Thursday, September 30, 2021

Titanik güvertesinde

 

Dünyanın en büyük iki ekonomisinde yönetimler, sermaye birikim rejimini, kapitalizmi canlandıracak, gelir dağılımındaki derin adaletsizliği azaltacak yönde değiştirmeye çabalıyorlar. 

(...)

Ancak her ikisi de kendilerine özgü ama kaynağı ortak finansal krizlerin eşiğinde duruyorlar.

(...)

Dünya ekonomisi artık tükenmiş bir kapitalizmin elinde iki ucundan “yanarken”, gezegenin ekosistemi, gıda havzaları, su kaynakları, ormanları, enerji sistemi hidrokarbon tüketimine dayalı bir kapitalist modelin elinde gerçekten yanıyor.  

(...)

Yazına tamamını okumak için tıklayınız

Monday, September 27, 2021

‘Soğuk Savaş 2.0’ giderek ısınabilir

 

“Soğuk Savaş 2.0” savının güçlü dayanakları var. Ancak biraz yakından bakınca bunun aslında iyimser bir sav olduğunu düşünmek olanaklı.   

SEÇENEKLER BİR NOKTADA KESİŞİYOR 

(...)

Özetle: ABD gerilerken “ekolojik üstünlük” olanağına tutunmaya; Çin, yükselirken ilk aşamada “ekolojik üstünlük”edinmeye çalışabilir. Bu yarışta teknolojik rekabet büyük önem kazanıyor.

‘TÜKİDİDES KAPANI’

 ABD ile Çin arasındaki yeni “Soğuk Savaş”, özellikle Hint-Pasifik Denizi’nde, Atina ve Isparta arasında Ege-Akdeniz bölgesindeki, Peloponnes Savaşı’nı (MÖ 431-404) hazırlayan, “Tükidides kapanı” durumuna benzer bir ortamda gelişiyor. 

(...)

STRATEJİK TEKNOLOJİLER 

(...)

Verili dengeleri potansiyel olarak yıkacak bir yeni teknolojinin hızla gelişerek etkisini göstermeye başlaması, iki güçten birinin “geride kalıyorum” korkusu, girift ittifakların patlayıcı noktalarından birinden başlayan güvenlik sorunları gibi gelişmeler, “Tükidides kapanı”nın içerdiği riskleri, “soğuk savaşın” sınırlarını aşacak biçimde gerçekleştirebilir. 

(...)

Thursday, September 23, 2021

AKP rejimi, ülkeyi çöküşe mi sürüklüyor?



Bilgisayarımdaki eski dosyaları, güvenceye almak için “buluta” transfer ediyordum, 8 Nisan 2005 yılında Yıldız Üniversitesi’nde sunduğum “Küreselleşmeden Sonra” konulu bir seminerin notlarıyla karşılaştım. 

(...)

O sunuşumda, Jared Diamond’un toplumların çöküşnedenlerini araştıran ve Janet Jacopson’un kentlerdeki çürümeyi tartışan yapıtlarından da yararlanmıştım. )...) toplumların çöküş nedenlerinin listesi aklımda, korkutucu biçimde, siyasal İslamın AKP rejiminin o seminerden bu yana tanık olduğumuz uygulamalarıyla örtüşmeye başladı.

(...)

VE AKP TÜRKİYESİ

Bu “büyük resim” ve “uzun dönem” içinde, AKP Türkiyesi’nin durumu “kısa dönemde” daha da vahimdir. Jared Diamond’un büyük ilgi çeken Collapse: How Societies Choose to Fail or Succeed (Çöküş: Toplumlar Başarılı ya da Başarısız Olmayı Nasıl Seçiyorlar) başlıklı kitabındakiler, çöküşlerin, toplumun kendi varlığını sürdürmesini sağlayan doğal koşulları tüketmesiyle (ormanları kesmesi, su kaynaklarını kirletmesi, kurutması, gıda üretim alanlarını ihmal etmesi vb.) yönetici sınıfın toplumun sıkıntılarını yadsımasıyla başladığını gösteriyor. 

“O toplumun egemen sınıfları, yöneticileri neden tehlikeyi göremiyor, gereken tedbirleri alamıyorlar” sorusunun cevabı çok tanıdık, o nedenle de çok korkutucu: Yönetici sınıfın üyeleri, dikkatlerini zenginleşmek, birbirleriyle rekabet etmek, yüceliklerini kanıtlamak için anıtlar dikmek, saraylar yapmak üzerinde yoğunlaştırıyorlar. Tüm bu etkinlikleri desteklemek için köylüyü, üreticiyi, doğal çevreyi tüketene kadar sömürüyor; iktidarda kalmak adına kısa dönemli, göz boyayıcı hedeflere öncelik veriyorlar. 

(...)

Devlet yönetimi (kamu alanları -vergi sistemi- para sistemleri, demokrasi, adalet) hızla aşınıyor, verimliliğini kaybediyor. Aile, kişisel özel alanlar hızla zayıflıyor hatta yok olmaya başlıyor. Kentler betonlaşmaktan, tarım çökerken kente sığınanların getirdiği aşırı (belediye hizmetlerinin kapasitesini aşan) nüfus yoğunluğundan, trafikten ve gelir dağılımındaki hızlı bozulmadan (lümpenleşmeden, mafyalaşmadan) dolayı yaşanmaz hale geliyor. Eğitim -özellikle akademik eğitim-, ticarileşerek dejenere oluyor, okuma alışkanlığı geriliyor; bilimsel metodoloji, akılcılığa yönelik saldırılar, teolojik baskı altında sulanıyor, zayıflıyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, September 20, 2021

‘Soğuk Savaş’ 2.0

 

Geçen hafta, Avustralya’ya nükleer denizaltılar edinme olanağı getiren AUKUS (ABD, İngiltere, Avustralya) anlaşması, yeni bir “Soğuk Savaş” savını yine canlandırdı.

‘YENİ SOĞUK SAVAŞ’

Putin Rusyası, ekonomik ve siyasi olarak toparlandıktan sonra, “yakın çevresini” yeniden bir nüfuz alanı olarak kendine bağlamaya girişince, “Batı” medyası, bir yeni “Soğuk Savaş”tan söz etmeye başlamıştı. 

(...)

Putin Rusyası bu açıdan da gereken özelliklere sahip değildi. 

Çin’de hızlanan ekonomik, teknolojik, kültürel ve siyasi dönüşümler, ABD’nin Afganistan’dan çıkarken, dış politika önceliklerini, Çin’in bir hegemonyacı güç olarak yükselmesini önleme amacına göre düzenlemeye başlaması, bölgede şekillenen ittifaklar zinciri, “Soğuk savaş” savlarını yeniden canlandırmaya başladı.

BU KEZ FARKLI

Soğuk Savaş” savının bu kez çok daha sağlam dayanakları var.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, September 16, 2021

‘Maoizm’ 2.0

 



Batı’da yorumcular ABD’nin küresel liderliğinin geleceğini tartışırken Çin Komünist Partisi (ÇKP), geçen yıl “ikili dolaşım” kavramıyla başlattığı “dönüşümleri”, kültürel alanda da hızlandırıyor. Karşımızda adeta, Maoizm 2.0 ve yeni bir sermaye birikim rejimi ya da yeni bir düzenleme sistemi şekilleniyor!

(...)

Artık “üçlü dolaşım” olarak görebileceğimiz gelişmelerin, bir yeni “sermaye birikim rejimine” ya da en azından “düzenleme sistemine” açılabilecek bir “büyük dönüşüm” sürecini başlattığını düşünebiliriz.

AMA BU KEZ FARKLI

“Ortak Refah” sloganı ilk kez 1953’te gündeme geldiğinde, tarımda yeni kolektifleştirme hareketine ve 1. 5 Yıllık Sanayi Planı’na ilişkindi...

(...)


Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, September 13, 2021

Emirlik mi kurmak istiyorlar?

 

Afganistan’da Taliban şeriata dayalı bir emirlik inşa etmeye başlarken Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı, devlet protokolünde hızla yükselmesiyle, ürkütücü açıklamalarıyla dikkat çekiyor.

EMİRLİK VE ŞERİAT

Taliban liderliği, Afganistan’da “Demokrasi olmayacak, yalnızca şeriat kurallarına göre yönetilecek” diyor. “Demokraside”yönetenlerin, meşruiyeti son tahlilde yasalar karşısında eşit olan vatandaşların serbestçe katıldığı genel seçimlere, güçler ayrılığı sistemine dayanıyor. 

Emirlikte, karar alıcıların meşruiyeti...

(...)

Afganistan’da emirlik kurulurken hareketlenen Diyanet, oradaki dinci entelijansiyanın gücüne sahip olmak, dini bilginin tekelinin, bu bilginin tüm diğer bilgi süreçleri üzerindeki egemenliğinin kendi iradesi altında kurulmasını istiyor. Siyasal İslamın nihai arzusu da “emirlik” olarak belirginleşiyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, September 09, 2021

Çok ‘yararlı’ bir felaket

 

New York’un merkezinde 11 Eylül 2001’de “İkiz Kuleler”i yıkan, üç binden fazla insanın ölümüne yol açan saldırının 20. yıldönümünde “olay”ın artık tarih olduğunu, komplo teorileri alanına giren boyutlarının anlamsızlaştığını söyleyebiliriz.  

BU KEZ FARKLI

Bu kez, çok daha anlam yüklü bir yıldönümü var karşımızda. Birincisi, o felaketin 10. yıldönümünde, ekonomik-siyasi coğrafyanın en yeğin çizgilerini finansal kriz ve “Meydan İsyanları” hareketleri oluşturuyordu. İkincisi, uluslararası jeopolitiğin büyük güçler arası “dengeleme dönemi” içinde Çin, henüz “Kuşak ve Yol” projesini, yeni bir hegemonya sürecine girdiğini açıklamamıştı. Üçüncüsü, Afganistan’da, ABD’nin ve NATO’nun çıkacağına Taliban’ın geri geleceğine ilişkin bir işaret yoktu.

11 Eylül’ün 20. yıldönümünden az önce ABD, Afganistan’dan, yönetimi Taliban’a bırakarak çıktı. Çin, hegemonya inşa sürecini salt “Kuşak ve Yol” projesi üzerinden ilerletmiyor; gündeminde yeni bir sermaye birikim rejimi inşası ve bilimsel-teknolojik gelişmelerde dünya lideri olma iddiası var. Küresel pandemi dalgası içinde Çin’in biyopolitik ve disiplin rejimlerinin salgını kontrol altına almakta çok etkili olduğu görülüyor. 

Belki de tam bu nedenlerden Prof. Stephen M. Walt, Foreign Policy dergisinde, “9/11 Bir asır sonra nasıl betimlenecek” diye soruyor ve ekliyordu: “Bu, daha çok kimin betimlediğine bağlı olacak.” Ben, 11 Eylül’ün, ABD dış politikasındaki bir tıkanmanın kilidini açan “yararlı bir felaket” olarak betimlenebileceğini, gelecek 100 yılın da bu tanımı eskitemeyeceğini düşünüyorum.

İKİ YAKLAŞIM, BİR KİLİT

(...)

Monday, September 06, 2021

Afganistan’da ne oldu-III?

 

ABD Yenildi, Taliban emperyalizme karşı zafer kazandı”. Ancak olanları “büyük güçler arası rekabet” bağlamında ve “jeopolitik”, “emperyalizm” teorilerinin araçlarıyla değerlendirmeye başladığımızda, “yenilgi” ve “zafer” ilk anda görüldüklerinden başka anlamlar kazanmaya başlayabiliyor.

BİR MADALYONUN İKİ YÜZÜ

 “Jeopolitik” teorileri, coğrafyaların edinilmesinin, yıkılmasının, denetlenmesinin ve yönetilmesinin siyasi sorunlarına ilişkindir. Kapitalist üretim tarzı söz konusu olduğunda da “jeopolitik”, bu coğrafyaların egemen sermaye birikim rejimlerinin gereksinimlerine göre, ekonomik, yasal ve kültürel/psikolojik olarak düzenlenmesinin sorunlarını da içerecektir. 

(...)

Emperyalizm ise edinilen, denetlenen, yeniden düzenlenen (düzenlenirken yıkılan) coğrafyalarda yaşayan halkların bu süreçleri anlama, direnme çabalarıyla ilgili teorilerin alanına aittir. Kapitalist emperyalizmin teorileri, bu coğrafyaları edinen, yıkan, düzenleyen sermaye ilişkisine, bunu getiren güçlere, bu ilişkiyi söz konusu mekânların içinde üreten sınıfların iktidarına, kültürüne direnmenin teorileridir.

Bu madalyonun iki yüzünü birden düşününce de jeopolitik ve emperyalizm teorilerinin ilgi alanının tek tek ülkelerin coğrafyalarıyla sınırlanamayacağı, tüm kapitalist “dünya sistemi” ölçeğini kapsamaları gerektiği kolaylıkla söylenebilir. 

(...)

MAHAN VE MACKİNDER

(...)

Bu resmin içinde ABD’nin Afganistan’a giriş ve çıkışını, insanların yaşamlarını, kaynakları hiç acımadan harcayan bir politika değişikliği olarak görmek daha gerçekçi olacaktır. Romalı tarihçi, Tacitus’un, “Yakıp yıkarlar, adına barış derler”sözünü anımsamamak elde değil!

Thursday, September 02, 2021

Afganistan’da ne oldu? - II

 

Taliban liderliği “Bağımsızlığımızı kazandık” dedi ve ekledi: “ABD ile iyi ilişkiler kurmak istiyoruz.” “Bağımsızlık” iddiasında bulunabilmek için bir devlet kurabilmek, ülkeyi yönetebileceğini göstermek gerekiyor. 

YÖNETEBİLECEK Mİ?

Karşımızda yirmi yıldır savaşan, bırakın askerlerini, liderleri arasında bile okuma yazma oranı çok düşük bir fanatik dinci hareket var. Dahası, o hareket savaşırken Afganistan kentleşmeye, kentler değişmeye, kapitalistleşmeye, uluslararası finans ve iletişim ağlarına bağlanmaya, hazlara odaklı tüketim tarzının kültürel etkilerine açılmaya, toplumsal yaşam içinde kadınların rolü artmaya devam ediyordu. Taliban bu kent nüfusunu, bir emirlik ile şeriat yasalarına göre yönetmek istiyor. İslamcı hareketlerin, iktidarlarını pekiştirene kadar sistemli biçimde yalan söyleme geleneğini düşününce, “değiştik”, “ders aldık” iddialarını ciddiye almak olanaklı değil. Taliban’ın kentli halka ağır fiziki ve simgesel şiddet uygulamak zorunda kalması kaçınılmaz.

(...)

Yazının devamını okum ak için tıklayınız