F. Scott Fitzgerald’ın The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) romanı 10 Nisan 1925’te yayımlandı; önceleri ilgi çekmedi ama bugün, Amerikan edebiyatının ikonik yapıtlarından biri olarak 100. yılı kutlanıyor. Üç kez filme uyarlanan Gatsby, sadece dilinin güzelliği ya da karakterlerinin unutulmazlığıyla değil, W.H Auden’in “Anksiyete Çağı” başlıklı uzun şiirinde betimlediği dönemin atmosferini yakalayabildiği için ilgi çekmeye devam ediyor, edebiyat derslerinde okutuluyor.
(:::)
GATSBY’DEN TRUMP’A
Fitzgerald, bu romanı, imparatorlukların, dinin ve liberal kapitalizmin artık halkların güvenini yitirdiği iki savaş arası dönemde,1923’te Mussolini rejimi kurulurken Roma’da tamamladı. I. Dünya Savaşı, istikrarlı ilerleme inancını yıkmıştı. Ancak borsalar “uçuyordu”, eşitsizlik derinleşiyordu. 1920’lerin “caz çağı” bu yıkıma bir aldırmazlıkla, Hollywood müzikalleriyle yanıt veriyor, ayrıcalıklı azınlık, uygarlığın yıkıntıları üzerinde dans ediyordu.
Bugün de benzer bir dengesizlik, belirsizlik egemen. Sonsuz, fırsat, refah vaat eden bir ekonomik model, borç, pandemi, iklim krizi, kitlesel yabancılaşma, müstehcen servetler üretti. Şimdi bu modelin dünya sistemi çöküyor, onun yerini neyin alacağını kimse bilemiyor.
(...)
AH! O MUAZZAM UMURSAMAZLIK
Fitzgerald’ın fark ettiği, hâlâ yankı bulan şey, böylesi bir amnezinin nasıl derin yaralar açabileceğidir. Roman, bir terk edilmişlikle sona erer. Gatsby, aslında hiç dahil edilmediği bir rüya içinde, “yanlışlıkla” öldürülür. Tom ve Daisy, ürettikleri pisliği başkalarına bırakıp o “muazzam umursamazlıklarıyla” yaşamlarına devam ederler.
Bugün de plütokratlar, hızla ilerlemek, biriktirmek adına, her şeyi kırıp döktükten sonra, ürettikleri pisliği topluma bırakıp o “muazzam umursamazlıklarıyla” yaşamlarına devam ediyorlar.
(...)
No comments:
Post a Comment