(Cumhuriyet 27.06.2007 )
15 yıldır her gün gazetelerden (gittikçe azalan oranlarda da olsa) okuduktan sonra kabul etmesi zor ama, " küreselleşmeci " söylem artık eskidi, pazartesi yazımda değindiğim gibi " zamanın ruhu " artık farklı. Yeni dönemin ekonomisi, politikası ve hatta kültürü de dünden farklı olacak, olmaya başladı bile...
Büyük kumarhane
Kapitalizmin tarihi bize her küreselleşme döneminin (sermaye ilişkisinin küresel çapta yayılmasında bir hızlanmanın yaşandığı dönemlerin), bir de " sonrası " olduğunu gösteriyor. Ceneviz, Hollanda, İngiltere, ABD hegemonyası altında yaşanan dönemler de olduğu gibi...
Tarihçi Fernand Braudel , bu sürece ilişkin önemli bir gözlem yapıyor: Her kapitalist büyüme dönemini, bir mali genişleme dönemi izliyor. Hegemonyacı konumundaki ülke bu genişlemeden en büyük payı alıyor. Ama bu genişleme de onun sonbaharı oluyor.
Son 25 yılda yaşananlar yukarıdaki şemaya uyuyor, üstelik mali genişlemeyle birlikte, dünya ekonomisinin 1980'lerden bu yana bir küresel kumarhaneye dönüşmüş olması da. Mckinsey Global Institute verilerine göre, dünyada toplam mali varlıkların, toplam çıktıya oranı 1980'de yüzde 109'dan, 2005'te yüzde 316'ya yükselmiş. Bu kumarhanenin en hareketli masasında, türevler denen yatırım enstrümanları var. Bunların değeri 1980'de 200 milyar dolar düzeyindeyken, 2006 ikinci yarısında 380 trilyon dolarla, dünya gayri safi hasılasının yüzde 700'ü bir büyüklüğe ulaşmış. Bu masadaki oyunculara bakınca da, İhtiyat Fonlarını (hedge funds) ve The Economist 'in "Kapitalizmin Yeni Kralları" dediği Özel Varlık Şirketlerini (Private Equity Firms) görüyoruz. Bunlardan birincisi mali piyasalarda faizlerle, kredilerle, dövizlerle oynarken ikincisi şirket alıp satıyor. Bu işlemleri, ele geçirdiği şirketleri bölüp parçalayarak sattıkları, birikmiş değeri talan ettikleri için, bunlara " korsan " diyenler de var.
Bu ihtiyat fonlarının ve korsanların kim olduğuna bakınca, karşımıza ikincisinde de tümüyle ABD şirketleri çıkıyor (The Economist, 25/11/2004). Birincisine gelince, Institutional Investor dergisinin her yıl yayımladığı, en büyük ihtiyat fonlarını içeren "Alfa 100" listesine bakınca, bu listedeki fonların 2006 yılında, 1 trilyonla tüm sektör varlıklarının yüzde 69'unu yönettiğini görüyoruz ( New York Times 23/05/07). Listedeki, 100 fondan yalnızca 23'ü ABD dışından, bunlarında 22 İngiliz, biri Japon. ABD'nin 10 yıldır ekonomik büyümesini, dünya ekonomisindeki tasarrufları günde 2 milyar dolar civarı bir hızla emerek finanse edişini de bu resme ekleyebiliriz. Özetle diyebiliriz ki, bu veriler de Braudel'in gözlemini doğruluyor. Ekonomik büyümenin ardından gelen mali genişlemenin kaymağını, öncelikle ABD yemiş.
Her şey değişir
Son yıllarda, hem ABD'nin büyümesini finanse etme sürecine bağlı olarak bazı Asya devletlerinin, hem de enerji piyasalarını elde etmeye yönelik Irak saldırısına bağlı olarak da yükselen petrol fiyatları sayesinde petrol ihracatçısı ülkelerin kasalarında büyük ve değerlenmeyi bekleyen mali rezervler oluştu. Şimdi bu rezervler, pazartesi günü değindiğim Egemen Varlık Fonları (devletlere bağlı daha büyük " korsanlar ") aracılığıyla mali piyasalara geri dönerken Çin'in, işe ABD'nin (dünyanın) en büyük Özel Varlık Şirketlerinden Blackstone 'a 3 milyar dolarla ortak olarak başlaması, birden ABD parlamentosunda alarm zillerinin çalmasına yol açtı; bazı senatörler, Çin'in bu yolla stratejik bilgilere ulaşabileceğine dikkat çektiler. Üstelik, sahipleri para kokusu aldığından, sırada hisselerini halka arz etmeye hazırlanan Pentagon'la yakından ilişkili Carlyle şirketi var. Teorik olarak Çin'in veya bir başka ülkenin EVF yoluyla Carlyle'in hisselerini satın alarak bir aşamada yönetim kurulunda hâkim olması olanaklı.
Nitekim Washington Post'tan Christian Mallaby , pazartesi günkü " Küreselleşmeye bir sonraki tepki " başlıklı yazısında, ABD'nin mali serbestliğe daha fazla dayanamayacağını ima ederek " Hele bir Rusya bizim hisse senetlerimizi almaya başlasın siz tepkiyi o zaman görün " diyordu. Aynı gün Financial Times başyazısı da, neden "mali piyasaların daha uzun süre serbest kalamayacağını" anlatıyor, FT'nin tarzına uymayan bir biçimde "hiç vergi ödemeyen küresel plütokratik bir sınıftan" söz ediyor, karşı siyasi tepkinin ilk işaretlerine dikkat çekiyordu.
Braudel, mali genişlemenin aynı zamanda, hegemonyacının sonbaharı olduğunu söylemiyor muydu? Mali küreselleşmenin artık, ABD hegemonyasını tehdit eder bir yönde işlemeye başlaması, yeni bir döneme geçildiğini göstermiyor mu? Bu yeni dönem yeni ekonomi politikaları ve siyasi stratejiler gerektirmiyor mu?
No comments:
Post a Comment