Şarkılarının, filmlerinin yanı sıra Amerika’da siyahların eşit haklar mücadelesindeki etkin rolüyle bilinen Harry Belafonte’nin Altın Leopar Onur Ödülü’nü almak için geldiği Lucarno Film Festivali’nde “The Hollywood Reporter” ile yaptığı söyleşide, kapitalizme, kültür endüstrisine, günümüzün ünlü siyah sanatçılarına yönelik sert eleştirileri sanat çevrelerinde büyük yankı yarattı.
Belafonte ile yapılan söyleşinin, medyanın, Rusya’da Feminist Punk grubu “Pussy Riot”un yargılandığı davayı tartıştığı günlere denk gelmesi de ayrıca ilginç bir rastlantıydı.
Calypso Kralı, Martin Luther King’in yakın dostu
Belafonte (85) sanat yaşamına 1950’lerde Karayip Adaları’ndan kaynaklanan Calypso müziğini Batılı izleyicilere tanıtarak, sevdirerek başladı. Bu müzikle adeta özdeşleşerek Calypso Kralı olarak anılmaya başlanan Belafonte’nin sanat yaşamı, müzik alanındaki başarılarının yanı sıra, film kariyeri, siyahların hakları, insan hakları mücadelelerindeki etkinlikleri ile devam ederek bugüne kadar istikrarlı bir sol çizgi izledi.
Belafonte, Martin Luther King’in yakın dostu, ailesinin mali destekçisiydi. Siyasi yelpazenin her zaman sol kanadındaki ödünsüz duruşu film kariyerine de yansıdı. Belafonte, sanatını ve siyasi ahlakını her zaman piyasanın taleplerinin önüne koydu. Otto Preminger’in, Prosper Merimee’nin, Bizet tarafından da operaya uyarlanan, kısa romanı “Carmen”in modern zamanlara ve siyah Amerika yaşamına uyarlanması olan unutulmaz filmi Carmen Jones’ta başrolü oynayan Belafonte, daha sonra, dünyaca ünlü olacak Porgy and Bess operasının sahneye konuluşunda kendisine teklif edilen başrolü, ırkçı önyargıları güçlendirdiği gerekçesiyle reddederek “herkesi” şaşırttı.
Belafonte’nin The Hollywood Reporter’le yaptığı söyleşide dile getirdiği kaygılar ve eleştirilerin bu kadar yankı yapmasının arkasında işte bu uzun başarılı sanat kariyeri, istikrarlı olduğu kadar da yürekli bir siyasi yaşam, hem siyah toplum hem de genelde ilerici çevrelerde sahip olunan büyük saygınlık yatıyordu. Üstelik Belafonte’nin dile getirdikleri, günümüzün en can alıcı sorunlarıyla da yakından ilgiliydi.
Lucarno Festivali’nde kendisine verilen ödülü alırken yaptığı konuşmada, Belafonte, ödülün uzun siyasi etkinliklerinin dünyaca tanınması anlamına geldiğini vurguladı, dizginlerinden kurtulmuş kapitalizmi eleştirdi, “Arap Baharı” olayını konu edinen bir film projesini de kapsayan yeni projelerinden söz etti (Hollywood Reporter 07/08/2012).
‘Eskiden daha kolaydı...’
Belafonte’ye göre, “Eskiden düşman daha açık seçikti. Baskıya karşı, bir gamalı haçla, çizmeyle, ‘Negro Giremez’, ‘Yahudiler Giremez’ tabelalarıyla birlikte gelen bir düşmanla, savaşmak daha kolaydı. Şimdi düşman kendini gizliyor. Dokunamıyorsun, ama tadını alıyorsun, hâlâ ve tüm gücüyle karşımızda ve çılgın kötülüklerine devam ediyor.”
“Birçok ülkede iktidar adeta mutlaklaştı. Özgür girişimciler (Kapitalizm-EY) sisteminde iktidara sahip olanlar, toplulukları ezmeye, uğursuz savaşlar çıkarmaya başladılar. Bush döneminde bunu yaptık, Obama döneminde yapmaya devam ediyoruz. Hâlâ işkenceyi teşvik eden yasalar var, Guantanamo’yu kapatmadık. Polis istediğini istediği gibi tutukluyor. Bu kapitalizm bizi yeni bir Nazi imparatorluğunun (Fourth Reich) eşiğine getirdi.”
Belafonte’ye göre “Bugün esas düşman, dizginlerinden boşanmış kapitalizmdir”. “Paranın bu kadar küçük bir insan grubunun elinde bu kadar yoğunlaşmış olması, insanlık tarihinde bugüne kadar yaşanmış en tehlikeli gelişmedir... Karşımızda kendini zorla dayatan bir oligarşi var.”
“The Hollywood Reporter”in “Aktörlük kariyerinize verilen bu ödülü aldığınız şu günlerde, toplumdaki azınlıkların Hollywood’daki imajından hoşnut musunuz?” sorusunda Belafonte sert ve olumsuz bir cevap veriyor. Belafonte’ye göre “Günümüzün en büyük yolsuzluğu, bu kadar yüksek profilli sanatçılara ve bu kadar güçlü ünlülere sahip olmamızdır. Bunlar bugün toplumsal sorumluluklara sırtlarını çevirmiş durumdalar”. Belafonte “Bu Beyonce ve Jay-Z için de geçerli. Bunların yerine bana Bruce Springsteen’i verin. Bazen onun siyah olduğunu düşünüyorum” diyor.
Satmak ya da satmamak bütün mesele...
Belafonte, “Hayır kurumlarına bu kadar mali yardım yapan sanatçıları, böyle eleştirirken haksızlık yapmıyor mu?” gibi tartışmaların ortasında “The Guardian”dan Tricia Rose’un dikkat çektiği bir gelişme, salt ABD’de değil tüm dünyada önemli bir soruna ışık tutuyor. ABD’de başlangıçta siyah topluluğun sözcüleri olan siyah sanatçılar giderek, küresel kültür endüstrisini denetleyen dünyanın en güçlü şirketlerinin ürettiği kitlesel kültür metalarının parçası haline geldiler (10/08/2012). Artık bundan sonra, büyük piyasalara ulaşmak, çok satmak isteyenler, bu piyasalara giriş kapılarını tutan dev korporasyonları mali, ideolojik ve siyasi olarak tatmin etmek zorundalar.
Sanatçı, feodalin, sultanın, dini kurumların vesayetinden kurtularak özgürleşmeye başladığını düşünürken, 19. yüzyılın sonunda, yeni bir vesayet (piyasa) sistemiyle karşı karşıya kalmıştı. Günümüzde, mali krizi postmodern fantezileri dağıtmaya başlayınca, o zaman Kandinsky’nin “kara el” olarak nitelediği şey yeniden ama eskisinden çok daha güçlü, yaygın bir biçimde sanatçının karşısına dikildi: Ya metalar dünyasında geçerli, siyasi iktidarı destekleyen değerlere (sözde “halkın değerlerine”, “halkın anlayacağı”) uygun ürünler üretirsin ya da piyasaların kapılarını sana açmam! O zaman olduğu gibi bugün de egemen sınıfların organik entelektüeller, “halkın değerleri”, töre filan derken, derken aslında kendi değerlerini, “baba’nın yasasını” kastediyorlardı.
İşte Belafonte’nin Beyonce örneğiyle vurguladığı sorunun böyle bir evrensel boyutu var. Sanatçı bugün iki seçenekle karşı karşıya: Ya kapitalizmin mal satmak, oligarşinin yönetmek için dayandığı halkın “değerleri” denen şeye uyacak, belki o zaman piyasaların kapıları açılacak, cepleri dolacak ünlü olacak, arada sırada hayır kurumlarına yardım yaparak rahatlayacak, ama bu sırada zincirlerinden boşanmış kapitalizmin, emperyalizmin militarizmin ve sadaka toplumunun aracı olacak. Ya da “halkın değerlerine” ters düşmeyi göze alarak halkın ekonomik, demokratik çıkarlarını savunacak, özgürlük arzusunu dile getirecek, kapitalizme, emperyalizme ve militarizme karşı çıkacak.
Sanatçının siyasi partilere katılması, meydanlarda konuşması son derecede önemli ama sanatçının (sanatçı olduğundan) bu işlevini, esas olarak bu çizgiyi (duyarlığı) yansıtan ürünlerle yapması, buna uygun, “kara elin” denetiminden kaçabilen, kendini koruyabilen biçimleri bularak gerçekleştirmesi gerekiyor. “Kara ele” direnen, özgürlük ruhu sanatçıyı göreve çağırıyor. Belafonte de bu ruhun sözcülerinden biri.
No comments:
Post a Comment