Geçen hafta perşembe günü Başkan Obama ABD’nin yeni savunma stratejisini, Pentagon’da yanına kuvvet komutanlarını, savunma bakanını alarak yaptığı bir basın toplantısında açıkladı.
Medyada aktarıldığına göre Obama, “yeni bir döneme geçiş”, “yeni bir yönelim” kavramlarını vurgulayarak sunduğu bu savunma stratejisinin hazırlanma sürecine her aşamada doğrudan katılmıştı. İlk kez, bir ABD Başkanı “yeni savunma stratejisini” bizzat Pentagon’a gelerek orada açıklıyordu. Tüm bunlar, Bush yönetiminin Afganistan ve Irak savaşlarını başlatmadan önce 2001 Kasım ayında açıkladığı, sonra da üzerine “yeni savunma stratejisini” inşa ettiği “Dört Yıllık Savunma Gözden Geçirme (QDR 2001)” raporundan bu yana en önemli “yön değişikliği” beyanıyla karşı karşıya olduğumuzu düşündürüyor.
Küresel güvenlik ortamı
Obama, yeni stratejinin ana hatlarını çizen, “ABD’nin Küresel Liderliğini Korumak İçin 21. Yüzyılın Savunma Öncelikleri” başlıklı rapora (www.defense.gov/news/Defense_Strategic_Guidance.pdf ) konan sunuş yazısına “Ulusumuz bir geçiş anındadır” (momentinde) saptamasıyla başlıyor. Ardından, Obama, Irak savaşının tamamlandığını, Afganistan’da, yönetimi Afganlara bırakmaya olanak verecek ilerlemelerin gerçekleştiğini, Bin Ladin’in öldürüldüğünü, El Kaide’nin bir yenilme sürecine sokulduğunu vurgulayarak “nereden geldiklerini” söylüyor; nereye “geçmeye” başladıklarına geçmeden önce. ABD’nin ekonomik gücünün yenilenmesinin önemine dikkat çekiyor. Çünkü bu rapor, bir mali kriz içinde, savunma harcamalarından yapılması öngörülen 450 milyar dolarlık kesintinin gölgesinde hazırlandı. ABD’nin bu raporda ortaya konan hedeflerini gerçekleştirebilmesi için ekonominin hızla toparlanmaya başlaması gerekiyor.
Obama, raporun amacının ABD’nin liderliğinin korunması, askeri üstünlüğünün sürdürülmesinin sağlanması, gelecek 10 yılda bunların başarılması için savunma, harcama önceliklerini belirleyecek stratejik çıkarların saptanmasına yönelik olduğunu vurguluyor.
Obama’nın raporun tonunu belirleyen sunuşunda, Asya Pasifik bölgesine, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da tarih sahnesine çıkan yeni kuşağın özgürlük, ekonomik, siyasi reform taleplerinin desteklenmesine, yerel ittifakların derinleştirilmesine vurgu yapılıyor; “siber uzay” ve gerçek uzay da dahil olmak üzere her alanda hâkim olmalarına olanak sağlayacak yatırımları yapmaya kararlı olduklarını belirtiyor.
Savunma Bakanı Panetta’nın “Bu ülke bir stratejik dönüm noktasındadır” saptamasını da içeren kısa açıklamasından sonra raporun, “Küresel Güvenlik Ortamı”nı ABD açısından betimleyen ‘1. Bölümü’ başlıyor. Burada ABD’nin güvenlik yöneliminin Asya Pasifik bölgesinin öneminin artmasına bağlı olarak “yeniden dengelendiğini” öğreniyoruz. Ortadoğu bölgesiyse ikinci sıraya düşmüş. Avrupa ve Latin Amerika’nın bu aşamada sözü edilmiyor. Ama Avrupa, küresel güvenliğin sağlanması açısından ABD’nin en kararlı, öncelikli ortaklarının evi olarak saptanıyor. Böylece yine bir “Batı ve geri kalanlar” resmi oluşuyor.
Rapor bu aşamada, Asya Pasifik bölgesinde yükselirken dengeleri değiştirmeye başlayan Çin’e karşı Hindistan ve Japonya’yı dengeleyici unsurlar olarak saptıyor. Raporda, Ortadoğu söz konusu olduğunda, “Arap uyanışı” olarak nitelenen gelişmenin ve İran’ın nükleer silahlar edinme olasılığının en önemli güvenlik sorunları olarak öne çıktığı görülüyor. Bu bölgede güvenlik, ABD’nin doğrudan müdahalesinden çok Körfez ülkelerine ve diğer ülkelerle işbirliğine dayandırılıyor.
Tüm bu yaklaşımların arkasında küresel ekonominin kaynaklarının, kaynaklara ulaşım yollarının açık kalmasını, erişime engel güçlerin etkisizleştirilmesini amaçlayan bir mantık yatıyor. Bu tür güçlerin kitle imha silahlarına sahip oldukları takdirde manevra kabiliyetlerinin artacağına işaret ediliyor.
ABD Silahlı Kuvvetleri’nin öncelikli görevleri
Raporun ikinci bölümü, ABD Silahlı Kuvvetleri’nin bu “yeni güvenlik ortamında” yeniden düzenlenmesine ilişkin ilkeleri on başlık altında saptıyor.
Özetle, ABD aynı anda iki büyük savaşı birden sürdürme kapasitesine sahip olma ilkesinden bir büyük savaş, bir de yerel çatışmayı sürdürme kapasitesine sahip olma hedefine geçiyor. Bu yeniden düzenlemede, her alanda hız ve bilişim öne çıkıyor; hızlı hareket etmeye, hızlı haberleşmeye, sibernetik ağlara, teknolojik üstünlüğe özellikle vurgu yapılıyor.
Bu yeni dönemde, ABD ordusunun büyük kapsamlı, Irak ve Afganistan benzeri işgallerden daha çok düzensiz savaşların (“IV. Kuşak Savaşlar” - gerilla savaşları) gereksinimlerine göre, belli bölgeleri kısa süre için bile olsa hızla ele geçirebilecek, elde tutabilecek ya da erişime kapatabilecek biçimde uzmanlaşması, dolayısıyla “özel güçler”in öneminin artması da öngörülüyor. Bu bağlamda, bölgeleri erişime kapatabilecek ülkeler olarak İran ve Çin’in isimleri ilk kez ve birlikte anılıyor.
ABD’nin bundan sonra geniş çaplı uzun süreli, istikrar sağlama operasyonlarına girişmeyeceği vurgulanırken gerektiğinde bu amaca yönelik kısa süreli operasyonların gerçekleştirilebileceği de vurgulanıyor.
Tüm bu hedeflere yönelik olarak ABD ordusunun kapasitelerinin geliştirilmesi açısından, yeni hayalet bombardıman uçaklarının, denizaltıların, füze savunma sistemlerinin, uzay temelli sistemlerin ve bu sistemlerin dayanıklılıklarının geliştirilmesine özellikle vurgu yapılıyor.
“Siber uzay”ın, dijital ağların da yeni savaş alanları olarak ortaya çıkmaya başlamış, savunma stratejilerinin, ekonomik süreçlerin bunlara bağımlı hale gelmiş olmasıysa raporda kaygı duyulan, özellikle önlem alınması gereken bir alan olarak dikkat çekiyor.
Raporun son bölümünde ABD ordusunun iç örgütlenmesi, güçlerin dağılımıyla ilgili sorunlar ele alınıyor; “ordunun yapısının” korunmasıyla “harekete geçme hızı” arasındaki ilişkiyi, mali kaynaklardaki daralmanın getirdiği koşullarda dengelemenin ilkeleri ortaya konuyor.
Özetle, raporda ABD’nin güvenlik önceliklerinde Avrupa’dan, Ortadoğu’dan Asya Pasifik alanına doğru bir kayma görülüyor. Güvenlik teknolojilerindeyse “siber uzay” ve “siber güvenlik” alanlarına, hava ve uzay güçlerine, denizaltılara, füze savunma sistemlerine, “IV Kuşak savaşçıları”na ( özel güçler, uzmanlar) doğru bir yönelim öneriliyor.
Tüm bunlar, ABD güvenlik konseptinde “nereden” “nereye geçiş” anlamına geliyor? Bu geçiş ne kadar yenilik, ne kadar süreklilik içeriyor; küresel ve bölgesel düzeyde, diğer ülkeler açısından ne anlama geliyor? Çarşamba günü bu sorulara cevap arayacağım.
No comments:
Post a Comment