Kadın sporcuların başarılarının imajları, kadınları bedenleri ve kimlikleriyle, edilgen olmayan (aktif) özneler olarak, toplumun simgesel evreninde öne çıkarınca, siyasal İslamın entelijansiyasında sigortalar attı. Çıkan cızırtılar, “Kadının” kültür savaşlarının merkezinde olduğunu bir kez daha gösterdi.
(...)
Bu gözlemler doğruysa, kadın voleybolcuların resimlerine bakarak “İSLAMIN KIZI! Sen OYUN ALANLARININ değil, imanın, iffetin, ahlakın, hayânın, edebin SULTANISIN; SEN ‘burnunu göstermekten utanan’ ANALARIN EVLADISIN” diye atarlanan, sonra gelen eleştiriler karşısında kendini “babanın hakları” üzerinden doğrulamaya çalışan adam ve onu, “Burası Müslüman bir ülke”, “Ne hakla lideri Müslüman olan bir ülkede had bildirmeye çalışıyorsun” ifadeleriyle savunanlar aslında kendi kişisel saplantılarını değil, İslamın kadınla ilgili temel düşüncelerini dile getiriyorlar.
(...)
Siyasal İslamın bütünsellik-mükemmellik taklidi yapan simgesel dünyasının “yumuşak karnı” da burada yatıyor. Tarihte, iktidarını kurmakta olan tüm egemen sınıflar gibi, Siyasal İslamın entelijansiyası da eğer kadını susturamazsa, erkeğin arzularına tabi kılamazsa, inancının ve “dünyasının” bütünsellik-mükemmellik iddialarıhep boşlukta kalacak, bir sınıf olarak toplumsal hegemonyasını kuramayacak; hep yıkılma korkusuyla yaşamak zorunda kalacak: Histeri- paranoya-şiddet!
(...)