Tamil Kaplanları’nın (LTTE) Sri Lanka’da, ayrı bir Tamil devleti kurmak amacıyla 26 yıldır sürdürdükleri silahlı mücadele ezici bir askeri yenilgiyle son buldu. On binden fazla sivil ölü, yüz binden fazla yaralı var, milyona yakın insan yerinden yurdundan oldu. LTTE lideriPrabhakaran Sri Lanka ordusu tarafından öldürüldü, cesedi medyada teşhir edildi.
LTTE’nin askeri yenilgisinden hareketle bu defterin kapandığını düşünmek doğru olmaz. Birincisi, LTTE, Tamil halkının tümünün desteğini alamamış olsa da, ortak kültüründe, etnik-ulusal bilincinde derin izler yaratmış bir oluşum. İkincisi Sri Lanka’da, Tamil halkını etkileyen ağır ekonomik toplumsal sorunlar varlığını sürdürüyor. Gelecekte, ulusal aşağılanmışlık, intikam duygularıyla da beslenen silahlı bir hareketin yeniden canlanması hâlâ büyük bir olasılıktır. Üçüncüsü, tüm dünyaya yayılmış çok güçlü yeni hareketlere kaynak oluşturabilecek bir Tamil diyasporası var.
Tarih, etnik milliyetçilik “cini” bir kez şişeden çıktı mı, onu zorla geri sokmanın olanaksızlığını kanıtlayan örneklerle dolu. Bu“cini” şişeye dönmesi için, barışçı yollarla, ekonomik, siyasi, kültürel önlemlerle ikna ve teşvik etmekten başka yol yok.
Bu bağlamda, “etnik milliyetçi projenin” iflasına iki kez şahit olduğumuz Sri Lanka deneyimi dünyanın başka bölgelerinde benzer sorunlarla boğuşanlar açısından zengin dersler içeriyor.
Etnik milliyetçiliğin iflası- I (Tamil sorununun doğuşu)
Sri Lanka, eski adı Seylan olan bir İngiliz sömürgesinin, 1948’de“bağımsızlığını” kazanmasıyla oluşan bir ülke. İngiltere, Seylan’ı yönetmek için bölgedeki yerli azınlık Tamil halka ek olarak Hindistan’dan on binlerce Tamil getirdi. Böylece İngiltere, Seylan’da, hem Budist Sinhalçoğunluğu yönetmek için HinduTamil yerli işbirlikçilere sahip oluyor, hem de bir gün bu sömürgesini terk etme zorunda kalırsa, geride, uluslaşmayı zorlaştıracak bir bölünmüşlük, uzaktan dengelenebilecek bir yapı bırakmanın koşullarını oluşturuyordu. Sri Lanka-Tamil sorunu öncelikle bu tarihin ürünü.
Bu tarihsel zemin üzerinde bağımsızlıktan sonra, Sinhal çoğunluk, İngiliz sömürgeciliğin mirası olan Tamil orta sınıf kesimlerine, bürokrasideki ve eğitim sistemindeki kalıntılarına karşı kendi egemenliğini kurmak, hızla keskinleşmekte olan sınıf mücadelelerine, Soğuk Savaş koşullarında bir önlem almak için Sinhal etnik-dini kimliğini egemen kılacak bir süreç başlattı. Bu sürecin ilk ve en keskin örneğinin, Tamil ve Sinhal etnik gruplarının, devlet yönetiminde ve eğitimde kullandığı ortak dil İngilizcenin yerine Sinhal dilini koyan yasanın geçirilmesi oluşturdu. Böylece bir anda Tamil orta sınıfı kültürel olarak ikinci sınıf konumuna düşüyor, eğitim sistemi ve bürokrasi içindeki yerini hızla kaybetmeye başlıyordu. Bürokrasi içinde Tamil görevlilerin oranının, 1948’de yüzde 30 iken 1970’te yüzde 6’ya gerilemesi de bunu gösteriyor.
1960’larda, tüm etnik gruplardan destek alarak belli bir etkinliğe ulaşan sol partilerin, 1970’lerde iktidar ortağı olduklarında yönetemediklerini, Tamil azınlığın sorunlarına çözüm üretemedikleri, aksine, Sinhal orta sınıfının 10 binden fazla cana mal olan ayaklanmasını engelleyemedikleri için zaman içinde eriyip gittiklerini gördük.
Franz Fanon, anti-sömürgeci mücadeleye, uluslaşma sürecine ilişkin yaptığı uyarılarda, halkına ulusçuluk bilincinin ötesinde ilerici bir ekonomik siyasi proje sunamayan burjuvazinin vahim hatalar yapmaktan kaçınamayacağını; uluslaşabilmek için etnik farklılıkları değil birleştirici evrensel özellikleri öne çıkartmak ve teşvik etmek gerektiğini söyler. Sinhal burjuvazisinin seçkinlerinin bu uyarıların aksine davranarak uygulamaya koyduğu etnik milliyetçi projenin zaman içinde tümüyle ve kesin olarak iflas ettiğini gördük.
Etnik milliyetçiliğin iflası-II (Tamil Kaplanları’nın yenilgisi)
Tamil Kaplanları’nın,1980’lerde başlayan silahlı mücadelesi işte bu iflasın ürünüdür. 26 yıl boyunca 100 binden fazla insanın ölümüne, milyonlarcasının yerinden yurdundan olmasına yol açtıktan sonra ağır bir yenilgiyle sonuçlanan süreç ise etnik milliyetçi uluslaşma projelerininiflas etmeye mahkûm olduğunu Sri Lanka’da ikinci kezkanıtlamaktadır.
Bu iflasın arkasında öncelikle etnik milliyetçilikten kaynaklanan bir körlük yatıyor. LTTE liderliği, Tamil halkıyla Sri Lanka halkının birçok siyasi, ekonomik sorunu paylaştığını, bu zeminde, farklılıklarını barış içinde birlikte yaşamalarını engelleyen koşullara karşı bir ortak mücadele inşa edebileceklerini göremedi.Çünkü, LTTE ne Sinhal halkında, ne de Tamil halkında etniğinötesinde hiçbir dinamik göremiyordu. Bu körlük LTTE’yi, Tamil halkını, yalnızca kendi mücadelesinde temsil edilebilecek tek bir etnik kimliğe indirgemesine yol açtı. Halbuki, seçimlere katılan, mecliste temsilcileri olan Tamil Ulusal Kongresi’nin gösterdiği gibi,sınıfsal farklılıklar bir yana, etnik ve dini (Müslüman Tamiller de var) açılardan bile tek bir Tamil kimliğinden söz etmek olanaklı değildi.
Etnik milliyetçiliğin getirdiği bu körlük, zaman içinde giderek sivil halkı da hedef alarak“teröristleşmeye” başlayan silahlı eylemler, LTTE’yi hem Sri Lanka emekçilerinden, entelijansiyasından tecrit etti, hem de LTTE eylemlerinin, Sri Lanka devletinde, Sinhal halkında yarattığı tepkilere katlanmak zorunda olan kentli Tamil halkı içindeki diğer siyasi akımlarla, dini/etnik gruplarla, emekçi ve burjuva katmanlarla istikrarlı, kalıcı ilişkiler kurmasını engelledi. Dahası LTTE’nin hâkimiyet kurduğu ve yönetimini fiilen üstlendiği bölgelerde, siyasi muhalefeti şiddetle susturması, etnik, dini farklılıkları bastırması, askeri otoriter yönetim modellerine başvurması, bu körlüğü, körlükten kaynaklanan tecrit edilmişliği aşmaya olanak vermedi.
Bu tecrit edilmişlik içinde, Sri Lanka devletine karşı askeri ya da siyasi bir zafer kazanamayacağının ayırdına varan LTTE’nin, vahim bir hataya daha düştüğünü, bu kez bölgedeki büyük güçlerden, emperyalist devletlerden, onlara açık ve kullanılabilir kapitalist bir ekonomi, siyasi rejim vaat ederek medet ummaya başladığını görüyoruz.
Bu bağlamda, LTTE ilk kazığı, adanın savaş bölgesine barış gücü olarak gelen Hindistan güçleri, LTTE’yi silahsızlandırmaya kalkınca, on binlerce Tamil’in iki ateş arasında yaşamlarını yitirdiğinde yediğini görüyoruz. Sözde “terorizme karşı savaş” gündeme geldiğinde de, Sri Lanka yönetimi, LTTE’ye saldırılarını bu bağlamda meşrulaştırdı, “uluslararası topluluğun” onayını, Pakistan’dan, İsrail’den son model silahlar aldığını, son askeri zaferini de bu ortamda, bu olanaklarla, bölgeyi hiçbir yaptırıma uğramadan uluslararası basına kapatarak, katliam boyutlarında bir operasyon gerçekleştirdiğini görüyoruz.
Sri Lanka deneyimi, etnik milliyetçilik üzerine inşa edilen uluslaşma projelerinin, eninde sonunda iflas etmenin ötesinde, hem kendi halklarının hem de dünya halklarının başına büyük belalar açtığını bir kez daha gösteriyor.
No comments:
Post a Comment