Thursday, December 29, 2022

Kadınlar için kötü bir yıl oldu

 


 

2022 tüm dünyada kadınların hakları, can güvenliği açısından kötü bir yıl oldu. 2023 daha iyi bir yıl vaat etmiyor.

Kadın haklarının en ileri olduğu varsayılan Avrupa Birliği’nde kadın erkek eşitliği indeksi, 2022 yılında yalnızca 0.6 puan arttı, kısacası yerinde saydı. Ne yazık ki bu küresel açıdan, en “olumlu” gelişmeydi.  2022 yılında, ABD’den Endonezya’ya, Afganistan’dan İran’a, İsrail’e kadın hakları genel bir saldırı altındaydı. Bu saldırıların ortak paydasını, din (Hıristiyanlık, Müslümanlık, Yahudilik) oluşturuyordu.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, December 26, 2022

Belirsiz zamanlar-huzursuz yaşamlar-3

 

Tarih, Financial Times editörlerinden Gillian Tett’in bir yazısında vurguladığı gibi, tarih yine “istikrarın kural değil istisna olduğunu” söylüyor.

Şu sıralarda gündemde olan “stagflasyon” sözcüğü ilk kez 1970’li yıllarda duyuldu. Ancak o zaman, kapitalist uygarlık yaklaşık 35 yıl sürecek “yönü ve temel özellikleri belli” olduğunainanılan bir döneme giriyordu.

Bu dönemde “piyasa serbestleşirken bireysel özgürlükler giderek gelişecekti”, sonra, “Küreselleşme dünya ekonomisini bütünleştirecekti. Artık demokrasi, insan hakları ve kültürlerin kaynaşma dönemi başlamıştı”. “Küreselleşme sayesinde finansal riskler yayılarak zayıflıyordu”“Kapitalizmin bu aşamasında”, “enflasyon ve iş çevirimler geride kalmıştı” artık “büyük moderasyon dönemindeydik”: Yalnızca beş yıllık değil, 50 yıllık planlar yapılabilirdi. Bu itikat 2008 yılına kadar sürdü. Ondan sonra “başka bir şey” …

(...)

Şimdi gündem: “Jeopolik”, “Küreselleşme çözülüyor”, “uzun durgunluk” ve nihayet yine stagflasyon. Ancak bu kez bir “büyük moderasyon” beklentisi yok. Tüm bunlar yetmezmiş gibi, “sığınmacılar krizi”, “süreç olarak faşizm”; süper zenginlerle, sefil yoksullarla, açlarla belirsizlik, huzursuzluk derinleşmeye devam ediyor, “Demokrasi yalnızca bir an mıydı” sorusu yine güncel. Pandemi bunların üstüne geldi,“izleme gözetleme kapitalizmini” devletin yasak koyucu gücünü yeniden bilinçlere çıkardı. Bu resme iklim krizi karşısındaki iktidarsızlığı ekleyince karşımıza “Huzursuz yaşamlar”, korku ve keder geliyor. 

Seçkinler de huzursuz halk da.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, December 22, 2022

Belirsiz zamanlar-huzursuz yaşamlar-2

 

Pazartesi günü, uzun süreli bir küresel resesyon beklentisine, bir finansal kriz riskine değindim. Kapitalizmin tarihine bakarak “Bunlar da geçer”diyebilirsiniz. 

ORTA UZUN DÖNEM

Ancak bu kez farklı: Merkez bankaları, finansal kriz ve “büyük durgunluk”döneminde kullandıkları, kriz yönetme araçlarını (sıfır faiz, niceliksel genişleme gibi) son 10 yılda tükettiler. Stagflasyon ortamında, önceliği durgunlukla değil, enflasyonla mücadeleye veriyorlar: Borç yükü altındaki ekonomiler, aşırı kaldıraçlı borsa oyuncuları, çapı 10 trilyon dolara ulaşmış, özel varlık yatırım/yönetim sektörü üzerinde faiz baskısı hızla artıyor. Yüksek faizler durgunluğu resesyona itmeye başlayınca iflaslar, mali kırılganlık artacak.

Finansal kriz riskini, resesyonu besleyen “yakıt”, ekonomik etkenlerle sınırlı değil.

(...)

Yapay zekânın işsizliği artıran, ahlaki ve kültürel kalıpları zorlayan, insan varoluşuna ilişkin yeni sorular yaratan etkileri giderek daha çok hissediliyor. Merkez ülkelerde işçi sınıfı ve sendikalar son 20 yılda kaybettiklerini geri almak için hareketlendiler. Bu karmaşık resim içinde devlet ve ekonomi yönetimi seçkinlerinin, hâlâ, tükenmiş neoliberal modelin araçlarına tutunmaya çalışması iyimserliğe izin vermiyor.

(...)

İklim krizine karşı önlem alamayan kapitalist uygarlık, “finansal kriz/sert resesyon” senaryosunu giderek “uygarlık sonu” senaryosuna dönüştürerek adeta intihar ediyor. Bu kez gerçekten farklı!

KISA-ORTA DÖNEM TÜRKİYE

(...)

 Bu gelişmeler, küresel jeopolitiğin merkezini yine Ortadoğu’ya kaydırıyor. Bu süreçte, yukarıdaki sorunlarla boğuşan bir (yeni) hükümetin, küresel ve yerel “büyük”güçlerin, önüne koyacağı seçeneklere ulusal çıkarlarına uygun tepkiler geliştirmesi çok zor görünüyor.

Yazının tamamını okumak için...

Monday, December 19, 2022

Belirsiz Zamanlar-Huzursuz Yaşamlar-1

 

Bu, “İnsani Gelişme Raporu 2021-2022”nin başlığı. IMF raporu ve Dünya Bankası, OECD beklenti analizleri de benzer tonda: Bu yıl çok zor geçti, 2023 daha zor bir yıl olacak. Bu zeminde gelişmeye başlayan tartışmalar, uzun sürecek bir sarsıntılar, dönüşümler dönemi olasılığı üzerinde yoğunlaşıyor. Bu beklentilere jeopolitik çelişkileri, küresel ısınmayı, teknolojik gelişmeleri ekleyince orta ve uzun dönemde kapitalist uygarlığın, kısa dönemde Türkiye gibi gelişmekte olan (bağımlı) ülkelerin geleceğine iyimser bir gözle bakmak zorlaşıyor.

ORTA DÖNEM

(...)

 IMF, ECB Dünya Bankası projeksiyonlarını bir araya koyunca 2023’te dünya ekonomisinde sert bir fren ve sonra en azından 3-4 yıllık bir resesyon olasılığına bakıyoruz. 

(...)

 Gerçekten de bu kez, merkez bankalarının alet çantası boş; “küresel resesyon” olasılığına karşı faizleri düşürmek, mali kurtarma paketleri açıklamak, hiper enflasyon riskine açılıyor. Faizleri yüksek kalma eğilimi, kamu ve özel sektör borç yükünün servis edilmesini, yeniden finansmanını, tüketici talebinin desteklenmesini, giderek daha da zorlaştıracak. Halbuki COVID sonrası tüketim balonu söndü, enerji, gıda fiyatları yüksek düzeyde seyrediyor. Bu sırada borçlanma maliyetleri, “zombi”(aslında batık) işletmelerin yaşam ortamını hızla yok ediyor. Gelişmekte olan ülkeler, borç yüklerini artık kaldırmayacakları bir noktaya yaklaşıyor. Özetle “orta dönemde” sert bir resesyona eşlik edecek bir finansal krizi önlemek olanaklı görünmüyor. 

KISA DÖNEM VE TÜRKİYE

Yukarıdaki resim, çalkantılı bir seçim ortamına girmeye başlayan Türkiye açısından, ihracat piyasaları, ithalat fiyatları, borçlanma maliyetleri açısından koşulların giderek daha da zorlaşacağını gösteriyor. Mustafa Sönmez’in Al Monitor’deki “Zoraki büyümenin yakıtı tükeniyor” başlıklı yazısı, AKP Türkiyesi’nin bekleyen zorlukları sergiliyordu: Enflasyon yükselmeye devam ediyor, ekonomik büyüme yavaşlıyor (bir stagflasyon gelişiyor-EY), madencilik ve enerji gibi sektörlerde üretim daralıyor. Satın Alma Yöneticileri İndeksi ve “öncü göstergeler” bir ekonomik daralmaya işaret ediyor. 

Merkez Bankası rezervlerindeki iyileşme de Wall Street Journal’a göre, “bir yanılsama”. Merkez Bankası, Katar, Emirlikler, Çin hatta Güney Kore gibi ülkelerden, jeopolitik ilişkilere dayanarak borçlanıyor; “Swap ve Forward”işlemleri, kasımda 69 milyar dolara ulaşmış. WSJ, “Sürdürülemez ekonomik model, daha bir süre sürdürülebilir” diyor; “yabancı dostlarla ve daha kolay ekonomik koşullarla desteklenirse”...

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, December 15, 2022

Rezaletleri düşünürken

 

Altı yaşındaki çocuğun, 29 yaşındaki bir adama zevk nesnesi olarak verilmiş olmasını, mide bulantımızı bastırarak tartışmaya çalışırken AKP döneminde sayıları hızla artan çocuk tacizlerinin, tecavüzlerin listeleri de medyada sergileniyor. Kimi politikacıların dikkatleri, “din kisvesi altında”, “dini alet ederek”, gibi ifadelerle kimi “sapık adamlar” üzerinde yoğunlaştırması da “yapısal belirleyicileri” gizliyor. 

Pek gelin biz de “kimi sapık adamlar”, “münferit vakalar” saptamasından başlayalım bakalım nereye gideceğiz? 

(...)

Dini cemaatler (Tarikatlar, medreseler, yurtlar) bu noktada, “yapısal belirleyicilerin” kurumları olarak karşımıza çıkıyor. Bu kurumların, her biri, 7.-8. yüzyılda şekillenmiş bir kutsal kitabı, tarikatın liderinin keyfine göre ve öbür tarikatlardan farklı biçimde yorumlayarak mutlak biçimde uygulama iddiasından kaynaklanıyor: Tarikat içindeki birey bu “kutsalın” mutlak yorumunun ve yorumcusunun pratiğinin sınırları içine hapsedilmiş bir bireydir.

Göz önüne alınması gereken bir boyut daha var: Bu habitus’un kurumlarının, kültürünün, dilinin yeniden üretimi. Bu da bizi ekonomiye, ekonomi politiğe ve iktidar ilişkisine getiriyor.

Yahudi, Hıristiyan, Müslüman tarikatları esas olarak yalnızca dini işlerle ilgilendikleri iddiasıyla yaşar, “geçim kaynaklarını”, kendi dışlarındaki pratiklerden elde ederler: Bağışlar, devletin topladığı vergilerden aldıkları paylar, devletin bunlara sağladığı ayrıcalıklar (vakıflar ve iratları), bir başka deyişle, toplumsal artık-değerden aldıkları pay. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, December 12, 2022

Bir rezalet iki ‘hakikat rejimi’

 

12 Aralık 2022 Pazartesi

Yine siyasal İslam, yine çocuk tacizleri! Bir haftadır, 6 yaşında bir kızın, tarikat bünyesinde 29 yaşındaki bir adamla evlendirilmesinin, dehşet verici, müstehcen sonuçlarını, tarikatların çocuklarla ve devletle ilişkilerini, modern seküler yaşama, çocuklarımızın geleceğine yönelik tehditleri, “altılı masa”nın bu tehditler karşısındaki iktidarsızlığını tartışıyoruz. 

Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu, 6 yaşında bir kızın, 29 yaşındaki bir adamla evlendirilmiş olması konusunun bir an evvel gündemden çıkmasını arzuluyor. Konu, İslama önyargılı bakanlar tarafından istismar ediliyormuş. Toplumrahatsız oluyormuş. “Bundan dolayı tarikatlar, Kuran kursları kapatılsın olmaz”mış. Anlaşılan, Karamollaoğlu, konuyu tartışan, adalet isteyenleri “toplumdan”saymıyor. Belli ki onun “dünyasında”, yalnızca siyasal İslamın “toplumu” var. Tarikatları da korumaya kararlı. DP Başkanı Gültekin Uysal da... Kılıçdaroğlu ve Akşener çok öfkeliler ama tarikatlar kapatılsın diyemiyorlar. Babacan? Davutoğlu? Düşünmeye değmez, geçiniz!

Modern seküler yaşamı savunabilmek için önce, tehlikenin kaynağını doğru tespit etmek gerekiyor. AKP döneminde, Cumhuriyetten bu yana şekillenen modern-seküler “hakikat rejimi” karşısında, bir dinci, “hakikat rejimine”dayanan yeni bir toplum kuruldu 

(...)

ORTASI YOK!

Bu iki “hakikat rejiminin” çatışmasını göremeyen, tarafsız kalabileceklerini sanan kimi tipler, şimdi, çocuk evlilikleri için, “İslamla bağdaşmaz”, “İslamda yok” diyorlar. Buna karşılık o toplumun önde gelen sözcüleri, örneğin HÜDAPAR genel başkanı, “Kim çocuk, neye göre çocuk” derken bir “hakikat rejimine” dayanıyor; Nurettin Yıldız“Alt sınır yok…Henüz adet görmemiş bir kız çocuk bile evlendirilebilir” diyor. Hangisi doğru? 

İslamın en temel kutsal metni, evlenme yaşına bir alt sınır koymamış. Ben demiyorum. Diyanet diyor. Konu 65. Surenin (Talak) 4. maddesinde irdelenmiş. 

(...)

VE SİYASI İKTİDAR

Bir alt sınır olmamasının yarattığı boşluk, dinci fanatiklerin,  pedofiliyimeşrulaştırmasını önlemek için, modern-seküler toplumun yasalarıyla, inançlı insanları rencide etmeden, kolayca doldurulabilir, çocuklar korunabilir. Modern-seküler (laik) bir toplumda “dinci hakikat rejimi” özel olan alanda yaşayabilir. 

Buna karşılık, siyasal İslamın egemen olduğu, ekonomik artığa, tarikatlar, vakıflar, okullar, yurtlar ve türlü dinci örgütlenme ağlarıyla ulaştığı, paylaştığı devletin tarikatları koruduğu, beslediği bir toplumda, modern-seküler “hakikat rejimine” özel olan alanda bile yer kalmaz. Çünkü siyasal İslam devlete ulaşınca, (İran’da, Mısır’da ve Türkiye’de, Endonezya’da) kendi toplumunu inşa etmeye, “modern-seküler toplumu” ve “hakikat rejimini” yok etmeye başlar. 

(...)

Yazının tamamını oku bak için tıklayınız

Thursday, December 08, 2022

‘Vizyon’, nostalji ve fantezi

 

“Altılı masa” anayasa taslağı önerisini açıkladı. CHP, İkinci Yüzyıl Vizyonutoplantısını gerçekleştirdi. Özellikle sol basında, yazarlar hemen bütün önemli noktalara değindiler, eleştirdiler. Ben onların gözlemlerinin ışığına yazıyorum.

YAŞAMAK VE ANLAMINI KAÇIRMAK

“İkinci Yüzyıl Vizyonu” adına karşın, geriye AKP’nin ilk dönemine (2002-2012; 2006 daha doğru olurdu), Kılıçdaroğlu’nun “uygulama tecrübesini ve başarısını biliyorum, altını çiziyorum, bütün dünya da bu gerçeği biliyor”ifadeleriyle övdüğü Babacan dönemi ekonomi modeline bakıyor. CHP “Vizyon”u yanlış bir nostaljiyi temsil ediyor. 

Birincisi bu dönem artık çoktan tükenmiş 3 vektörün bileşkesiydi: 

(...)

İkincisi, bu dönemin ucuz dış kredileri, “sıcak sermaye” hareketleri, bu dinamiklerin beslediği büyümenin yarattığı kaynaklar, siyasal İslamın hegemonyasının inşasında kullanıldı:

(...)

VE FANTEZİLER

Vizyon toplantısında, “siyaset üstü”, işlevsel bir kavram olarak kullanıldı. Siyasetin tanımına (sınıflı toplumda adalete ve iktidara ilişkin sorunlar) bakarsak, böyle bir iddianın aslında belli bir siyasetin (örneğin: büyük sermaye) çıkarının, ortak toplumsal çıkar olarak “yanlış tanınmasını” (meconnaissance-Bourdiou) amaçlayan bir ideoloji olduğunu görebiliriz.

İkinci fantezi de “demokratikleşip, siyaseti temizleyince dış kaynak gelecek”iddiasıydı. 

(...) 

“Olsun, ülkeyi AKP’den kurtarsın yeter”, “Muhafazakâr neo liberalizm faşizmden iyidir” de diyebilirsiniz.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, December 05, 2022

Musk-Twitter-sınıf savaşları

 

Dünyanın en engin adamı Elon Musk Ekim 2022’de ayda 450 milyon kişinin kullandığı sosyal medya platformu, Twitter’ı 44 milyar dolara satın aldı. Musk’ın Twitter’ı satın alması, yönetme çabaları, gündeme ilginç sorular getirdi, “kültür savaşları” ile sınıf savaşı arasındaki organik ilişkiyi gözler önüne serdi.

Twitter 2006’da kuruldu, bugüne kadar, 2018 ve 2019 yılları dışından hep zarar etti. Musk zarar eden bir şirketi satın aldı. İlk elde çalışanlarının yarısını işten çıkardı, şirket felç olunca geri çağırdı ama bu kez sadakat belgesi imzalatmaya kalktı. Bu istikrarsız yönetime, Trump’ın yanı sıra birçok gerici, müstehcen hesabın yeniden serbest bırakılmasına tepki olarak Twitter’a reklam veren şirketlerin yarısı hesaplarını askıya aldılar. Musk bunların genel müdürlerini arayıp azarlamış. Adamın karakterini göstermesi açısından önemli; geçmişte de Finansal Denetim Komisyonu (SEC) memurlarına “piçler” demişti.

Yanis Varoufakis’e göre Musk, Twitter’ı alarak otomotive, uzay araçları, insan beyni ile bilgisayar arasında iletişim kurmaya yönelik “çip” gibi alanlarda inşa ettiği sanayi sermayesi (biriktirdiği “büyük veri”) ile “bulut-temelli” sermayeyi birleştiriyor. 

(...)

Bunlar doğru ama eksik: Twitter’ın çok daha geniş kapsamlı ve sınıf mücadeleleri açısından çok kritik bir önemi var. 

Bu önemin hikâyesi 2010’ların ortasında, Twitter’ın, “woke” (ırkçılık, kadın, LGBT hakları, genel olarak insan hakları konusunda “artık uyandım”anlamında) kültürü desteklemeye başladığı “Silikon Vadisi”-dijital teknoloji ve “bulut” sermayesi kapitalistlerinin de 1990’lardan kalma, ancak artık iyice boyaları dökülmüş “liberal” imajlarını korumak için bu trene atladığı yıllarda başlıyor.  Trump’ın seçilmesiyle birlikte hızlanan süreç olarak faşizme karşı gelişen “woke” hızla “cancel culture” (teşhir, protesto ve dışlama) gibi çok etkin bir silah geliştirdi. “Woke” ve “cancel culture” silahı kısa sürede, özellikle Twitter üzerinden, eğitim kurumlarından, işyeri ve fabrika yaşamına, faşizme karşı mücadelede, işçilerin-çalışanların, kadınların LGBT bireylerin haklarını korumaya, genişletmeye kadar uzanan bir alanda etkin olmaya başladı.

“Woke”-“cancel culture” de muhafazakârlardan faşistlere kadar geniş bir çevrenin, erkek egemenliğinin rezaletlerini sergiledikçe, sağın ve işbirlikçi liberallerin nefret nesnesine dönüştü, “Silikon Vadisi” kapitalistlerinin çıkarlarıyla da çelişmeye başladı. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, December 01, 2022

Dincilerin kadın korkusu

 

Dinci İran rejiminin ahlak polisi, 16 Eylül günü genç bir Kürt kadını, türbanı “uygun” biçimde takmadığı için darp ederek öldürdü. Kürt ve İranlı kadınlar, dinci rejimin ataerkil baskısına karşı, “artık yeter” diyerek sokaklara döküldüler. İsyan o günden bu yana, rejimin ağır baskısına (400+ kişi öldü, tutuklu kadınlara tecavüz ediliyor) teslim olmadı, tüm kentlere yayıldı, işçi sınıfının, çarşı esnafının, hatta kamyoncuların desteğini almaya başladı. İsyan, artık rejimin tümünü hedef alıyor. Ne de olsa Humeyni, rejimin en büyük başarısının kadınları baskı altına almak olduğunu söylememiş miydi?

KORKU GENELLEŞİYOR

Şimdi, yalnızca İran’ın molla rejiminin dinci seçkinleri değil, Ortadoğu’nun, İran molla rejimini bölge jeopolitiği içinde en büyük düşman olarak gören ülkelerin, Sünni, Yahudi dinci, seçkinleri de korkuyorlar. Suudi Arabistan’dan Mısır’a, emirliklerden İsrail’in Ortodoks Yahudi cemaatlerine kadar, ya görmezden geliyorlar ya da kitlelerinden saklamaya çalışıyorlar; bölgedeki büyük rakip gördükleri rejimi, bu isyanlardan yararlanarak yıkmaya çalışmak yerine, bu sarsıntıda yıkılmasından korkuyorlar. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız