Yerel seçimlerden bir gün önce, yazdığım pazartesi yazısında, “şimdi ülkenin derin bir ekonomik kriz ve jeopolitik belirsizlikler altına yaşanacak bir ‘orta döneme’ girdiği söylenebilir. Bu ‘orta dönemde’ AKP... Siyasal İslamın çıkmazını aşacak biçimde değiştirmek için çabaladıkça devletin totaliter (hatta faşist) özellikleri daha da güçlenecektir” diyordum.
Bu yerel seçimlere doğru bu “orta dönem” şekillenirken. Siyasal İslam açısından, “mum iki ucundan birden yanıyordu”: Hem paylaşılan pasta küçülüyor hem de parti/hareket içinde çatlak sesler, 17 yıllık kazanımları kaybetme korkusuyla gittikçe yükseliyordu-liderin becerisine olan inanç sarsılıyordu.
YSK’nin aynı zarftan çıkan dört seçenekten birini iptal eden kararı, muhalefet liderine linç girişimi, iki muhalif gazeteciyi hastanelik eden saldırılar, “yandaşmedya”nın yandaşlık düzeyinde başlayan kırılma, “Her şey çok güzel olacak” sloganının yarattığı panik, Öcalan’ın yeniden anımsanması, nihayet TÜSİAD’ın eleştirileri, siyasal İslamın AKP’de temsil edilen iktidarının, “dönülmez akşamın ufkuna” geldiğini gösteriyor.
Üçü gitti, biri kaldı
Siyasal İslamın AKP’de temsil edilen iktidarı hiç bu kadar zayıflamamıştı.
(...)