“Damlara, insan bedenlerine, asfalta düşen yumuşak ama kararlı yağmur damlalarının çıkardığı tıpırtıları dinlerken, hayatımda ilk kez, Lahor’un cesur yüreğinin sıkıştığına şahit oldum” diye yazıyordu, Zaahir Hüseyin, The Daily Times gazetesindeki köşesinde. Devam eden yağmurların, Pakistan’ın son yıllarda iyice kırılganlaşan toplumsal yapısını önüne katıp götürmeye başlayan sel felaketini daha da ağırlaştırması bekleniyordu…
Taliban’ın, “Bu tufan Tanrı’nın, günahkârları (Pakistan’ın en yoksullarını, çaresizlerini-E.Y) cezalandıran gazabıdır” iddiaları tam bir müstehcenlik örneği. Ama felaket yalnızca yağmurların ürünü de değil. Yağmurlar, çürümüş bir toplumsal yapıyı önüne katmış sürüklüyor o kadar… Bu yapıyı çürüten etkenlere bakınca da karşımıza bildik suçlular çıkıyor: IMF, özelleştirmeler sayesinde hemen her sanayi dalında kartelleşen yerli/yabancı sermaye grupları, tüccarlaşmış, yozlaşmış bir ordu, feodal toprak sahipleri. Taliban’a gelince, o bu yapının çürüyen tahtaları üzerinde büyüyen zehirli mantarlardan yalnızca biri…
Bir felaketin görüntüsü
Temmuzun sonuna doğru Kuzeybatı Pakistan’ın dağlık bölgesinde hızlanan Muson yağmurları ülkede son 63 yılın en büyük sel felaketine yol açtı. Sel suları önce Kiber-Pahtunva ve Belucistan eyaletlerini etkiledi. Sonra sular hızla güneye doğru Pencap eyaletini de kaplayan yaklaşık 130.000 km2 alanı ve 20 milyon insanı etkisi altına alarak Umman Denizi’ne doğru yayılmaya başladı. En son verilere göre yaklaşık 1600 kişi yaşamını yitirdi, iki milyon kişi evsiz kaldı, yaklaşık 6 milyon kişi, kolera gibi salgın hastalıkların tehdidi altına girdi.
Sel suları ülkenin en verimli tarım alanlarında 17 milyon dönüm toprağı kapladı, 200 bin baş hayvanı, depolanmış gıda stoklarını alıp götürdü. Sel sularından en çok pirinç, mısır, pamuk, şekerkamışı ve buğday ürünlerinin etkilendiği görülüyor. Taze gıda gereksiniminin yüzde 70’ini Pencap eyaletinden sağlayan Karaçi kentinde kıtlık baş göstermeye, tüm ülkede gıda fiyatları hızla artmaya başladı. Pakistan’ın ihracatının yüzde 60’ını gerçekleştiren tekstil sektörünü besleyen yerli pamuğun yüzde 20’si sellerde yok oldu. Sel suları, 500 bin tonluk buğday hasadını ve 300 bin dönüm hayvan yemi tarlasını yok etti. Pakistan dünyanın üçüncü büyük buğday ihracatçısı olduğundan, bu kayıplar, diğer mallarda getirecekleri ek talep, dünya piyasalarında gıda fiyatlarında gözlenen genel artış eğilimini daha da güçlendirecek. Pamuğunun yüzde 30-40’ını kaybettiği düşünülen Pakistan’da tekstil sektöründe şimdi yaygın iflaslar, işten çıkarmalar bekleniyor. Yedi elektrik santralı da sular altında kaldı (New York Times 16/08; The Asia Times, 12/08).
Pakistan’ın böylece tahrip olan tarım alanlarının, seli izleyen toplumsal çöküntünün, yıkılan altyapının, santralların vb. tamir edilmesi yıllar sürecek; o da Pakistan bir siyasi birim olarak var olmaya devam ederse. Pakistan’ın ekonomik toplumsal bir siyasi yapı olarak varlığını koruma olasılığı, ABD’nin Afganistan savaşını Pakistan’a doğru genişletmesinin de etkisiyle, bu son felaketin öncesinde bile giderek zayıflıyordu. Pakistan’ın bu yeniden inşa sürecini gerçekleştirme olasılığının şimdi iyice zayıfladığını söyleyebiliriz.
Çürüme ve çözülme
Sel riski, her yıl tekrarlanan Muson yağmurlarının doğasında var. Küresel iklim değişikliği sürecinin bu olasılığı güçlendirdiğini kabul edelim, etmeyelim, hükümetlerin, sellerin ekonomik toplumsal tahribatını sınırlamaya yönelik tedbirleri almış olmaları gerekiyordu. Ne yazık ki Pakistan hükümeti, toplumsal yapısı, bu tedbirlerin alınması bir yana, var olan altyapının aşınmasını önlemek için, gerekli onarımları yapacak maddi olanaklardan, toplumsal ilişkilerden yoksun.
Bu bağlamda iki etken söz konusu, biri uluslararası mali sermayenin, IMF’nin vesayeti altında gerçekleştirilen özelleştirme, kemer sıkma uygulamaları dalgası. İkincisi de kırsal alanlarda egemen feodal toprak ağalığı düzeni.
IMF ile1997’den bu yana 9 (onuncusu geçen yıl başladı) dalga halinde gerçekleştirilen özelleştirme, kemer sıkma politikaları süreci boyunca, Pakistan’ın hemen tüm sanayi, mali yapısı, enerji sektörü, finansal yapısı özelleştirildi. Bu özelleştirme sürecinde, ekonominin hemen her alanında karteller oluşurken, gelirler ülkenin askeri, elitleri, sermaye grupları, iktidarda birbirileriyle adeta tahterevalli oynayan feodal aileleri tarafından talan edildi. Böylece devlet gelir kaynaklarını kaybederken, özelleştirme sonrasında vergi gelirlerinden beklenen kaynaklar da sağlanamadı. Kaynak açığı borçla karşılanmaya, her seferinde IMF’nin dayattığı tedbirler işsizliği, temel gıda fiyatlarını, yoksulluğu arttırmaya devam etti. Belki inanmak istemeyeceksiniz ama geçen yıl, Pakistan hükümeti Taliban’la en sert savaşları yaşarken, bir taraftan da son IMF programı gereği, halkın giderek artan kesimlerini kendine düşman ederek Taliban’ın kucağına itecek ekonomik tedbirler almaya devam ediyordu…
Toprak ağalığı düzenine gelince, halkı soymasının, ezmesinin yanı sıra bu kesim, verimli tarım alanlarının yüzde 70-80’ini elinde tutuyor; yarıcılık, kiracılık, gündelikçilik yoluyla işletiyor. Sulama kanalları esas olarak bu feodallerin gereksinimlerine göre, hemen her zaman da topraklar kanalların başında yer alacak, akışı kontrol etmelerine olanak verecek biçimde inşa ediliyor. Sulama kanallarına konan bentler taşmayı önleyecek yönde değil, büyük toprak sahiplerinin suları istedikleri gibi yönlendirmesine öncelik verecek biçimde düzenleniyor.
Taliban ve sınıf mücadelesi
Pakistan’ın bir çürüme, çözülme sürecinde olduğunu gösteren başka göstergeler de var.
Birincisi, ordu, ABD’nin de baskısıyla Taliban’la savaşırken, Taliban aynı zamanda, topraksız köylüleri, feodal toprak sahiplerine karşı kışkırtıyor, kızgınlıklarını örgütlüyor.
İkincisi bu stratejinin bir parçası olarak Taliban, siyasal İslamın diğer örgütlenmeleri, sel bölgesindeki yardım etkinliklerini tekellerine almaya çalışıyorlar (Wall Street Journal, The New York Times, The Guardian). Bu bağlamda Taliban seküler ulusalcı düzen partilerinin temsilcilerinin bölgeye gelmelerini dahi engelliyor, gelmeye çalışanları öldürüyor (The Daily Times 20/08).
Üçüncüsü, Pakistan halkı sel felaketinin şokunu yaşarken düzenin iki önemli partisi birbirine düşmüş durumda. Ülkenin en büyük kenti Karaçi’de, Paştun etnik grubuna dayalı Ulusal Halk Partisi ve 1947’de bölünmeyle gelenlerin Urdu dilini konuşanların soyundan gelenlerin, liberal eğilimli Birleşik Ulusal Partisi arasında çeşitli mafya gruplarını da kapsayan silahlı çatışmalar yaşanıyor (Foreign Policy, 18/08).
Pakistan’ın toplumsal dokusu, iktidar ilişkileri çözülüyor, Taliban, sel felaketinin şokundan yararlanarak etkinliğini arttırıyor, tüm gözler giderek daha çok, tümüyle yozlaşmış bir kurum olmasına karşın orduya dönüyor…
No comments:
Post a Comment