Bu başlığa geçen haftanın ekonomik gelişmelerini gözden geçirirken rastladım. Yazar mali piyasalardan söz ediyor, “Yaz döneminin düşük işlem düşük volatilite dönemi sona eriyor, hareketli bir döneme giriyoruz” diyordu. Sonra da, “ama işaretler hiç de iç açıcı değil” diyerek devam ediyordu.
Sanırım geçen haftanın iklimini en iyi bu saptamalar ifade ediyor. Bir de, Wall Street Journal’da rastladığım “İsveç, ABD ekonomisinden kaygı duyuyorsa biz de duymalıyız başlıklı” yorum. ABD dünyanın en büyük ekonomisi. Halen yüzde 4 büyüme hızıyla göreli olarak rahat bir konumda olması gereken İsveç’te Merkez Bankası, son raporunda ABD’deki ekonomik gelişmelerin, dünya ekonomisindeki toparlanma açısından kaygı verici olduğunu saptıyormuş. Geçen hafta açıklanan veriler İsveç Merkez Bankası’nın kaygılarını daha da arttırmıştır.
‘Bu toparlanma filan değil?’
Hafta sonunda, ABD Merkez Bankası’nın, önde gelen ekonomistlerin “durum değerlendirmesi yaptıkları” Jackson Hole toplantısı yapıldı. Toplantıdan önceki günlerde, ABD ekonomisinin birinci üç aylık dönemde yüzde 3.4 büyüdükten sonra ikinci üç aylık dönemde yüzde 2.4 beklenirken, gerçekleşen yüzde1.6 büyümenin, ev satışlarında temmuz ayında yüzde 27’lik, ev fiyatlarında yüzde 12’lik çöküşün (başka ne denebilir ki), Dow Jones indeksinin üç kez 10.000’in altını görmesinin, dış ticaret açığındaki artışın anlamı tartışılıyor. Medyada “iki dipli resesyon”, “deflasyon”, “Japonya mı olduk” soruları soruluyorken, Prof. Krugman, New York Times’daki köşesinde, cuma günü Jackson Hole toplantısında, “ekonomi yavaş da olsa toparlanmaya devam edecek diyecekler”, “Bu, hiçbir anlamda bir ekonomik toparlanma değil” diye yazıyordu.
Cumartesi günü gördüm ki Bernanke, Krugman’ı yanıltmış; “Ekonomi yavaş da olsa toparlanmaya devam edecek” demek yerine, kendi jargonuyla aslında “resesyonun devam ettiğini açıklamış”. Bernanke şöyle demiş: “Büyümede 2011 yılında bir artış olabilmesi için gerekli önkoşullar yerinde duruyor gibi görünüyor.”(abç)
Bu önkoşullar yerinde duruyor gibi görünüyor olabilir, ama (a) bu önkoşulların, bir büyüme etkisi yaratacağı anlamına gelmez; (b) “görünmek”le “olmak” aynı şey değildir, hatta görüntü gerçeği yanlış yansıtıyor olabilir... “Ne yapsın adam?” diyeceksiniz haklı olarak; “ne yani tam Dow 10.000’in altını gördüğü noktada, toparlanma filan yok mu deseydi?”. Geçen sefer de, Bernanke herkesi, resesyon derinleşirken, en az bir yıl, “resesyon yok” diye oyalayamadı mı? Zaten resesyon tarihlerini resmen saptayan NBER’in açıklamaları, bir yıl, 8 ay geriden gelmez mi?
Cumartesi günü, Bloomberg’in aktardığına göre, Prof. Martin Felstein (NBER’in eski başkanı, Harward Ekonomi Bölümü), ABD ekonomisinin zayıf, kırılgan olduğunu ve yeniden resesyona düşme olasılığının güçlü olduğunu düşünüyormuş. Cuma günü Market Watch’a konuşan Prof. Shiller (Yale Üniversitesi) NBER’in, 2007’de başlayan resesyonun henüz sonunun geldiğini resmen açıklamadığını anımsatıyordu. “Yedi sekiz ay sonra, NBER belki de bu günlere bakarak, ikinci resesyonun başladığını söyleyebilirdi”...
Piyasalardaki kimi analistler de zaten, “ekonomik toparlanma var ama yokmuş gibi yaşanıyor” (Market Watch, 25/08) diyorlar. Çünkü işsizlik artmaya devam ediyor, kredi piyasaları açılmadı. Önceki hafta Wall Street Journal’da Brett Arends, “Bir çöküntü (crash) mü geliyor? Tedbirli olmak için 10 gerekçe” başlıklı yazısını bence çok parlak bir soruyla, şöyle bitiriyordu: “Eğer işini kaybetmiş, iki çocuklu, evi ipotekli, arabası taksitli bir inşaat ustası, mahallesindeki benzin istasyonunda haftada üç gece vardiyası yapıyorsa, Noel geldiğinde çocuklarına kaç iPad alabilir?”
Krugman’a göre, işsizliğin bugünkü düzeyde kalabilmesi için ekonominin en az yüzde 2.5 büyümesi gerekiyor. Öyleyse işsizlik, talep yetersizliği artmaya devam edecek...
‘Sıkıntılı ve uğursuz bir şeyler...’
Dünya bono piyasalarının en büyük oyuncusu, PIMCO’nun CEO’su Muhammed El-Arian da, “Neden yeni bir mali uyarıcı işe yaramayacak” başlıklı yorumunda, toparlanmanın hız kestiğinden, hükümetlerin, işsizliği azaltacak, yeni iş olanakları yaratacak yapısal çözümlere (eğitim, sağlık, altyapı vb...) yönelmek yerine, topu birbirlerine atmaya çalıştıklarından yakınıyordu. Erian, sonra “ekonomideki bu yumuşaklığın” çok daha “sıkıntılı ve uğursuz bir şeylere evrimleşmesinden korkuyorum” diyordu (Washington Post 27/08).
Dünyanın en büyük ekonomisinde, işsizlik artmaya devam ederken, “Dış ticaret açığı büyümeyi boğuyor, işsizliği arttırıyor” korosu güçleniyor. Avrupa Birliği’nde Almanya dışında, bir canlılık görülmüyor. Frankfurter Allgemeine, Avro bölgesinde özel sektör kredilerinin gerilemeye devam ettiğini, diğer bir deyişle kredi piyasalarının açılmamakta ısrar ettiğini bildiriyor (26/08). “En korkutucu ekonomi Yunanistan değil Japonya yorumları” (Newsweek, 25/08) sıklaşıyor. Financial Times’ın eski tüfeklerinden Samuel Brittan da çarşamba günü “merkantilist politikaların (devlet gücünü kullanarak uluslararası ticarette, rakip ülkeler karşısında avantaj elde etmeye çalışmak) gündeme gelmeye başladığını gösteren belirtilerin yadsınamayacak kadar arttığını” savunuyordu.
Yeniden mali piyasalara dönersek, Prof. Charles Nenner de uzun dönemli döngüler ve dalgalar -cyces & waves- üzerindeki, çalışmaları ve öngörüleriyle, büyük saygınlık kazanmış bir araştırmacı. Cuma günü Bloomberg TV’de, deflasyonun çoktan başladığını, bir Japonya senaryosunun (durgunluk-deflasyon) küresel çapta yaşanmasını engelleyecek hiçbir neden göremediğini söylüyordu. Şu günlerde finans medyasında, pek bir ilgi odağı olan Nenner aslında teknik analist değil, tarihsel ve yapısal gelişmelerle, uzun dönemli trendlerle ilgileniyor. Nenner, çarşamba günü de CNBC’de iki yıl içinde Dow Jones’un dalgalanarak 5000 düzeyine kadar ineceğini ileri sürüyordu. Nenner, 2020 yılına kadar bir toparlanma görmüyor. Savaş devreleriyle de ilgilenen Nenner, 2012-13 döneminde büyük çaplı bir savaş bekliyor...
Cuma günü CNBC’de çok ilginç bir araştırma tartışılıyordu. Bankalar alacakları üzerinden yaptıkları menkulleştirmeleri (CDO) yine kendileri satın alıyorlarmış. Ben işin teknik yanından pek anlamam, ama tartışmaya katılanların yorumlarından, bu işlemin piyasaları ve bankaları olduklarından daha canlı gösterdiğini, “kendi kendinle işlem yapmanın yasal olarak da suç sayılabileceğini” kavrayabildim. Bunlardan da, mali piyasaların eski “oyunlara” devam ettikleri ve dolaplarda hâlâ keşfedilmemiş çok sayıda cesedin saklanmakta olduğu soncuna ulaştım. Sürprizlere hazır olmakta yarar var.