30 Ocak 2020 Perşembe
Pazartesi günü, Auschwitz’in Sovyet ordusu tarafından kurtarılmasının 75. yıldönümüydü.
İnsanlık açısından ne kadar büyük bir yüz karası, anımsanması ne kadar acı olsa da Auschwitz ve Yahudi soykırımını asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Bu “olay”da yok olan 6 milyondan fazla canın anısına gereken saygıyı göstermek istiyorsak bu “olayı” hakkıyla anmamız gerekiyor.
(...)
Nazi manyaklığı deyip geçemeyiz
Yahudi düşmanlığı daha I. Dünya Savaşı’ndan önce Alman toplumunda kültürel norm olmuştu. Savaşın travmasıyla histeriye dönüştü. Yahudi soykırımı olayına yol açan düşünce sistemi hiç yoktan ortaya çıkmadı.
(...)
Üzeri hızla kapatıldı
Bu adamlar (Nazizm esas olarak erkek bir projedir), Yahudi soykırımı sürecinden, köle emeği kullanarak Yahudi kapitalistlerin mallarına, servetlerine, sanat koleksiyonlarına el koyarak yararlandılar. Nazi savaş makinesi de bu kapitalistlerin sermayesiyle, teknolojisiyle onlara büyük kârlar getirerek kuruldu ve beslendi.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, January 30, 2020
Monday, January 27, 2020
Davos’ta kafalara dank etmiş
Dünya Ekonomik Forumu (DEF) Davos toplantısına katılanların nihayet kafasına dank etmiş. Hem demokrasiyi hem de kapitalizmi aynı anda kurtarmak mümkün olacak gibi görünmüyor. Toplantılara katılabilmek için en az 19 bin doları gözden çıkarmak gerekiyor. Ben panellerdeki tartışmaları internet üzerinden izliyorum. Tabii, 300-600 bin dolar aidat vererek, arka odalarda yapılan toplantılara katılma hakkı kazananların ne konuştuğunu bilmek olanaklı değil.
Adını koymak zor
Davos’ta, finansal kriz günlerinde, örneğin 2008’de tam anlamıyla bir şaşkınlık hâkimdi: Katılımcılardan “Yıllardır bize, ‘merak etmeyin piyasalar riskleri dağıtarak azaltıyor ve kaynakları optimal düzeyde dağıtarak ekonomileri dengeliyor. Devletlerin ekonomiye karışmasına gerek yok’ diyordunuz. Şimdi ne oldu” gibisinden öfkeli sorular geliyordu. Ana toplantıda adeta kavga çıkmıştı.
Bu yıl bir şey “kafalara dank etmiş” gibiydi....
(...)
Tamamını okumak için tıklayınız
Adını koymak zor
Davos’ta, finansal kriz günlerinde, örneğin 2008’de tam anlamıyla bir şaşkınlık hâkimdi: Katılımcılardan “Yıllardır bize, ‘merak etmeyin piyasalar riskleri dağıtarak azaltıyor ve kaynakları optimal düzeyde dağıtarak ekonomileri dengeliyor. Devletlerin ekonomiye karışmasına gerek yok’ diyordunuz. Şimdi ne oldu” gibisinden öfkeli sorular geliyordu. Ana toplantıda adeta kavga çıkmıştı.
Bu yıl bir şey “kafalara dank etmiş” gibiydi....
(...)
Tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, January 23, 2020
Küreselleşmeden devlet kapitalizmine
ABD ile Çin arasında giderek kızışan teknolojik rekabet küreselleşmenin son ayağının da kırılmaya başladığını, bir dönemin kesin olarak geride kaldığını gösteriyor. Diğer taraftan “gelen gideni aratacak” gibi görünüyor.
Üçayaklı bir şey
(...)
Kısacası küreselleşmenin ticari ve finansal iki ayağı, ABD hegemonyasıyla ilişkili bir zemini var.
Küreselleşme sürecinin üçüncü ayağı teknolojik gelişmelere ilişkindi. Küreselleşmeyi salt teknolojik gelişmelere dayandıran teoriler bile vardı.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Üçayaklı bir şey
(...)
Kısacası küreselleşmenin ticari ve finansal iki ayağı, ABD hegemonyasıyla ilişkili bir zemini var.
Küreselleşme sürecinin üçüncü ayağı teknolojik gelişmelere ilişkindi. Küreselleşmeyi salt teknolojik gelişmelere dayandıran teoriler bile vardı.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, January 20, 2020
Kayalara tosladı batıyor
Adeta, kayalara toslayıp batmakta olan bir geminin içindeyiz! Hayır, Suriye fiyaskosundan, Libya macerasından, Kanal İstanbul saplantısından, eğitim sisteminden, acayip bir ekonomik akıldan, medyadan, muhalefetin fantezilerinden söz etmiyorum. Bunlar dünyanın orta büyüklükteki bir ülkesinde yaşamaya çalışan 80 milyon insanın sorunları. Sekiz milyar nüfuslu insanlığın geleceğiyle karşılaştırınca devede kulak bile değil. Çok daha vahim bir şeyden söz ediyorum.
Kapitalist uygarlık, yalnızca burnunun ucunu görebilen küçük bir azınlığın kaptanlığında kayalara tosladı ve batıyor. Bu gemiyi yeniden yüzdürmek olanaklı değil. Bir an evvel bu enkazdan ne kurtarılabilirse kurtarıp, bu döküntülerden, bizi kuru toprağa çıkarabilecek yeni bir şey yaratmamız gerekiyor.
Bir komünistin hezeyanları…
Bunlar bir komünistin önyargıları değil. İnanmıyorsanız, kapitalizmin elit dergisi Forbes’te önceki hafta yayımlanan “Eğer değişmezse, kapitalizm insanlığı 2050’ye kadar, açlıktan öldürecek” başlıklı denemeye bakabilirsiniz.
(...)
Thursday, January 16, 2020
Dost acı söyler
Siyasal İslamcı entelijansiyanın ciddi bir “realite sorunu” olduğunu biliyoruz. Ancak, “dost acı söyler” özdeyişine sığınarak not etmek istiyorum: CHP’nin de ciddi bir realiteden sorunu var. Geçtiğimiz günlerde, CHP sözcülerinin demeçleri, partinin ülke realitesi ile ilişki kurmakta ne kadar zorlandığını gösteriyordu.
‘Gerçek gündem ekonomi’
Bir CHP sözcüsü şöyle diyor: “Vatandaşın gerçek gündemi ekonomi. Bizim 2020’de de ana söylemimiz ekonomi olacak.” Otobüslere binerek ülkeyi dolaşıp krize karşı çözümleri anlatacaklarmış.
Bir diğerine göre de “Bir ülkede demokrasi yoksa, adalet yoksa, o ülkede ekonomi yoktur, zenginlik yoktur... kuvvetler ayrılığı yoksa cumhurbaşkanı mahkemelere talimat veriyorsa, parlamento çökertilmişse o ülkede ekmek yoktur... boşuna uğraşma... hukukun üstünlüğü yoksa ekmek yok sana.”
Biri esas sorun ekonomi diyor. Diğeri, esas sorun siyasi:
(...)
Monday, January 13, 2020
Uğursuz miras
Geçen on yıl insanlığa uğursuz bir miras bıraktı. Bu mirasın içinde, türlü felaketler, düşük olasılık-büyük sonuç ilişkisini ifade eden “siyah kuğu” olayları doğurmaya aday en az altı “olay alanı” olduğu söylenebilir.
(...)
Yukarda aktardığım uğursuz miras içinde “Yeni Faşizm”in, kitlesel demokratik muhalefetin ve izleme kapitalizminin “alanları” kesişiyor. Bu kesişme insanlığı, yüz yıl sonra yine bir yol ayrımına getirdi. Bir tarafta faşizm, savaşlar ve kaçınılmaz bir ekolojik yıkım. Diğer tarafta, keşfedilmeyi bekleyen “başka bir yaşam”. Zaman giderek hızlanıyor...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
(...)
Yukarda aktardığım uğursuz miras içinde “Yeni Faşizm”in, kitlesel demokratik muhalefetin ve izleme kapitalizminin “alanları” kesişiyor. Bu kesişme insanlığı, yüz yıl sonra yine bir yol ayrımına getirdi. Bir tarafta faşizm, savaşlar ve kaçınılmaz bir ekolojik yıkım. Diğer tarafta, keşfedilmeyi bekleyen “başka bir yaşam”. Zaman giderek hızlanıyor...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, January 09, 2020
Bir suikast üzerine spekülatif düşünceler
İran Kudüs Gücü birliklerinin komutanı Kasım Süleymani’nin, Irak’ta bir İHA saldırısıyla öldürülmesinin ardından, tüm bölgeyi ateşe verecek büyük çaplı bir savaş olasılığı tartışılmaya başlandı. Çarşamba sabahı, “İran, Irak’taki ABD ve koalisyon tesislerine 22 balistik füze ile saldırdı, ‘gereken tepkiyi verdik, çatışmaları daha fazla tırmandırmak istemiyoruz’ dedi” haberiyle uyandık. Olay, daha fazla can kaybına ve kaosa yol açmadan kapanma olasılığı sevindirici.
Ancak, Ortadoğu’da hiçbir şey görüldüğü gibi değildir. “Aslına ne oldu” sorusu her zaman tarihçilere kalır; onlar da aralarında anlaşamazlar. Ben de, “ne oldu” yerine, “zehir hafiyeliğe” soyunup “kime yaradı” diye sormaya karar verdim.
Üç büyükler
(...)
Monday, January 06, 2020
Tehlikeli işler haftası
Geçen AKP Türkiyesi Libya’ya asker göndermeye karar verdi. ABD, İran’ın jeopolitik alanındaki en önemli aktörünü, Irak topraklarında bir İHA ile vurarak öldürdü. Bu iki olayın da etkileri, suya atılan taşın yarattığı dalgalar gibi genişleyerek yayılacaklar; hatta, giderek zayıflamak yerine güçlenerek, bazen okyanuslarda şekillenen devasa dalgalar gibi beklenmedik boyutlara ulaşabilirler.
Ben bu yazıda, ülke içinde, bu iki dalgadan görece (ama tamamen değil) bağımsız ancak çok önemli sonuçlar yaratabilecek iki gelişmeye değinmekle yetineceğim.
Mehdi’yi beklemenin anlamı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri danışmanı, özel güvenlik örgütü SADAT’ın kurucusu emekli General Adnan Tanrıverdi, yaptığı bir konuşmada Mehdi’nin gelmesini beklediğini açıkladı ve ona göre hazırlanılması gerektiğini savundu
Ben bu yazıda, ülke içinde, bu iki dalgadan görece (ama tamamen değil) bağımsız ancak çok önemli sonuçlar yaratabilecek iki gelişmeye değinmekle yetineceğim.
Mehdi’yi beklemenin anlamı...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın askeri danışmanı, özel güvenlik örgütü SADAT’ın kurucusu emekli General Adnan Tanrıverdi, yaptığı bir konuşmada Mehdi’nin gelmesini beklediğini açıkladı ve ona göre hazırlanılması gerektiğini savundu
(...)
Cumhurbaşkanı ‘daha açık ve net’
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Şehir ve Güvenlik Sempozyumu’nda yaptığı açıklamalar, bu “hazırlanma” süreciyle uyumlu mesajlar içeriyordu. Birincisi, Cumhurbaşkanı “artık şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk güçleriyle koruyacak durumda” olmadığımızı düşünüyor,
(...)
Thursday, January 02, 2020
Yanardağın kenarında
Irkçı, gerici, demagog Trump, başkan seçildikten sonra canlanan “faşizm” tartışmaların içinde bir tarihçi, 1930’larda Almanya’da Naziler iktidara gelmeden önceki Demokratik Weimar Cumhuriyeti’nin siyasi ve kültürel canlılığını “yanardağın kıyısında dans etmeye” benzetmişti.
İyimserliğe pek itibar etmeyen biri olarak, dünyanın son durumuna, Weimar döneminin merceğinden bakınca, acaba son on yıldır insanlık da mı “her an patlayabilecek bir yanardağın kıyısında dans ediyor?” diye düşündüm. Bu olasılığa 2018 yılının ekim ayında yayımlanan bir yazımda “Bir küresel Weimar dönemi biterken” başlığıyla değerlendirmiştim. Aradan geçen dönemde bu “bitiş süreci” daha da derinleşti, hızlandı ve sanırım artık geri dönüş çizgisi geçildi.
(...)
“Büyük insanlık”, iklim krizini durdurmak için geç kalmış olabilir. Ancak, bu krize uyum sağlamaya olanak verecek kaynakları “büyük insanlık” yararına kullanılmanın yolunu bulmak, faşist seçeneği gündemden çıkarmak için hâlâ yeterince vakit var...
(...)
Subscribe to:
Posts (Atom)