Thursday, March 31, 2022

Ortadoğu’da çapraz akıntılar

 

Ortadoğu’da gelişmeye başlayan “çapraz akıntıların” bir tarafında İran korkusu ve ABD’ye olan güvensizlik, diğer tarafında Ukrayna savaşının ekonomik etkileri var. Çapraz akıntıların birleştiği yerlerde anaforlar oluşur. 

DİPLOMATİK AKINTILAR HIZLANDI

Ortadoğu’da 1970’lerden bu yana geçerli olduğu varsayılan “güvenlik mimarisi” çökerken Arap ülkelerinin yeni bir “güvenlik mimarisi” arama çabaları hızlanıyor. Bu çabaların arkasında öncelikle Biden yönetiminin, Trump’ın “öldürdüğü”İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını önleme anlaşmasını canlandırma kararlılığı, dikkatini Ortadoğu’dan Rusya-Çin yakınlaşmasının olası sonuçlarına kaydırmaya başlaması, Afganistan’dan düzensiz ve ani çıkışı yatıyor.

Son yıllarda artan İran korkusu, küresel iklim krizini önleme çabalarının hidrokarbon endüstrisi üzerindeki etkileri, güvenlik kaygılarıyla ekonomik, teknolojik gereksinimleri birleştiriyor, Arap ülkelerini, İsrail ile ilişkilerini, “normalleştirmeye” doğru itiyordu. 

Yazının tamamını oku bak için tıklayınız

Monday, March 28, 2022

Bloklar, kutuplar, ‘Soğuk Savaş’ ve başka şeyler

 

“Aman dikkat küreselleşme geri çevrilebilir” korkusundan, “Küreselleşme bitti” saptamasına geldik. Peki, “Bundan sonra ne?” “Bloklaşma”, “Yeni Soğuk” olasılıkları ilgi çekiyor. Bence acele etmeyelim.

UKRAYNA KRİZİ VE SONRASI...

Bu köşede küreselleşmenin artık geride kaldığını birçok kez vurguladım. Finansal kriz, ticaret savaşları, “tedarik zincirlerini”yakına getirme çabaları, pandeminin yarattığı arz sorunları derken şimdi Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi nihayet finans piyasalarının (neoliberal küreselleşmenin) zirvesindekileri de ikna etmiş görünüyor.

Varlık yönetim şirketi BlackRock’un CEO’su (10 triyon dolar yönetiyor) Larry Fink, hisse sahiplerine gönderdiği bir mektupta “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali küreselleşmeye son verdi” saptamasını yaptıktan sonra...

(...)

Yazın8ın tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, March 24, 2022

Yeni dönemde ‘normalleşmeyeceğiz’

 

Bir “yeni dönemin” tam olarak ne zaman başladığını söylemek zor. Ancak, kapitalizmin yapısal krizi içinde, görece yönetilebilir bir “ara dönemin” artık geride kaldığı söylenebilir.

‘ARA DÖNEM’ ÜZERİNE KISA BİR NOT

Karşımızdaki çürümeye, belirsizliğe bakarak ve “sonrası”hakkında bir fikir sahibi olmadan, bir “ara dönem” saptaması yapamayız. Gramsci“interregnum” (ara dönem) kavramını kullanırken “interregnum” sonrasını düşünebiliyordu. Terry Gilliam’ın Brazil filminin son sahnesinden ödünç alırsak, “yarın başka bir gündü.”  

(...)

“Morbid semptomlar”, bu yeni dönemde, artık kalıcı eğilimlere dönüştüler. Ve kitleler, yaşamlarında hangi ideoloji varsa ona yapışarak “yönetici seçkinlere” başkaldırmaya başladılar.

Emperyalist rekabet ve savaşlar, milliyetçilik, dinci fanatizm, otoriter yönetim, “yanılmaz lider” arzusu “süreç olarak faşizm”, özgürleştirmesi beklenen teknolojilerin, izleme, gözetleme, disiplin altına alma araçlarına dönüşerek özgürlükleri bastırması, iklim krizinin tüm ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla birlikte derinleşmeye bırakılması bu yeni dönemin karakteristik özellikleridir.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, March 21, 2022

Hindistan, eyalet seçimleri, ‘süreç olarak faşizm’

 

Başbakan Modi’nin Bharatiya Janata Partisi’nden (BJP) adaylar eyalet seçimlerinde, beş eyaletten dördünde kazandılar. “Süreç olarak faşizm” ilerlemeye devam ediyor.

BJP, MODI VE ‘YENİ HİNDİSTAN’

Modi, dinci ve milliyetçi Hindutva hareketinin örgütü, Rashtriya Swayamsevak Sangh (RSS) içinde yetişti. RSS, kast sistemini savunuyor, başta Müslümanlar olmak üzere dini, etnik azınlıkları hedef alıyor, Hindistan’ı bunlardan temizlemek istiyor. Hindutva hareketinin bir diğer özelliği de akılcılığın ve bilimin yerine “itikadı” öne çıkarmasıydı.

Modi, 2014 yılında başbakan olduktan sonra Hindutvahareketinin ideolojisi, RSS militanlarının uyguladığı şiddetle de beslenerek Hindu nüfus içinde egemen olmaya başladı.

(...)

Bu ortamda gidilen seçimlerden önce yapılan kamuoyu yoklamaları, seçmenin öncelikle, hayat pahalılığı, işsizlik, yoksulluk gibi ekonomik sorunlardan yakındığını, gösteriyor, birçok analist, Yogi’nin yeniden seçilmesinin çok zor olduğuna, hatta kaybetme olasılığına bile inanıyordu. “Böyle derin bir ekonomik ve sağlık krizi ortamında, kutuplaştırma, din ve kast propagandası artık işlemiyor” gibi yorumlara rastlanıyordu. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, March 17, 2022

Küreselleşmeden sonra kaos

 

Küreselleşmeden sonra hep ekonomik ve politik kaos geliyor ve“Tüm bunlar daha önce de oldu. Ancak, bizi yönetenler bunu bize söylemiş olsalardı bizi asla yönetemezlerdi” (Bob Beckman, Down wave, 1983).

SINIFLAR, EKONOMİLER, DEVLETLER

Küreselleşmenin” vaat ettikleri gerçekleşmedi. Ne ulus devletler yok olmaya başladı ne demokratik bir dünya ekonomisi ve kültürü şekillendi. Aksine, önce “terörizme karşı küresel savaş” devletlerin, güvenlik adına izleme, gözleme kapasitelerini, disiplin ve cezalandırma rejimlerini güçlendirdi. Finansal krizde gündeme gelen “kurtarma paketleri”, devletlerin ekonomiye, pandemi de günlük yaşama daha yakından müdahale pratiklerini meşrulaştırdı. 

Var olandan farklı küreselleşme, ekonomik model ve yönetişim anlayışlarına sahip büyük güçler yükseldi. Küresel jeopolitiğin içindeki gerginlikler giderek arttı. Bir süredir, dünya ekonomisinin önde gelen devletleri küreselleşmeden giderek artan bir hızla uzaklaşıyorlar. Trump’tan Modi’ye, Orban’a “süreç olarak yeni faşizm” pratikleri günlük haberlerin adeta kanıksanan bir parçası oldu. Ve bunların hepsi küreselleşmenin ürünüydü. 

Prof. Williamson’un, zaman zaman aktardığım “Eşitsizliğin dünü ve bugünü” başlıklı araştırmasından yararlanabiliriz: Küreselleşme sürecinde, ülkelerin içinde gelir dağılımı iyice bozuluyor, sınıf mücadeleleri sertleşiyor, halkın devletten beklentileri artıyor.

(...)

Küreselleşme döneminde, uluslararası alanda yeni ekonomik güçler yükseliyor, güçlendikçe yerleşik düzenin kurallarını sorgulamaya başlıyor; etkisi azalmaya, güç kaybetmeye başlayan devletler de kendilerini korumak için ekonomik ve askeri önlemler almaya girişiyorlar. 

Bu iki eğilimin yarattığı gerginliklerin basıncıyla küreselleşme çöküyor.

(...)

Geçen yazımda değindiğim gibi, buğday, mısır, bitkisel yağ, un, petrol, doğalgaz fiyatlarındaki artışlar aniden hızlandı. Bunlara nikel, paladyum gibi yarıiletkenlerin, otomobil katalizörlerinin yapımında kullanılan metallerin, suni gübrenin fiyatlarının artışları eklendi. Devreye giren yaptırımlar, Rusya’yı terk eden bankalar ve şirketler, el konan servetler yalnızca piyasa ve özel mülkiyet düzeninin artık “kutsallığının” kalmadığını göstermiyor, belirsizlikler uluslararası finansal devreleri kopmaya doğru geriyor. Ekonomik resesyon, enflasyon ve merkez bankalarının faiz artırma olasılıkları artıyor.  

(...)

 Bu süreçte ülke içindeki siyasi gelişmelerde, tarih bize en yoksulların değil, “yeni yoksullaşmaya başlayan” kesimlerin tepkilerine, bu tepkilerinin en yoksulların tepkileriyle birleşerek bir siyasi harekete dönüşme olasılığına dikkat etmemizi söylüyor. Sol hareketlerin bu dinamiğe müdahale etmesi yaşamsal bir öneme sahip. Yoksa...

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Monday, March 14, 2022

Bu bir uygarlık krizi mi?

 

Rusya ve Ukrayna, dünya buğdayının yüzde 30’unu üretiyor, bunun yüzde 40’ını Ortadoğu ve Afrika ülkelerine ihraç ediyorlar. Rusya dünya enerji piyasaları ve jeopolitiği içindeki büyük aktörlerden biri. Ukrayna savaşının tüm dünyada hissedilmeye başlayan etkileri, kapitalist uygarlığın halkının gıdasını ve ekonomisinin enerji girdilerinin tedarikini güvenceye almakta giderek zorlandığını gösteriyor. Bu noktaya gelen bir uygarlık, toplumsal dokusunun eninde sonunda çözülmesini kültüre ve ideolojiye dayanarak önleyemez; ayrıcalıklarını korumak isteyenler de giderek daha çok şiddete başvurmak zorunda kalırlar. 

GIDA VE ENERJİ

Gıda ve enerji fiyatları Ukrayna krizinden önce artmaya başlamıştı. Örneğin, 24 Nisan 2020’de varil fiyatı 21 dolara gerileyen Brent ham petrolün varil fiyatı, 29 Ekim 2021’de 87 dolara yükseldi.

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, March 10, 2022

Ukrayna krizi ve küreselleşme

 

Ankara’da 1994 yılında yaptığım bir sunuşta “Küreselleşme mi? Teşekkür ederim, istemem” demiştim. “Yeni bir çağ”, “ulus devletlerin sonu” gibi sıfatlarla tanımlanan bir olgu karşısında böyle bir tutumun, ıslah olmaz bir sosyalistin gerçekliğe gözlerini kapatma çabası olarak algılanma riski yüksekti. Kimi zaman öyle de oldu. Ancak bu “küreselleşme”, uygarlık tarihine ait küreselleşmeden farklı olarak, kapitalizmin yapısal krizineait bir “biçim”, mekân düzenlemeye ilişkin bir kriz yönetim modeliydi, kapitalizmin iç çelişkileri altında çökecek geçici bir süreçti. 

Uluslararası sermaye kendine yeni dolaşım, değerlenme alanları açıyor; hızlanan tüketim, küresel ısınmayı iklim krizine doğru itiyordu. Yeni dijital teknolojiler, bir taraftan bu süreci desteklerken diğer taraftan yerel krizlerin hızla genelleşmesine zemin hazırlıyordu. En tehlikelisi, yeni büyük güçler, ABD hegemonyası altındaki emperyalist sistem içinde yükseliyor, sistemin verili kurallarını sorgulamaya başlıyordu. Böylece emperyalist sistemin ABD hegemonyası altında geçici olarak kazandığı istikrar hızla aşınıyordu. 

(...)

BİRİ EMPERYALİZM Mİ DEDİ?

Emperyalizmi düşünürken, dört noktayı özellikle değerlendirmek gerekiyor: 

(...)

Bugünün son derece olumsuz koşulları içinde sol entelijansiya, 1980’lerdeki ve 90’lardaki yoldaşlarından farklı olarak, “geçmişi”(yapılarının ve kişilerinin, tüm hata ve zaaflarını unutmayı seçerek) adeta “asrı saadet” düzeyine yükseltiyor, oraya ilişkin fantezilere sığınmaya çalışıyor. Kapitalizme karşı özgürlük mücadelesi yerine emperyalizme karşı ve kimi devletlerin ittifaklarından oluşan “kampların” birini seçerek mücadele etme eğilimi öne çıkıyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak içn tıklayınız


Monday, March 07, 2022

Kafa karışıklığı mı, teslimiyet mi?

 

Millet İttifakı’nın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş belgesi ya bir kafa karışıklığının ürünüdür ya da CHP’nin siyasal İslamın “pasif devrim sürecinde” birbiri ardına verdiği tavizlerin sonunda geldiği noktada bir “termidor” (değişim görüntüsü altında sürecin kazanımlarını koruma) projesine teslimiyetin...

2.5 PARTİ

Aslında karşımızda gerçek anlamda (özgün kültürü, geleneği, sosyal tabanı olan) yalnızca 2.5 (CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi) parti var. DEVA ve Gelecek “partileri” toplumsal tabandan, özgün program ve kültürden yoksun, adeta birer şahıs partisidir. Dahası, “CHP için hâlâ ‘özgün kültürden’ söz edilebilir mi” gibi bir soru da var. Liderliğinin kafası da anayasadan ülkenin dinini sabitleyen ifadeleri çıkarıp yerine tüm dinlere eşit yaklaşmayı öneren, (“kalıbı” genişleten) laiklik ilkesinin konmasını “daralma” sanacak kadar karışıktır.

(...)

Yazının tamamını okumak içn tıklayınız

Thursday, March 03, 2022

‘Almanya uyandı’

 

Almanya şansölyesi Sosyal Demokrat Olaf Scholz’un 27 Şubat konuşması, dünya basınında büyük sarsıntı yarattı. Konuşmayla ilgili olarak Le Monde, Napolyon’un “Bırakın Çin uyusun, çünkü  uyandığında dünyayı sarsacak” sözlerini anımsarcasına “Almanya uyandı” diyordu. Le Monde’a göre, “bir hafta gibi kısa bir sürede” Almanya, “dış politikada, eski pasif savunma kültürüne kıyasla 180 derece bir dönüş gerçekleştirmişti.”Muhafazakâr Die Welt’in baş editörü Ulf Poschardt, bu konuşmanın “müthiş bir yeni başlangıç” olduğunu düşünüyordu. Der Spiegel’e ve Financial Times’a göre bu konuşma, “Avrupa ve Almanya açısından bir dönüm noktası”idi.

MUHTEŞEM ‘U’ DÖNÜŞLERİ

Kimi gözlemciler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve ilhak girişiminin, Almanya’da toplumsal havayı değiştirerek Şansölye Scholz’un, Almanya’nın dış politikasında bu radikal değişiklikleri açıklama fırsatı verdiğini düşünüyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız