Diplomaside kapalı kapılar
ardında, gizli kapaklı işleri tercih
etmesiyle bilinen Suudi krallığı,
geçen hafta aniden kamuoyu
önünde garip, kaprisli bir
performans sergilemeye başladı.
Krallık, iki senedir peşinde
koştuğu, lobi yaptığı Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği
amacına ulaşır ulaşmaz, BM
Konseyi’nde yerini almayacağını
açıkladı. Arkasından,
G.W.
Bush’un 20 yıllık dostu, krallığın
istihbarat şefi Prens
Bandar
Bin Sultan al Suudi, artık CIA
ile eskisi kadar yakın işbirliği
yapmayacaklarını, Suudi-ABD
ilişkilerinde önemli bir değişikliğe
gitmek üzere olduklarını açıkladı.
Prens Bandar
“BM’deki
tavır, BM’ye değil ABD’ye bir
mesajdır” diyor. Bandar’ın
açıklamalarından, bir önceki
istihbarat şefi
El Türki’nin
Al Monitor’la yaptığı
söyleşiden, Suudi krallığının
ABD’nin öncelikle Suriye
muhalefetine gereken silah
yardımını yapmasını, Suriye’yi
bombalamaktan vazgeçerek
kimyasal silahların yok edilmesi
ve siyasi çözüm arayışı
üzerine odaklanmasını, İran’la
görüşmelere başlamasını,
ayrıca Mısır’da askeri darbeye
karşı çıkmamasını, Bahreyn’de
bekledikleri desteği vermemiş
olmasını, giderek karar
alma süreçlerinin dışında
bırakılmalarını protesto
ediyormuş.
Jeopolitikte, diplomaside
hiçbir şey göründüğü gibi
değildir, düşünmeye öncelikle
her şeyden şüphe ederek
başlamak, birkaç kat kazı
yapmak gerekir. Özellikle, söz
konusu olan bölge Ortadoğu
ise... Hele Suudi krallığı varlığını,
güvenliğini borçlu olduğu
Amerika’ya karşı tavrında
“önemli bir değişikliğe”gitmeye hazırlandığını,
ABD’ye söylemek
yerine kamuoyu önünde
açıklıyorsa
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Monday, October 28, 2013
Monday, October 21, 2013
'Batı'da 'Faşizan' Dinamikler
ABD’de yaşanan bütçe, borç sınırı tartışmalarıyla, Fransa’da Marine Le Pen’in
partisinin Brignol kasabası belediye seçimlerinde oyların yüzde 54’ünü
alması arasında bir ilişki kurmak zor, ama olanaksız değil!
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Monday, October 14, 2013
'Uzun Durgunluk' ve 'Küreselleş-me'
Bu hafta The Economist dünya ekonomisi üzerine gerçekten geleneğine sadık bir rapor yayımlamış. The Economist, çanların çaldığını duymuş, ama kimin için çaldığının farkında değil ve de her zaman olduğu gibi yine “behind the curve” (olayların gerisinde). The Economist’e göre “Hükümetler küreselleşmenin önüne engeller koymaya başlamışlar. Şimdi yeni bir serbestleşme (liberalizasyon) dalgası gerekiyor”muş.
Küreselleşme: Emeğe yönelik büyük saldırı
Devletler ABD hegemonyasının araçlarından IMF ve Dünya Bankası baskılarıyla serbestleşme paketlerini birbiri ardına uygulamaya koyarken The Economist “sahibinin sesi” olarak süreci “önünde durulamaz” “dışında kalınamaz” gibi ifadelerle, “küreselleşmeyi” öznesi olmayan, kendiliğinden adeta, doğal apolitik bir şey olarak sunuyor; emekçi sınıflara yönelik büyük saldırıyı gizlemeye çalışıyorlardı.
Bu konuda çok yazıldı; ben en son verileri aktarmakla yetineceğim.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Küreselleşme: Emeğe yönelik büyük saldırı
Devletler ABD hegemonyasının araçlarından IMF ve Dünya Bankası baskılarıyla serbestleşme paketlerini birbiri ardına uygulamaya koyarken The Economist “sahibinin sesi” olarak süreci “önünde durulamaz” “dışında kalınamaz” gibi ifadelerle, “küreselleşmeyi” öznesi olmayan, kendiliğinden adeta, doğal apolitik bir şey olarak sunuyor; emekçi sınıflara yönelik büyük saldırıyı gizlemeye çalışıyorlardı.
Bu konuda çok yazıldı; ben en son verileri aktarmakla yetineceğim.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Monday, October 07, 2013
'Gezi Olayı' ve 'Solun Krizi'
Gezi “olayı”ndan bu yana yaklaşık üç aydır, “Şimdi ne olacak” sorusu gündemden kalkmadı, Gezi “olayı”nı yaşayan, “olay”dan yeni insanlar olarak çıkanlar, “Şimdi ne yapmamız gerekiyor” sorusuna cevap arıyorlar. Ben de Gezi “olayı”nı içinde değil, dışından izlemiş biri olarak, üzerinde, bu deneyim eksikliğinin zaaflarını “pratiğin teoriden daha onurlu” olduğunu unutmadan düşünmeye, bende yarattığı duygusal etkiler, sorular bağlamında tartışmaya katılmaya çalışıyorum.
Yazılı kaynaklardan, katıldığım toplantılardan edindiğim izlenimler bana “Ne oldu” ve “Ne yapacağız” sorularının öncelik kazandığını ama özellikle ikincisinin, tatmin edici cevaplar bulmakta zorlandığını söylüyor. Bu sorular üzerinde düşünmeye devam ederken, Alain Badiou’nun Radical Philosphy dergisinin Eylül/Ekim 2013 sayısında, “The Greek Symptom: Debt, Crisis and the Crisis of the Left” (Yunan Semptomu: Borç, Kriz ve Solun Krizi) sempozyumu bağlamında yayımlanan “Çağdaş İktidarsızlığımız” başlıklı denemesine rastladım. Badiou’nun bu denemedeki yaklaşımını “Gezi” ile ilgili soruları düşünürken yararlı olacağı inancıyla (kimi farklılıklarımı saklı tutarak yerim izin verdiği ölçüde) kendi düşüncelerimle da harmanlayarak aktarmaya çalışacağım. Denemenin metnine www.radicalphilosophy.com/issues/181 adresinden ulaşabilir, gelecek hafta da kendisiyle tartışma olanağı bulabilirsiniz. Badiou ve Zizek, MonoKL yayınlarının inisiyatifiyle 11-12 Ekim tarihlerinde düzenlenen “Filozoflar İstanbul’da” toplantısına katılacak.
Evrensel ve özgü olanın ‘Gezi’deki diyalektiği
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Yazılı kaynaklardan, katıldığım toplantılardan edindiğim izlenimler bana “Ne oldu” ve “Ne yapacağız” sorularının öncelik kazandığını ama özellikle ikincisinin, tatmin edici cevaplar bulmakta zorlandığını söylüyor. Bu sorular üzerinde düşünmeye devam ederken, Alain Badiou’nun Radical Philosphy dergisinin Eylül/Ekim 2013 sayısında, “The Greek Symptom: Debt, Crisis and the Crisis of the Left” (Yunan Semptomu: Borç, Kriz ve Solun Krizi) sempozyumu bağlamında yayımlanan “Çağdaş İktidarsızlığımız” başlıklı denemesine rastladım. Badiou’nun bu denemedeki yaklaşımını “Gezi” ile ilgili soruları düşünürken yararlı olacağı inancıyla (kimi farklılıklarımı saklı tutarak yerim izin verdiği ölçüde) kendi düşüncelerimle da harmanlayarak aktarmaya çalışacağım. Denemenin metnine www.radicalphilosophy.com/issues/181 adresinden ulaşabilir, gelecek hafta da kendisiyle tartışma olanağı bulabilirsiniz. Badiou ve Zizek, MonoKL yayınlarının inisiyatifiyle 11-12 Ekim tarihlerinde düzenlenen “Filozoflar İstanbul’da” toplantısına katılacak.
Evrensel ve özgü olanın ‘Gezi’deki diyalektiği
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Subscribe to:
Posts (Atom)