(Cumhuriyet 19.03.2008)
"Bu kriz 'o kriz' mi" sorusuna cevap ararken, yeni " topludurumun" (konjonktürün), ekonomik istikrarsızlıkların derinleşmesine ek olarak, siyasi, ideolojik dönüşümlere yol açacak özellikler taşıyan bir boyutunun da olması gerektiğine işaret etmiştik... Böyle bir boyutun zamanın ruhunu etkileyen yankılanmaları da olması gerekiyor.
Pazartesi yazımda değindiğim gibi, mali piyasalarda yaşanan sarsıntılar, "yapısal krizin" içinde yeni bir aşamaya gelindiğini gösteriyor. Bu aşamada, krizin içinde şekillenmeye başlayan yeni bir siyasi-ideolojik boyutun zamanın ruhu üzerindeki kimi yankılarını da görmeye başlıyoruz.
Hegemonya ve güven sorunu
Bu yeni "aşamanın" Irak savaşının yıldönümüne gelmesinde de tarihsel bir ironi sezmemek olanaksız. Beş yıl boyunca dünyanın dikkati ABD'nin üzerinde yoğunlaşmıştı. "Herkesin" ABD ile meşgul olması, onun hegemonyasının en büyük kanıtıydı. Ancak ABD bu kadar çok tartışılır olunca, hegemonyanın zaafları da o kadar çok dikkat çekmeye başladı.
Neo-con'ların, ABD hegemonyasını askeri güce, yalnız davranma kapasitesine dayanarak restore etme projesi, beş yıl boyunca, her aşamada, askeri gücün, yalnız davranma kapasitesinin sınırlarını gözler önüne serdi. Dahası, ABD'nin, dünyada istikrarın ve güvenliğin garantisi "lider ülke" imajının yerine, projelerinde başarısız, uluslararası yasalara, yerleşik meşruiyet kurallarına saygısız, sakar, hatta tehlikeli (adeta "haydut devlet" ) imajı egemen olmaya başladı.
Bir yıldır, bu kez dünya ekonomisi bağlamında, öncelikle ve esas olarak hep ABD ekonomisini tartışıyoruz. Bu ülkenin ekonomisine ilişkin en ufak gösterge, siyasetçilerinin, hatta büyük şirketlerinin yöneticilerinin demeçleri piyasaları etkiliyor, dünya medyasını meşgul ediyor. ABD ekonomisinin kaderinin adeta dünya ekonomisinin kaderi olduğu bir kez daha bilinçlere çıkıyor: ABD hegemonyasının ekonomik bileşeni her yerde hissediliyor, zaafları da...
Mali kriz ilerledikçe doların önde gelen dövizler karşısındaki gerileme süreci daha da belirginleşiyor. ABD ekonomisinin borç yükü, ekonomiden sermaye kaçmaya başladığına ilişkin veriler (yabancı sermaye girişi 2006'da 772 milyar dolardan 2007'de 596 milyar dolara geriledi) dikkat çekmeye başlıyor. Yabancı yatırımcılar paralarını çektikçe, doların düşüşü, altın ve petrolün fiyatının çıkışı hızlanıyor.
Dahası, "eşik altı" konut kredilerine dayanan, ama ABD sigorta şirketlerince, bol keseden sigorta edilen, reyting şirketlerince AAA notu verilen menkullerin içinin boş olduğu görülüyor; ABD mali sisteminin, dünyanın geri kalanını kandırdığına ilişkin bir algı oluşuyor; "Dünyanın her yerinde bankalar ABD'nin tüketimini finanse ettiği borçlarının gerektiğinde ödenmeyebileceğini öğreniyor" ( The Japan Times , 10/03/08). Böylece ABD ekonomisine, yönetimine, ekonomisinin " marka ismi ", hegemonya simgesi "mali kurumlarının kalıcılığına olan güven hızla sarsılıyor" ( Wall Street Journal , 09/03). ABD hegemonyası yerine " ABD beceriksizliği yükseliyor" ( Slate ,15/03), ekonomik modeline ilgi azalıyor.
'Zamanın ruhu' artık küreselleşme değil!
Ekonomik krizin etkileri zamanın ruhunda da yankılanıyor. Örneğin, piyasalar kendi kendini denetler savı terk ediliyor, ABD yönetiminde mali piyasaları denetleme, şirket zararlarını üstlenme, "talep yönetimi" politikaları geliştirme eğilimi güçleniyor.
Gelişmiş ülkelerin mali, ticari pazarlarını korumakla yükümlü IMF, kredi köpüğü patlar, kapasite fazlası sorunu gündeme gelir, ihracatı arttırmak yaşamsal bir önem kazanırken gelişmekte olan ülkelere ihracata dayalı bir büyüme politikası önermekten vazgeçiyor. Aksine IMF, bu ülkelerin rekabet arttırıcı döviz politikaları uygulamalarına, ihracatlarını arttırmalarına engel olmaya hazırlanıyor ( Caliari , www.ideaswebsite.org 26/03/08).
The Moscow Times' da AB ve Rusya hükümetlerinin gündemindeki korumacı uygulamaları aktaran bir yorum da "pazar koruma" eğiliminin hızla güçlenmekte olduğunun bir diğer örneğini oluşturuyor.
The Economist 'in bu hafta, Çin'le ilgili bir yorumuna "Yeni Sömürgeciler" başlığını atması da zamanın yeni ruhuna çok uygundu. Kriz içinde salt ihracat piyasaları değil, hammadde, enerji kaynakları üzerinde de rekabet kızışıyor. Kurumsal hafızası klasik sömürgeciliğe kadar uzanan The Economist de, "yavuz hırsız" misali Çin'i suçlamaya başlıyor. The Economist 'in telaşı ise bize başka bir gerçeği gösteriyor: Rakipsiz askeri gücüne karşın ABD, gereksinimi olan hammadde, enerji tedarikini, mali gücüyle, piyasa yoluyla güvenlik altına alamıyor ( Shlapentokh , US Enters "checkbook war" with China, The Asia Times , 15/08).
Uzun bir süredir "zamanın ruhunu" artık "küreselleşme" temsil etmiyordu. Krizin yeni aşaması bu gerçeği vurguluyor! Bir de ABD hegemonyasını restore etmenin artık olanaksız olduğunu...
No comments:
Post a Comment