Monday, January 31, 2022

‘Ukrayna krizi’ neyin adı?

 

İki büyük güç (ittifaklarıyla birlikte) karşı karşıya. Bir taraftan savaşmak istemediklerini iddia ediyorlar, diğer taraftan karşılıklı askeri yığınak yapmaya devam ediyorlar. Bu bir tiyatro olsaydı, “O ki tüfeği gösterildi, mutlaka kullanılacak derdik”. Gerçek hayat daha karmaşık.

(...)

Olası bir savaşın biçimi, evrimi, zamanı ve mekânı da oldukça belirsiz. 

(...) 

UKRAYNA ‘YALNIZ’ DEĞİL

Diğer taraftan başımı, savaş olasılığının sorunlarından kaldırıp ufka doğru bakınca, aklıma “Sakın Ukrayna eskinin öldüğü yeni düzenin doğmaya başladığı yerin adı olmasın” sorusu geliyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, January 27, 2022

Küfürden kıyıma giden yol

 

Sedef Kabaş gece yarısı gözaltına alınıp tutuklanırken IŞİD’ciye af, Sezen Aksu’nun “dilini koparmaktan”, “kafasına sıkmaktan”söz eden açıklamalar, TELE1’i susturma çabaları, hızla tırmanan simgesel şiddet, ister istemez küfürden kıyıma giden yolu düşündürdü: “Süreç olarak faşizmin” tarihsel örnekleri, “O yol çok uzun değil” diyor.

(...)

Tarihte imparatorlukların elinde gerçekleşmiş soykırım/katliam çok. Modern zamanlarda kapitalist - ırkçı zeminde, Amerika’daki siyahları hedef alan, 1921 Tulsa katliamı gibi örnekler de var. Ancak en klasik ve sonuna kadar gitmiş olanını Nazi Almanyası’nda buluyoruz. 

(...)

BUGÜN YENİDEN…

Bunun, en büyük kanıtı da Hindistan’da “yol”un son aşamasına doğru hızla ilerleyen dinci faşizm süreci. Bu kez hedef, 204 milyon Müslüman. Hindu üstünlüğünü savunan dinci-ırkçı Hindutva hareketinin partisi BJP, 2014 yılında Narendra Modibaşkanlığında iktidara geldiğinden bu yana, başta Müslümanlar olmak üzere azınlıkları hedef alan saldırılar (dayak, linç, tecavüz, kundaklama) ilk üç yılda yüzde 30 arttıktan sonra, son beş yılda ikiye katlanmış. Gözlemcilere göre, “polisin bu suçları takip etmekteki isteksizliği, yakalananların ceza almadan serbest kalması saldırganları cesaretlendiriyor”.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 24, 2022

Birinci yılında Biden

 

ABD’de Başkan Biden’ın yönetimi, birinci yılın sonunda, ara seçimler yaklaşırken oldukça bulanık bir görüntü sergiliyor. Halbuki Biden, göreve 6 Ocak kalkışmasından sonra “kutuplaşmayı azaltacak” algısıyla meşruiyeti daha da artmış olarak başlamıştı. Şimdi, kasım ayında yapılacak ara seçimlerde Senato çoğunluğu, gittikçe artan oranda Trump’ın etkisi altına giren Cumhuriyetçi Parti’ye geçecek gibi görünüyor.

‘BÖYLE OLMAMALIYDI’… 

Bugünlerde ABD medyasının kimi önde gelen yorumcuları arasında bir düş kırıklığı, “bu böyle olmamalıydı” duygusu yaygın. 

(...)

…AMA OLDU.

(...)

... bugün seçmenin yalnızca yüzde 16’si Biden’ı başarılı buluyor. Yüzde 48’i, “aşırı sol”politikalarla kutuplaşmayı daha da derinleştirdiğine inanıyor.

(...)

Kültür savaşlarını yok sayarak, “süreç olarak faşizmin” değerlerine taviz vererek, salt ekonomik taleplere dayanarak siyasi zaferler kazanmak ne yazık ki mümkün olmuyor. “Süreç olarak faşizmin” anlam ve duygu dünyasına taviz verenler mutlaka kaybediyor!

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Sunday, January 23, 2022

Üç güncel olaydan hareketle “zamanın” kimi acil sorunları üzerine tezler

 


Bu üç güncel olay:

1.     Kazakistan’da yaşananlar

2.     Ukrayna’da giderek güçlenen savaş olasılığı

3.     Türkiye’de sol hareket içinde başlayan birlik, birliktelik, işbirliği tartışmaları

Tezler:

  • ·      Bir ülkede bir kitlesel kalkışma başladığında soruna doğru bakış, ne iktidardakinin özellikleri ne de emperyalist devletlerin, sürece müdahale etme, isyanın yarattığı ortamdan yararlanma olasılıklarından, bölgesel jeopolitik dengelerden kalkarak oluşturulabilir. Başlangıç noktası isyan edenlerin sınıfsal özellikleri ve talepleri olmalıdır. “Anti emperyalizm”, bu talepleri ve çıkarları ikinci plana atacak, kitle tepkisini edilgen kuklaların sarsak-titrek hareketlerine indirgeyen bir tutuma hizmet etmemelidir.
  • ·      Emperyalist güçler arasındaki rekabet, hatta savaşlar karşısında doğru tutum, taraf olmak değil, bu emperyalist haksız rekabeti/savaşı mahkûm etmek, karşı çıkmak ve bunun etkilerinden korunmaya çalışmaktır.
  • ·      Sosyalist özneler için kurmak istedikleri toplumun özelliklerine ilişkin ilkeler üzerinde anlaşarak birleşmek bir şeydir, acilen kurtulmaya çalıştıkları bir “musibet”, yolunun üzerindeki en büyük engel karşısında, güçlerini birleştirmeye ve bir ortak mücadele hattı inşa etmeye çalışmak başka bir şeydir.
  • Birincisi “sonsuz zamana” ilişkindir ikincisi “durumun zamanına.” Birincisi stratejiye ilişkindir ikincisi taktiğe. Biri devrimcilerin örgütüne ilişkindir ikincisi, tüm muhalefeti kucaklamayı amaçlayan cephe, kampanya, gibi ortak mücadele ve direniş örgütlerine. Biri uzatılan kupadaki zehirli şerbeti içmeyi reddetmekle öbürü kafaya dayatılmış bir tabancadan kurtulmakla ilgilidir.
  • ·      Siyasi mücadele felsefi ve etik açıdan önce “konuşulabilir olanın sınırlarını genişletmekle” ilgilidir. Pratikte ise, devletin kapasitelerine karşı uygun araçlarla mücadele etmekle ilgilidir. Bu mücadelede başarı (kimi zaman ayakta kalmaya devam etme) olasılığı, devletin kapasitelerini, “devlet biçimi” ve “rejim” kavramlarından, bunların tarihsel örneklerine ilişkin deneylerden yararlanılarak doğru biçimde çıkarsamaya, yapabileceklerinin ve yapamayacaklarının, harekete geçireceği olası şiddetin niteliğinin, yeğinliğinin ve yaygınlığının gerçekçi biçimde öngörülebilmesine bağlıdır.
  • ·      Siyasi hatta duygusal olarak da kutuplaşmış, ortak değerler zemini çökmüş bir toplumda, salt ekonomik taleplere öncelik verilerek mücadele edilemez. Rejimin dayandığı ideoloji, “habitus” içinde, bu ekonomik taleplerin anlamlarının çarpıtılmasını önleyebilmek için, onları açıklayacak, değerlendirecek bir genel anlamlar/değerler sistemini ifade edecek bir söylemi geliştirmek ve güçlü bir biçimde savunmak gerekir. Kültür savaşlarını yok sayarak, “süreç olarak faşizmin” değerlerine taviz vererek rejime karşı gerçek bir kapasiteye sahip olacak bir kitle çizgisi inşa edilemez. 
  • ·      Bu söylemin geniş kitleler tarafından anlaşılması ve benimsenmesi, bu söylemin öznelerinin (üreten ve savunanların) gücünün kitlelerin “yaşam dünyası” içinde “varoluşunun” algılanmasına, bu gücün kalıcı olmaktan öte büyüme potansiyeline sahip olduğunun düşünülmeye başlamasına bağlıdır. Birlik, ortak mücadele, kampanya, cephe ve sokak/meydan bu bağlamda son derecede önemli araçlar ve mekanlardır.
  • "Kamuculuk"tan konuşmak isteyen bunu gerçekleştirecek devlet ve iktidar biçimden de söz etmek zorundadır. Kamu (devlet) mülkiyeti bir iktidarda halk için çalışırken bir başkasında  egemen sınıfın seçkinlerini beslemek, sermaye birikimine kaynak aktarmak için kullanılabilir. Yok kamu culuk devlet mülkiyeti değildir diyorsanız bunun nasıl bir mülkiyet biçimi olacağını da saptamanız gerekir.

Thursday, January 20, 2022

‘Sol’ ve seçimler sorunu

 

Fransa’da başkanlık seçimlerine üç aydan az bir zaman kaldı. Fransız seçmeni sağa kaymaya devam ederken Fransa solunun seçimlerde hezimete uğramasından, çökmesinden söz ediliyor.

POTANSİYEL VE İRADE

Fransa’da, Sosyalist Parti, Yeşiller, Mélanchon’un “Baş Eğmeyenler”i, Komünist Partisi ve birkaç grupçuktan oluşan çok parçalı bir “sol” var. Önümüzdeki seçimlerde, solun adaylarından birinin, bırakın ikinci tura kalmayı, yüzde 10 sınırını geçecek kadar bile oy alması beklenmiyor. Halbuki, çeşitli kamuoyu yoklamaları, “sol”un toplam oy potansiyelinin yaklaşık yüzde 30 dolayında olduğunu gösteriyor. Sol, Şili deneyiminin Brezilya’da Lula’nın gösterdiği gibi, seçimlere ortak bir aday üzerinde anlaşarak girse bunun yaratacağı sinerji, umut ve dinamik bir kampanya ile yüzde 30’un çok üstüne çıkabilir, hatta ikinci tura kalamasa bile ikinci turda Macron’un kaderini elinde tutarak onu pazarlık yapmaya zorlayabilir.

Şimdilik bu senaryolara bakarken öfkelenmemek elde değil! Çünkü, kamuoyu yoklamaları, solun bütün kesimlerinden seçmenin aynı hassasiyetleri paylaştığını gösteriyor ama solun liderliklerinin bir araya gelmeye hiç niyetleri yok. Kısacası, potansiyel var ama irade yok!

(...)

Yazının devamını okumak içn tıklayınız

Wednesday, January 19, 2022

Ukrayna: Jeopolitik dengeleri içine çekebilecek uçurum

 


ABD ve Avrupa Birliği (AB) ittifakıyla Rusya'yı karşı karşıya getiren Ukrayna'yı, uluslararası jeopolitik dengeleri içine çekebilecek bir uçurum olarak düşünebiliriz. 

İki büyük güç, karşılanması olanaksız taleplerini uzlaştıramadan tamamlanan diplomatik girişimlerden sonra, şimdi bu uçurumun kenarında, birbirlerinin gözlerinin içine bakarak ve tehditleri tırmandırarak bir sonraki hamleyi tasarlamaya çalışıyorlar.

Yazının tamamını okumak içn tıklayınız

Monday, January 17, 2022

Tarikatlar çok önemli!

 

Tarikat yurtlarında en aşırı korku, “snuff” filmlerini aratmayacak olaylar yaşanıyor. Satırla kafa kesenler, çocuklara tecavüz edenler, kemerle asılarak intihar edenler...  Aslında yasadışı olan tarikatlar için toplumun yarısına yakını “Kapatalım”, geri kalanın yüzde 90’ı “Çok sıkı denetlenmelidir”, yüzde 81’i “Asla çocuğumu göndermem” diyor.

Halkın bu tutumuna karşılık, kimi siyasiler hemen savunmaya geçiyor: Kapatamayız“Yüzlerce yıllık geleneğimiz” (Hey! İdam cezası, patriarkal terör, zorla evlendirme de öyle). Savunma çabaları bazen müstehcen biçimler alıyor: “Bir velet öldü diye mi...” Nurcuların yayın organını kutlamayı ihmal etmeyen biri de sessizliğini korumak için “etik” nedenlerin arkasına saklanmaya çalışıyor. 

Belli ki tarikatlar çok önemli. Ancak halkın yüzde 80’i büyük kuşkuyla baktığına göre bu önem, kontrol ettikleri oy potansiyelinden kaynaklanmıyor. Bir tarikat yurdunun kurbanı olan Enes Kara’nın ölmeden önce yayımladığı, “Günümü anlatmak istiyorum” sözleriyle başlayan açıklama bize yardımcı olabilir:

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, January 13, 2022

Liberal demokrasiden sonra...

 

İnsanlığın önündeki sorunlar karşısında, devlet ekonomiye giderek daha sık müdahale ediyor. Vatandaşlar, “bireysel çıkara”, “serbest piyasaya” öncelik veren “serbest piyasanın”aslında bir düzenleyici değil, istikrarsızlık kaynağı olduğunu giderek daha iyi görüyorlar. Uygarlık karşısında, şimdi yalnızca üç seçenek var: 

1) Totaliter/yeni-faşist rejimler. 

2) Emekçi sınıfların, tüm ezilenlerin çıkarlarını temsil etmeye kararlı, “kapitalizmi aşan” bir yönde evrilmeye açık bir klasik/gerçek “sosyal demokrasi”

3) Bu iki seçenekten birine tutunamayan uygarlığın, “karanlık çağlara” benzer biçimler sergilemeye başlaması. 

SÜREKLİ OHAL

Bugün insanlığın, farklı parçalarını, farklı düzeyde de olsa, tümünü etkileyen büyük sorunlar var. Bu sorunların başında küresel ısınma/iklim krizi geliyordu; yanına pandemi(virüslerin tehditleri) eklendi. Bunlara “enerji krizi”, yapay zekânın denetimi gibi başka sorunları da ekleyebiliriz. Bu sorunların çözümlerine ilişkin gündeme gelen önerileri de toplumlarda uzlaşmalara izin veren ortak değerler sistemindeki (simgesel evrenindeki) parçalanma eğilimiyle birlikte düşünmek gerekiyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 10, 2022

6 Ocak’ın yıldönümünde, faşizmin anatomisi

 

Dünyanın en büyük ekonomisine, ordusuna sahip ABD’de “süreç olarak faşizm” yalnızca ABD halkının değil, aynı zamanda dünya halklarının güvenliğine yönelik büyük bir tehlikedir. 

Bu nedenle, Mussolini’nin “Roma Yürüyüşü”nü, Hitler’in “Birahane Derbesi”ni anımsatan, 6 Ocak kalkışması iki açıdan önemli. Birincisi Kalkışma, ABD’de siyasi-kültürel kutuplaşmanın derinliğini, demokrasideki çürümeyi gözler önüne serdi; bir iç savaş olasılığını gündeme getirdi. Sosyal bilimlerde, iç savaş tehlikesi üzerine tartışmaları hızlandırdı. İkincisi, kalkışma ABD’de faşist hareketin toplumsal özelliklerine ilişkin önemli ipuçları veriyordu. Bu kalkışma karşısında büyük sermayenin tutumu da önemliydi.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Friday, January 07, 2022

Enerji krizi: 1970'lerde görülenden farkı ne?



Thursday, January 06, 2022

İç savaş korkusu

 

Bu başlık, anayasal haklarını kullanarak miting yapmaya başlayan muhalefet karşısında sarf edilen, “Bedel ödeyecek”, “15 Temmuz’da o sokağa dökülenlere bu millet nasıl dersini verdiyse siz de aynı dersi öyle alırsınız... Hepinizi önümüze katarız ve gideceğiniz yere kadar kovalarız” sözlerinin anlamıyla ilgili değil.

Bu başlık, kapitalist devletin demokratik biçiminin, en kuvvetli denetleme, dengeleme ve seçim sistemlerine sahip bir örneği olarak görülen ABD ile ilgili: ABD’de ilerici demokrat entelijansiya arasında bir iç savaş korkusu giderek derinleşiyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, January 03, 2022

Umut var, tehlike de…


Bilirsiniz, ben umuda çok önem vermem, özellikle “özne” henüz verili koşulları değiştirecek kapasiteden yoksunsa. O durumda umut, en fazla, öznenin durumu değiştirme çabalarına bağlı olacaktır. Ancak ben bu yazımda, “umutlu” bir yorum yapmaya çalışacağım. 

BİR ZOMBİ REJİM

(...)

“Umut”, bu zombi rejimin, genel seçimlerin yapılmasını önleyemeyeceğine, seçimleri çalamayacağına, muhalefetin yeni bir cumhurbaşkanıyla yeni hükümeti kurmayı başaracağına ilişkindir.

VE TEHLİKE

Eğer muhalefet partileri seçimleri kazanırsa, onları çok tehlikeli iki hata olasılığı bekliyor olacak. Birincisi, devralacakları ekonomik enkaza ilişkindir. İkincisi de toplumsal barış adına “bırakın geçmişte olanlar geçmişte kalsın” tutumunu benimserse gündeme gelecektir. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız