanaksız bir konuma geldi.
Diğer bir deyişle Stiglitz'in "reformlara devam, size bir şey olmaz" gazı, bizi Rubini'nin riskli ülke tanımına uygun hale getirdi. Rubini'nin konuşma metninde de, Türkiye'nin adı gayrimenkul piyasası köpüğü olan ülkelerle birlikte anılıyor. Ama sayın Prof. "Size bir şey olmaz" diyormuş. Nasıl yani? Ya da, bunlar "neden hep böyle yapıyorlar?
Benim aklıma tek bir neden geliyor. ABD'nin ulusal çıkarı (dünyanın geri kalanı bunu küresel çıkar sanıyor) böyle gerektiriyor da ondan. Biz, bize bir şey olmaz diye düşündükçe, korunma önlemleri almadıkça, uluslararası mali sermaye, ülke ekonomisine istediği gibi girip çıkabiliyor, burasını hem "sığınak" , hem de "avlanma alanı" olarak istediği gibi kullanabiliyor.
Son tahlilde bu iki "büyük ekonomist" de adeta birer "ekonomik tetikçi gibi" çalışmış oluyorlar; "kolonileri" ziyaret edip merkezin kriz yönetim çabalarına uyumlu kalmaları, pürüz çıkartmamaları için ince ayar yapıyorlar. Ülkede bir operasyon sürerken (Stiglitz geldiğinde Derviş vardı, şimdi de AKP hükümeti) kayığı sallamamaya özellikle dikkat ediyorlar.
Bence, Rubini'yi dinlemek, dünya "yangın" yerine dönerken, jeopolitik ve siyasi koşullarımızı da düşünerek, endişelenmek, acaba nasıl önlem alınabilir diye düşünmek gerekiyor. Emtia ve petrol fiyatları düşecek iyimserliğine ise fazla güvenmemek gerekiyor. Borsalar düştükçe mali sermaye, ihtiyat fonları bu alanlara kaçar, devlet fonları da stratejik nedenlerle bu piyasada at koştururken fiyatların, dalgalanmaların ötesinde, kalıcı bir düşme trendine girmesi olasılığı oldukça düşük.
No comments:
Post a Comment