Thursday, July 30, 2020
‘Adamlar’ seçimle gitmeyi kabul edemiyor
ABD’de seçimler yaklaşırken, kamuoyu yoklamaları Demokrat Parti adayı Biden’in seçimleri kazanacağını söylemeye devam ediyor. Seçimlere kadar dengeleri değiştirecek bir gelişme beklenmiyor. Bu nedenle tartışmalar, “Trump seçimleri kaybederse ne yapar” sorusu etrafında yoğunlaşmaya başladı.
(...)
Karşımızda adeta evrensel bir durum var: Yalnızca, Hitler ve Mussolini gibi faşist liderler, Franco, Salazar gibi faşist başlayıp Katolik korporatist diktatörlüklere dönüşerek, dış politikada maceralardan kaçınarak, uzun süre iktidarda kalan rejimlerin liderleri, “süreç olarak yeni faşizmin” ürettiği liderler seçimlerle ya da kendi arzularıyla iktidarı terk edemiyorlar. Mısır, Tunus, Cezayir, Sudan deneyimleri, bu gözlemleri doğruluyor.
(...)
Bir anlamda, iktidarları ya da “süreç olarak faşizm” onları da tutsak alıyor, seçeneklerini yok ediyor. Geriye ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmaya çalışmak kalıyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, July 27, 2020
Eşiğin öbür tarafında…
“Baro sistemi değişti. Ayasofya ibadete açılıyor. Sosyal medyanın kapatılması veya yakından denetlenmesi için hazırlıklar başladı. Böylece Türkiye’de, siyasal İslamın yaklaşık 17 yıldır ilerleyen “pasif karşıdevrimle restorasyon” sürecinde önemli bir eşik daha aşıldı”, demiştim.
O gün aşılan eşiğin ait olduğu kapının üzerindeki tabelada, “Cumhuriyet yıkılmalıdır” yazıyordu. Bu eşik aklıma, Jason Stanley’in, Faşizm Nasıl İşler (How Fascism Works-2018) başlıklı çalışmasında, Hitler’in, Alman liberal demokrasisinin örgütleyici ilkelerini ve kurumlarını yavaş yavaş, adım adım yıkma sürecini tanımlamak için, kullandığı Gleichschaltung sözcüğünü getirdi.
Thursday, July 23, 2020
‘Önce yavaş yavaş, sonra aniden’
“Nasıl iflas ettin?”
“İki biçimde. Önce yavaş yavaş, sonra aniden.” (“Güneş de doğar” Hemingway) Liberal demokrasinin iflası olarak faşizm de Türkiye’de de olduğu gibi, önce yavaş yavaş, küçük birikimlerle yükselir, sonra da aniden yerleşir! “Yavaş yavaş” yükselişi tanıyamazsak “aniden” noktasına gelince durdurmak çok zorlaşır.
Tehlikeli adımlar
ABD’de “süreç olarak faşizmin”, bu “aniden” aşamasına kasım seçimlerinde gelme olasılığı hızla artıyor.
(...)
yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, July 20, 2020
Ya Trump gitmezse?
Covid-19 salgını başladığından bu yana kamuoyu yoklamaları Trump’ın toplumsal desteğinin giderek zayıfladığını düşündürüyor. Bu sırada, Trump döneminde başlayan “süreç olarak faşizmi” hızlandıran gelişmeler, Trump’ın Beyaz Sarayı terk etmeye niyetli olmadığını, kasım seçimlerinde bir “hukuk darbesi” olasılığını gündeme getiriyor.
Süreç olarak faşizm
Trump, artık denetimden çıkan Covid-19 salgını üzerine konuşmuyor, yerine ırkçı, dinci bir “hukuk ve düzen” söylemini yoğunlaştırıyor: Irkçılığın ve köleciliğin simgesi olan Güney’in bayrağını savunuyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 16, 2020
‘Eski Muhafız’- (ya da bu kez farklı bir şey)
Mad Max’tan bu yana Charlize Theron’un aksiyon filmlerini kaçırmam. NETFLIX’in yeni filmi Eski Muhafız (Old Guard) da beni düş kırıklığına uğratmadı; iki açıdan da düşündürdü.
Birincisi film, kültürel alanlardaki özgürleşmelerin, eğer kapitalizmin uzlaşmaz bir eleştirisine dayanmıyorlarsa, kültür endüstrisinin “kâr makinesi” için yakıt olmaktan kurtulamayacaklarını bir kez daha kanıtlıyor. İkincisi, filmi jeopolitiğe ilişkin bir alegori olarak okumak olanaklı.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, July 13, 2020
Önemli bir eşik aşıldı
Baro sistemi değişti. Ayasofya ibadete açılıyor. Sosyal medyanın kapatılması veya yakından denetlenmesi için hazırlıklar başladı. Böylece Türkiye’de, siyasal İslamın yaklaşık 17 yıldır ilerleyen “pasif karşıdevrimle restorasyon” sürecinde önemli bir eşik daha aşıldı.
(...)
Bu eşikte en önemli gelişme Ayasofya’nın ibadete açılmasıydı. Ancak bu, kimi yorumcuların vurguladığı gibi halkın dikkatini giderek kötüleşen ekonomik sorunlardan uzaklaştırmakla ilgili değildir. Çünkü Ayasofya’nın ibadete açılması salt bir mekânın işlevinin değişmesinden, bir ulus devletin egemenlik hakkını kullanmasından çok daha önemli, geriye doğru tarihsel, ileriye doğru rejimin geleceğine ilişkin bir anlama sahiptir.
(...)
Romalı senatör Cato senatodaki her konuşmasına “Carthago delenda est” (Kartaca yıkılmalıdır) sözleriyle başlarmış. Bugün gelinen noktada geriye bakarak siyasal İslamın iktidarının attığı her adımın arkasında “Res publica delenda est!” (Cumhuriyet yıkılmalıdır) ilkesinin yattığını söyleyebiliriz. Bunun böyle olduğunu daha başından söylemişizdir de...
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 09, 2020
‘Z kuşağı’ ve ‘kapitalist gerçekçilik’
Bir klip “dislike” rekoru kırdı; “#oymoyyok” sinirleri bozdu. “Sosyal medyayı kapatacağız” korkuttu. Ancak “Z kuşağı” vardı, 2023 seçimlerinde bizi vakitlerden kurtaracaktı. Böylece “Z kuşağı”, bugün ilerlemeye devam eden “mevzi savaşı” içinde muhalefetin biteviye gerilemesinin getirdiği ağrılara katlanmayı kolaylaştıracak bir “fantezi” konumuna yükselmeye başladı.
‘Baby boomers’, ‘X,Y, Z’
Reklamcılık ve pazarlama sektörleri açısından 1980’lerden bu yana giderek önem kazanan “X, Y, Z kuşakları”, kapitalizmin 1970’lerde başlayan, kendini bir “talep yetersizliği” sorunu olarak da dışavuran yapısal kriziyle bağlantılı kavramlardır.
(...)
Aslında bir ‘Z kuşağı’ var mı?
(...)
yazının tamamını okumak için tıklayınıuz
Monday, July 06, 2020
Sivas Katliamı neyin gerçeğidir?
Geçen hafta Sivas Katliamı’nın 27. yıldönümüydü. Bu canavarlığı “anlamlandırma”, onun aslında neyin [G]erçeği olduğunu saptamayı deneme konusunda hâlâ, kimilerimiz yetersiz kalıyor, kimilerimiz de yetersiz kalmayı seçiyor.
Sivas Katliamı ve ‘Unheimliche’
Böyle olayları anlamlandırmaya çalışırken nedensellik zincirini polisiye ve hukuki süreçlerin ötesine uzatamazsak, “şu kişiler yaptı, cezası da bu kadardır” diyerek defteri kapatabilir, böylece, “olayı yaşadık ama anlamını kaçırdık” durumuna düşebiliriz.
“Sivas Katliamı’nın”, katliamın fiziki sonuçlarından öte, Freud’un “Unheimliche” kavramını akla getiren bir boyutu var. Bu, aşina olmakla birlikte bir şekilde ifade edemediğimiz için, simgesel sistemimizi, ya da Frederic Jameson’un bir kavramını kullanırsak “bilişsel haritamızı” sarsıcı bir ŞEY’dir. Bu katliamın GERÇEĞİ de işte bu ifade etmekte zorluk çektiğimiz boyuttadır.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Sivas Katliamı ve ‘Unheimliche’
Böyle olayları anlamlandırmaya çalışırken nedensellik zincirini polisiye ve hukuki süreçlerin ötesine uzatamazsak, “şu kişiler yaptı, cezası da bu kadardır” diyerek defteri kapatabilir, böylece, “olayı yaşadık ama anlamını kaçırdık” durumuna düşebiliriz.
“Sivas Katliamı’nın”, katliamın fiziki sonuçlarından öte, Freud’un “Unheimliche” kavramını akla getiren bir boyutu var. Bu, aşina olmakla birlikte bir şekilde ifade edemediğimiz için, simgesel sistemimizi, ya da Frederic Jameson’un bir kavramını kullanırsak “bilişsel haritamızı” sarsıcı bir ŞEY’dir. Bu katliamın GERÇEĞİ de işte bu ifade etmekte zorluk çektiğimiz boyuttadır.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 02, 2020
Bir aşı aranıyor, bir de ‘başka bir uygarlık’
Kapitalist uygarlık, küresel çapta iki yaşamsal krizle yüz yüze: Covid-19 vakası 28 Haziran itibarıyla küresel çapta 10 milyon 273 bin 1 kişiye; ölü sayısı da 505 bin 300’e ulaştı. Sibirya’da -68 0C ile dünyanın en soğuk yeri olma rekoruna sahip Verkhoyansk kasabasında önceki cumartesi sıcaklık 38 dereceydi.
Önce ekonomi, sonra insan
Tükenmiş uygarlıkların egemen sınıfları, çürümüşlükleriyle ve aptallıklarıyla da kendilerini belli ederler. Yıllardır, doğayı, insan enerjisini sömürerek, kültürleri çözerek, bu sömürünün gereksinimlerine göre yeniden şekillendiren kâr makinesini beslemek için sağlık sistemini, sosyal hizmetleri ve eğitim sektörlerini aç bırakmak da bu çürümüşlüğün ve aptallığın sonucuydu.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)