Ekonomi salt “ekonomik” değildir; aynı zamanda siyasi ve kültüreldir. Bu gerçeği yadsıyan hemen kendisini etik sorunlarla yüz yüze bulur.
FAŞİZME ALET OLMAK VAR...
“Ekonomist” Olivier Blanchard, 2008-2015 arasında IMF baş ekonomistiydi, Halen MIT’de profesör. Fransa, seçimlerine giderken Blanchard, “X”te bir mesajında, kendisini sosyalist partiye yakın gördüğünü belirtirken Ulusal Toparlanma (Faşist) ve Yeni Halk Cephesi olarak şekillenen kamplaşma karşısında “Yeni Halk Cephesi’nin ekonomik programının Ulusal Toparlanma’nınkinden daha tehlikeli olduğunu” iddia etti:
(...)
Blanchard, faşist programı küçümsüyor. Halbuki faşist program her zaman üzerinde her şey olan bir noel ağacına benzer, ana akım partileri, “Bu saçmalık nasıl olsa yönetemez” diye büyük sermaye de “Nasıl olsa yönlendiririz” diye düşünür. Faşist hareketin niyetiyse “yönetmek” değil devleti ele geçirmektir. Blanchard bu kritik anda, “süreç olarak faşizmi” durdurabilecek bir programa, ama “Ben ekonomistim diyerek” karşı çıkıyor.
HALK DÜŞMANLIĞI RİSKİ
Blanchard’ın Türkiye versiyonları var: Bunlardan biri, asgari ücrete zam yapılmaması üzerine “Bundan iyisi olmaz... Ben olayın ekonomik boyutunu değerlendiriyorum” diyor. Böylece bu “ekonomist” de asgari ücretle yoksulluk sınırında yaşamaya çalışanların sıkıntılarına, krizin yükünün bunların sırtına yıkılmasına, bu durumun olası kültürel ve siyasi sonuçlarına kayıtsız kalıyor. Üzülmedim desem yalan olur ama şaşırmadım. O da şu saçmalığın tutsağı:
“Popülizme, romantizme gerek yok. Duymak istediğinizi değil, duymanız gerekeni söyleyelim” (...) Seçimlerde çok yanlış karar verdi Türk milleti. Bedelini çok ağır ödeyecek. Enflasyon çıkarken bir bedel ödenirse, düşürülürken 10 bedel ödenir. Kapıda iflaslar var, esnaf için siftahsız günler var, kepenk indirmeler var, artacak işsizlik var. Acı vermeyen çıkış yok bu cendereden.” Bu yalnızca saçma değil, çok acımasız ve bir o kadar da bayatlamış bir yaklaşım: Krizin faturasını krizi çıkaranın üstlenmesini isteyen “popülist romantik”. Bu ekonomist ise akılcı ve gerçekçi. Evet “gerçekçi” ama “kapitalist gerçekçi” bir bakış: Kapitalist sınıfın çıkarları gerçek, halk sınıflarının çıkarları romantik fantezi. Bu tepe taklak “gerçeklikte” emekçi sınıfların taleplerini dile getirenler “elit” sayılıyor ve egemen sermayenin taleplerini dile getirenler “halk” hatta “ulus” oluyor.
Bu da bizi, “meselenin özüne” getiriyor: Kapitalist gerçekçi ekonomistler, halk sınıflarına bu kadar doğrudan ve acımasızca saldıran politikaları savunduklarına göre Türkiye kapitalizminin (aslında egemen sermayenin) krizi “yüzeyde” (fiyatlar-gelirler alanında) görünenden çok daha derindir.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız