Thursday, October 29, 2020

Rejim ve realite


Siyasal İslamın liderliği, realiteye çarptıkça hırçınlaşıyor. Çünkü rejimin fiyaskoları biriktikçe krizi de derinleşiyor. Çıkış, totaliter fantezilerde aranıyor: “Eğer herkes bizim gibi düşünürse...

İdealizmin dayanılmaz çaresizliği

Siyasal İslamın rejimi yaklaşık 18 yıldır kendini, Gezi olayını saymazsak, hemen hiçbir ciddi muhalefetle karşılaşmadan inşa etmeye devam ediyor. Ancak bu “inşa süreci” bir türlü istikrara kavuşamıyor. Rejim, “inşa sürecinden” bir “yeniden üretim” sürecine bir türlü geçemiyor. Kriz, bu aralıkta derinleşiyor.

Bütün dengeleri hızla bozulan ekonomi finansal bir krize doğru koşuyor. Rejimin ekonomi politikası, umutla halüsinasyon karışımı, adeta “Saldık çayıra Mevlam kayıra” gibi bir şeydir.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, October 26, 2020

Yeni ekonomi modeli ve siyaset


Son pazartesi yazımda, IMF-Dünya Bankası’nın 1980’lerden bu yana dayattıkları neo-liberal dogmaları bir kenara bırakarak, 1930’larda “Büyük Bunalım” içinde şekillenen, kapitalizmin II. Dünya Savaşı’nı izleyen “altın çağında” egemen olan modele benzer politikaları, “merkez ülkelere”, “yeni” kriz yönetim modeli olarak önerdiğini yazmıştım.

IMF modeli-Çin modeli

(...)

Çin devleti son aldığı kararlarla, “İkili Dolaşım” olarak tanımladığı bir ekonomi politikasını uygulamaya koymuştu. “I. Dolaşım”, ulusal ekonomide üretimin, tüketimin dış piyasalara bağımlılığının azaltılmasına, sağlık sisteminin (Covid-19 etkisi) güçlendirilmesine yönelik bir strateji. Bu strateji, teknolojik gelişmeye, “araştırma ve geliştirme” alanlarına, eğitime büyük mali desteği içeriyor.

(...)

II. Dolaşım”, uluslararası ekonomik, teknolojik ilişkilere yönelik bir strateji. Dikkatle bakınca “II. Dolaşım”ın, “I. Dolaşım”ın gereksinimleriyle bağlantılı olduğu görülür.

(...)

doğal kaynaklara ulaşmaya, sermaye, mal, nüfus ihracını kolaylaştırmaya, ticaret yollarının güvencesini sağlamaya yönelik, büyük güçler arası rekabet ve emperyalizm konusu alanına giren politikalardan söz ediyoruz...

(...)

Şimdi, Robert Kaplan’ın, neo-liberal küreselleşmenin krizi başlarken yazdığı “Demokrasi yalnızca bir an mıydı?” (The Atlantic, 12/ 1997) makalesi üzerinde yeniden düşünmek gerekiyor.

Thursday, October 22, 2020

‘Yeni model’ arayışları ve Çin

 

Bir “kriz yönetim modeli” olarak neo-liberalizm, finansal kriz (2007/08) ile tükenmişti. Son IMF - Dünya Bankası toplantısından çıkan öneriler “yeni bir model” arayışının hızlandığını gösteriyor. Bu öneriler, “yeni model arayışlarının”, Çin’in giderek daha çok hissedilen etkileri altında şekillendiğini düşündürüyor.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, October 19, 2020

Belirsizlik içinde arayışlar hızlandı

19 Ekim 2020 Pazartesi


Finansal kriz (2007/08), neo-liberalizmin bir “kriz yönetim modeli” olarak tükendiğini gösteriyordu. Bu modelin yetiştirdiği entelijansiya (üniversiteler, medya) IMF ve Dünya Bankası gibi modeli düzenleyen kurumlar, uzun bir süre bu gerçeği kabullenemediler. Son IMF- Dünya Bankası toplantısı, Covid-19 şoku altında artık kabul etmek zorunda kaldıklarını düşündürüyor. 

Yeni ‘model’ arayışları

Şimdi, IMF- Dünya Bankası, gelişmiş ülkelerin hükümetlerine bütçe disiplinine takılmayın, borçlanmaktan korkmayın, kamu harcamaları ve yatırımlarıyla toplumun en muhtaç kesimlerini, ekonominin büyüme üzerinde çarpan etkisi yaparak kendi kendini ödeyebilecek sektörlerini, “altyapı” sistemlerini, yeşil ve yenilenebilir enerji yatırımlarını destekleyin diyor. Kısacası IMF- Dünya Bankası, neo-liberalizmin yerine, 1930’larda “Büyük Bunalım” içinde şekillenen, kapitalizmin II. Dünya Savaşı’nı izleyen “altın çağında” egemen olan modele benzer politikaları, “yeni” kriz yönetim modeli olarak öneriyor.

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Thursday, October 15, 2020

Lider, parti, hareket, devlet


Cumhuriyet gazetesi yine farkını gösterdi. İpek Özbey’in Prof. Şahin Filiz ile yaptığı söyleşi, Barış Terkoğlu’nun, İçişleri Bakanı’nın “Habitus”unu (kimliğini ve- Hitler’in ideoloji yerine kullanmayı seçtiği kavramla- “dünya görüşünü”- Weltanschauung- yaratan ortamı) sergileyen yazısı, Zülal Kalkandelen’in uyarısı, “süreç olarak faşizmin” ülkede ne kadar ilerlediğini sergiliyordu.

(...)

Yukardaki kısa özet, liberal demokrasilerde birbirinden görece bağımsız yaşayan yürütme organı, siyasi parti ve hareket gibi yapıntıların, bugün artık devletle “bir”leşerek organik bir yapı oluşturduğunu, “süreç olarak faşizmin” ulaştığı aşamayı gösteriyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, October 12, 2020

Büyük belirsizlik

Bir büyük güç, ABD, artık yaşam evresinin son aşamasında, kurduğu ekonomik düzen ve güvenlik mimarisi çözülüyor. Bir başka büyük güç, Çin, kendi ekonomik ve güvenlik gereksinimleriyle birlikte yükseliyor. Bu iki süreç, tarihin yine çok kritik bir dönemece geldiğini düşündürüyordu. Covid-19 şoku bu belirsizliği aniden artırdı. 

II. Dünya Savaşı’nın şoku kapitalizmin yeni lider ülkesini belirlemiş, yeni bir sermaye birikim rejiminin, uluslararası ekonomik, güvenlik mimarisinin ve hidrokarbon temelli bir enerji rejiminin oluşmasına yol açmıştı. Covid-19’un yarattığı şok da bunlarla kıyaslanabilecek şiddette dönüşümleri, gündeme getiriyor.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, October 08, 2020

ABD’de ne oluyor? - II


Pazartesi yazımı “Bir ‘büyük gücün’ yaşam devresinin sonunu, en tehlikeli dönemini izliyoruz” saptamasıyla bitirmiştim. Tehlike, bir büyük güç gerilerken, bir başka büyük gücün yaşam devresinde yükselme dönemine girmiş olmasından kaynaklanıyor. 

30 yıl sonra ilk kez 

ABD Temsilciler Meclisi Daimi İstihbarat Komitesi’nin, geçen ay, kısmen sansürleyerek yayımladığı 37 sayfalık rapor, “ABD’nin 30 yıl sonra ilk kez bir küresel rakiple karşı karşıya olduğunu” saptıyor, “geride kalma riskinden” söz ediyordu.

Rapora göre ABD, 11 Eylül’den sonra El-Kaide ve ISIS ile meşgul olduğu sırada, Çin ekonomik olarak güçlendikçe, teknolojik ve askeri olarak da güçlenmeye, finansal kriz yıllarında “Tek Kuşak Tek Yol” projesiyle, stratejik ticaret anlaşmaları ve kredilerle siyasi etkisini dünya çapında artırmaya başladı. 

(...)

Yazının devamını okumak için tıklayınız

Monday, October 05, 2020

ABD’ye ne oluyor?


Bir “büyük gücün” yaşam devresinin sonunu izliyoruz: Yükseliş, hegemonya, gerileme ve sıradanlaşma. ABD hegemonyası, 1970’lerden sonra gerilemeye başladı, “Soğuk Savaş”ın sona ermesiyle şekillenen ortamda tükendi. 11 Eylül “olayını” izleyen “imparatorluk projesi”, Obama döneminde hegemonya restorasyonu atılımı başarılı olmadı. ABD artık bir gerileme, toplumsal, ekonomik ve kültürel çürüme sürecine girmişti. 

(...)

Bu gerileme ve çürümenin semptomlarını, Çin’in yükselişini, Rusya’nın yakın coğrafyasında yeniden egemen olmaya başlamasını, Ortadoğu’ya inmesini, ticaret savaşlarını, teknolojik yarışı bir kenara bırakarak yalnızca bu yılın bilançosuna baksak bile görebiliyoruz.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, October 01, 2020

İnsan ve ‘tükeniş’


Salı gecesi, Trump-Biden tartışması, iki şaşkının Titanic’in güvertesinde kırık bir şezlong için kavga etmesine benziyordu.

(...)

Bu tartışma da bir “tükenişe” işaret ediyordu: Liberal demokrasinin, faşizme doğru tükenişine ama ben çok daha önemli bir başka “tükeniş”e değinmek istiyorum.

Çünkü, The Economist’in bu haftaki sayısında “insan”ı, “dünyanın biyolojik çeşitliliğini mahvetmekle” suçlayıp “1500’den bu yana 680 omurgalı hayvan türünü yok olmasına neden olan...” “ekolojik ayak izinden” söz ederken, bu “ayak izinin” niteliğine değinmemesi “tepemi attırdı”.

(...)

Bu tükenişten, on binlerce yıl, doğa üzerinde yıkıcı bir etki yapmadan yaşamayı başaran “insan” değil, son üç yüz yılda gelişen, kendi insanını yaratan kapitalist üretim tarzının yaşam biçimi sorumludur.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız