(Cumhuriyet 04.02.2008)
Mali krizin derinliğine, ABD ve dünya ekonomisinin geleceğine ilişkin karamsar resimler çizen yorumcuların sayısı geçen hafta aniden arttı.
ABD ve resesyon
Gözlerin ABD ekonomisinde olması olağan. ABD dünya ekonomisindeki tüketimin yüzde 25'ini yapıyor. Düşük kaliteli konut piyasası noktasından delinen küresel kredi köpüğünün kaynağı da bu ülke. Ama, beş yıldır dünya ekonomisini ayakta tutan da bu tüketim ve kredi köpüğü, bu finansallaşma değil miydi? Dahası, uluslararası piyasalar arasındaki korelasyon, küreselleşme ve finansallaşma nedeniyle, çok yüksek bir düzeye ulaşmış durumda (Dünya ekonomisinde krizlerinin tarihi üzerine doktora tezi yazarken, böyle yüksek bir korelasyona 1930'lardaki büyük depresyon döneminde rastladığımı anımsıyorum). Kapitalizmin tarihi böyle yüksek senkronizasyonlar kırılmadan krizlerden çıkılamadığını gösteriyor. "Ayrışma" tartışmalarını da bu yönde okuyabiliriz: "Acaba Asya senkronizasyonu bozabilir mi? ABD yavaşlarken büyümeye devam ederek dünya ekono misini peşinden sürükleyebilir mi? "
Karamsarlardaki artışın arkasında sanırım üç etken var: Birincisi, FED'in (ABD Merkez Bankası), bir hafta önceki 0.5 puanlık faiz indirimine 0.75 puan daha eklemesine karşılık, piyasalar beklenen olumlu tepkiyi veremediler. Çünkü kriz bir likidite krizi değil borç/batık-alacaklar kriziydi; şimdi genişliyor, varlığa (konut kredilerine ve belediye borçlarına) dayalı kâğıtları garanti eden sigorta şirketlerinin (monoliners) yükümlülüklerini karşılayacak fonlardan yoksun olduğu ortaya çıkıyor. İkincisi, geçen hafta veriler, ABD'de işsizlerin sayısında beş yıldır ilk kez bir net artışa, tüketici harcamalarında önemli bir gerilemeye işaret ediyordu ( Wall Street Journal , 01/02); ekonomik büyüme, son üç aylık döneme ilişkin ilk hesaplamalara göre yüzde 0.6 da kalmıştı. Böylece 2007 büyüme hızı yüzde 2.2'ye gerilemiş oluyordu. The Economist ' in uyardığı gibi son yıllarda bu ilk verilerin yüzde 60'ı daha sonra ortalama 1.3 puan düşürülerek düzeltilmişti (01/02). Bir sonraki hesaplamalar, resesyonun, aslında, 2007'nin dördüncü üç ayında başlamış olduğunu gösterebilir.
Şimdi, 2005'ten bu yana vergiden sonraki kârları sürekli gerileyen (NBER verileri) ABD şirketlerinin resesyon ortamında, borçlarını ödemekte giderek zorlanması, bu borç kâğıtları (Junk bonds) üzerinden yaratılarak satılan varlıkların değersizleşmesi, kredi piyasasındaki krizi derinleştirirken, bu derinleşmenin, reel ekonomideki daralmayı daha da derinleştirmesi gibi bir "fasit daire" olasılığı güçleniyor. Karamsarlığı arttıran üçüncü etken de, dünya ekonomisinde, umulan "ayrışmanın" gerçekleşmeyeceğine inananların artmasıydı: ABD resesyonu, dünya ekonomisini peşinden sürükleyecek. Business Week yazarları gibi, küresel bir stagflasyon olasılığından söz edenler de artıyor. Laf aramızda, Insitute of International Finance 'ın 16 Ocak tarihli, Global Economic Monitor bülteninin 5. sayfasındaki "küresel imalat sanayi üretimi" ve 6. sayfasındaki, "tüketici fiyatları" (yükselen piyasalar, G3) tabloları, stagflasyon ortamına 2006'da girdiğimizi gösteriyor.
'Sıradan bir resesyondan fazlası...'
CBS Marketwatch' in haftalık, "The proactive fund investor" bülteninin editörü Bill Donoghue , perşembe günü köşesinde, " Sıradan bir resesyondan fazlasını bekleyin " diyor ve ekliyordu " Wall Street kurtları ekonomimizi çekirdeğine kadar çürüttü... FED'in faiz indiriminin etkisi en fazla bir hafta sürer" ( MarketWatch , 30/01).
Financial Times 'dan Martin Wolf da çarşamba günü "ABD'nin yapmaya (krize müdahale etmek için-E.Y) çalıştıklarına bakınca insanın içi parçalanıyor" diyerek bir başka fasit daireye, daha doğrusu çıkmaza işaret ediyordu: "Eğer başarılı olursa, bu günkü karmaşaya yol açan uluslararası ve yerel kırılganlığı yenileyecek hatta arttıracak. Yok başarılı olamazsa, ABD ve belki de dünyanın geri kalanı uzun bir ekonomik zaaf dönemi yaşayacak. Bu.. dünya ekonomisinin özellikle de mali sistemin ne kadar çok zayıflamış olduğunun da kanıtı " (30/01). Bu çözülmez denklem de sıradan bir ekonomik yavaşlama döneminin ötesinde bir gelişmeye işaret ediyor.
Gerçekten de, Deusthce Bank 'ın Global Ekonomi bölümü başkanı Thomas Meyers 'e göre, "geçmişteki mali krizler, okurken hemen biten kısa hikâyeler gibiydiler. Şimdiki daha çok 'Harp ve Sulh' romanına benziyor" ( Wall Street Journal , 31/01). " Örneğin 2000 'dot-com' (internet şirketleri) köpüğü, tek bir varlık (asset) cinsine ilişkindi; aşırı-üretim sorunu yalnızca teknoloji sektörünü etkiyordu. Şimdiki kriz çok çeşitli varlık türlerini kapsıyor ve çok daha derin. Üstelik, artık sanayileşmiş ülkelerde, şişirilecek başka bir varlık türü de kalmadı." Meyers, böyle diyor, ama aslında, "iyimserlere" dahil. Çünkü, geçen yıl küresel büyüme hızındaki artışın yüzde 70'ini gerçekleştiren yükselen piyasaların ve gelişmekte olan ülkelerin katkılarının küresel bir resesyonu engelleyeceğine inanıyor.
Meyers, "Peki, eğer, bu mali krizin tüm resesyonların en büyüğünü tetikleme olasılığı zayıfsa, o zaman sonuçları ne olabilir " diye sorduktan sonra, benim de daha önce "Bu kriz o kriz mi" sorusun cevap ararken seçtiğim ölçütlere paralel, iki saptama yapıyor: Birincisi, geçen sefer sanayileşmiş ekonomilerin hızla toparlanmasına olanak sağlayan ucuz kredi ortamı şimdi yok. Şimdi onları, düşük büyüme hızına dayalı uzun bir temizlik dönemi bekliyor. İkincisi, bu dönemde, sanayileşmiş ülkelerdeki sorunlardan uzak kalmış ekonomilerin dünya ekonomisi içindeki ağırlıkları giderek artacak. Örneğin, JP Morgan-Çin varlık yönetimi başkanı Jing Ulrich , gelirinin en büyük kısmını, GSMH'nin yüzde 160'ına ulaşan yerli mevduatlardan (iç piyasadan) sağlayan Çin banka sisteminin, ABD kaynaklı kredi krizinden etkilenmediğine inanıyor.
Meyers'in " Piyasalarda bir çöküşe dönüşmeyen uzun süreli bir temizlenme süreci" senaryosu, bana Keynes 'in 1932'de The Atlantic Monthly 'de yayımlanan "Dünyada Durum" yazısını anımsattı.
Likidite, kredi ve güven kriziyle, depresyonun çakıştığı bir konjonktürde yazan Keynes mali sistemin, bir çöküşe yol açmadan sorunlarını aşma sürecine girdiğini düşünüyordu. Ancak, Keynes, hâlâ eski düşüncelere saplanıp kalmışlığın, bilinçsiz ekonomik rekabetin ( "modern kapitalist iyi hava tayfası gibidir, ilk fırtınada gemiden kaçmaya çalışırken kayıkları bile batırabilir" ), devletlerarası ilişkilerin, siyasi liderlik yetersizliğinin (hegemonya geriliyor ya...E.Y) gereken politikaları engellediğini düşünüyor. Keynes, gelişmelerin, piyasalara temizliği tamamlaması için gerekli süreyi tanımamasından, devletlerin doğrudan müdahalesini ve bir savaşı gündeme getirmesinden korkuyor. Keynes'in yazısını anımsayınca ürktüm, çünkü önümüzde Meyers'in "iyimser" senaryosu için yeterli süre olmayabilir. Günümüzde de, mali krizle birlikte, devlet sermaye şirketlerinin etkinliklerinin, devletlerin, ekonomiye müdahale etme eğilimlerinin gittikçe arttığı görülüyor. Financial Times , "piyasa önderliğinde küreselleşme döneminin, devletlerin denetimindeki fonların önemini daha önce görülmemiş ölçüde arttırdığını" düşünüyor (27/01). HSBC ekonomi müdürü Stephen King de " Yükselen piyasalardaki devletlerin artan mali gücü, gelişmiş ülkelerde de devletlerin müdahale eğilimini güçlendirecektir" diyor ( The Independent, 28/01). Çarşamba günü bu konuya devam edeceğim.
No comments:
Post a Comment