Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump’ı savunmaya karar vermiş. “Bunlar birilerine diktatör mü diyor, orada tam tersini düşünüyorum. Bizim ecdadımız da böyle düşünüyordu. ABD’de seçimi Trump kazandı. Trump’a diktatör demeye başladılar… Hani, demokrasi sandık değil mi? Sandıktan çıkan neticeye niye saygıduymuyorsunuz”... “Birine diktatör mü diyorlar, o zaman tersini düşünmelisiniz, o insan iyidir, çünkü o onların çıkarlarına karşı hareket ediyordur”.
“Ecdadımız” kısmına bir anlam veremedim. “Demokrasi sandık değil mi” sorusuna da kısaca “Hayır değil, onun adı genel seçimler. Demokrasi kavramı biraz daha farklı” cevabı verilebilir. Hatta, oyların çoğunluğunu Clinton’ın aldığını da anımsatabiliriz. “Diktatör mü diyorlar o zaman tam tersini düşüneceksiniz, o iyi insandır” uyarısıysa hepten kafamı karıştırdı. Franko, Pinochet, Hitler... Hepsi diktatör olarak tanımlanıyor. Şimdi bunlara, iyi insanlardı mı diyeceğiz? Karışık işler...
Belli ki bu “diktatör” kavramını hakkıyla kullanabilmek için bazı somut ölçütler gerekiyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, November 28, 2016
Thursday, November 24, 2016
Sosyal medya, video oyunları, ‘katiller kuşağı’
ABD seçimlerini, Noel için hızla piyasaya sürülen yeni video oyunlarını, Xbox, Play Station platformlarının yeni modellerini izlerken aklıma Walter Benjamin ve dostum Hakan Kara geldi.
“Bugün önemli olan üretici güçlerin gelişmesini hızlandırmak değildir. Durdurmak ve gelişmenin yönünü gözden geçirmek gerekir” gibisinden bir aforizmayı Walter Benjamin’in bir yazısında okumuştum. Gerçekten de, özellikle, kapitalizmin krizinin basıncıyla, teknoloji aldı başını gidiyor. Bu hıza uyum sağlamakta büyük zorluk çekiyoruz. Bu uyumsuzluk insanlığın geleceğini tehdit edecek düzeye ulaşıyor.
Hakan dostumu da, ABD seçimlerinden sonra teknoloji, internet, habercilik gibi onun uzmanlık alanına giren gelişmeleri izlerken düşündüm: “Dışarda olsaydı mutlakaeleştirel bir şeyler yazardı”...
(...)
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
“Bugün önemli olan üretici güçlerin gelişmesini hızlandırmak değildir. Durdurmak ve gelişmenin yönünü gözden geçirmek gerekir” gibisinden bir aforizmayı Walter Benjamin’in bir yazısında okumuştum. Gerçekten de, özellikle, kapitalizmin krizinin basıncıyla, teknoloji aldı başını gidiyor. Bu hıza uyum sağlamakta büyük zorluk çekiyoruz. Bu uyumsuzluk insanlığın geleceğini tehdit edecek düzeye ulaşıyor.
Hakan dostumu da, ABD seçimlerinden sonra teknoloji, internet, habercilik gibi onun uzmanlık alanına giren gelişmeleri izlerken düşündüm: “Dışarda olsaydı mutlakaeleştirel bir şeyler yazardı”...
(...)
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
Monday, November 21, 2016
Kapitalizmin ‘ruhu’ yine değişiyor
Kapitalizmin “ruhu” sanırım yine değişiyor. Brexit, Trump, popülist dalga bu değişimin öncü sarsıntıları.
Kapitalizmin üç ‘ruhu’
Boltanski ve Chiapello’ya göre (Le Nouvel esprit du capitalisme -1999) sınırsız sermaye birikimi gereksinimi dürtüsüyle hareket eden, ahlak kaygısından yoksun bir sistem olarak kapitalizmin işleyebilmesi için gerekli insan kitlesi (ki çoğunun sistemden pay alma şansı son derecede sınırlıdır) salt maddi teşviklerle, baskıyla harekete geçirilemez. Bireyin kişisel çıkarıyla, toplumun çıkarını bağdaştırabilmesi için, bu ikisi arasında ahlaken doğru, inanılır bir bağ kurulabilmelidir. Kapitalizmin “ruhu” işte bu bağın belli bir dönemde aldığı biçime ilişkindir
Boltanski ve Chiapello’ya göre (Le Nouvel esprit du capitalisme -1999) sınırsız sermaye birikimi gereksinimi dürtüsüyle hareket eden, ahlak kaygısından yoksun bir sistem olarak kapitalizmin işleyebilmesi için gerekli insan kitlesi (ki çoğunun sistemden pay alma şansı son derecede sınırlıdır) salt maddi teşviklerle, baskıyla harekete geçirilemez. Bireyin kişisel çıkarıyla, toplumun çıkarını bağdaştırabilmesi için, bu ikisi arasında ahlaken doğru, inanılır bir bağ kurulabilmelidir. Kapitalizmin “ruhu” işte bu bağın belli bir dönemde aldığı biçime ilişkindir
Tarih boyunca bu “ruhu”un üç farklı biçimini görebiliyoruz. (...)
Thursday, November 17, 2016
Kriz, Trump ve savaş
Trump gerçekten korkutucu ama, “beyaz işçi sınıfının reaksiyoner” eğilimlerinin temsilcisi olduğu için değil. İşçi sınıfının düzene öfkesi başka biçimler de alabilir. Esas korkutucu olan, egemen sınıfın temsilcisi seçkinlerin, Amerikan kapitalizminin, gereksinimlerine uygun ve kullanılabilir olduğunu düşündükleri için Trump’ı (FBI’ın seçim sürecine müdahil olmasının da gösterdiği gibi) desteklemeye başlamış olmaları! Kapitalizmin krizinden kaynaklanan bu tercihin mantıksal uzantısında bir “Büyük Savaş” olasılığı yatıyor.
Genişleme eğilimi
Kapitalizmin krizi kâr oranlarının düşme (gereken hızda artı değer üretememe) eğiliminden kaynaklanır. Kriz kendini piyasa düzeyinde aşırı birikim/kapasite fazlası ve eksik tüketim/talep yetersizliği, günlük yaşamda işsizlik, yoksullaşma, giderek artan borçlanma olarak gösterir.
Kapitalizmin krizi kâr oranlarının düşme (gereken hızda artı değer üretememe) eğiliminden kaynaklanır. Kriz kendini piyasa düzeyinde aşırı birikim/kapasite fazlası ve eksik tüketim/talep yetersizliği, günlük yaşamda işsizlik, yoksullaşma, giderek artan borçlanma olarak gösterir.
(...)
Monday, November 14, 2016
Şimdi de Trump paniği
Obama seçildiğinde “Irkçılık sonrası dönem geçildi” diyorlardı. “Olacak iş değil” dedik. Şimdi de “eyvah her şey değişecek” paniği var. Değişim çoktan başladı; Trump, ürünlerinden yalnızca biri.
Küreselleşmeler hep çöker...
İngiltere hegemonyası altında yaşanan küreselleşme 1930’larda bir mali kriz, korumacılık, liberalizm gerilerken güçlenen devlet kapitalizmi, milliyetçilik, ırkçılık, faşizm, devrimler ve savaşlarla çöktü. ABD hegemonyası altında gelişen küreselleşme de benzer bir süreci izliyor.
İngiltere hegemonyası altında yaşanan küreselleşme 1930’larda bir mali kriz, korumacılık, liberalizm gerilerken güçlenen devlet kapitalizmi, milliyetçilik, ırkçılık, faşizm, devrimler ve savaşlarla çöktü. ABD hegemonyası altında gelişen küreselleşme de benzer bir süreci izliyor.
(...)
Thursday, November 10, 2016
Başkan Trump!
ABD başkanlık seçimlerini Trump kazandı. Şimdi olası gelişmeleri düşünürken iki etkeni birlikte göz önüne almak gerekiyor. Birincisi sağ popülizm olarak yükselen büyük “reaksiyon” dalgası! İkincisi de, ABD’nin siyasi iktidar- devlet yapısı.
Birinci etkeni, Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel muhafazakâr kesimin tepkisinden hareketle düşünmeye başlayabiliriz. Burada bize, Prof. Mark Lilla’nın ShipwreckedMind (Eylül 2016 - Karaya oturmuş akıl) başlıklı çalışması yardımcı olabilir.
(...)
yazının devamını okumak için tıklayınız
Birinci etkeni, Cumhuriyetçi Parti’nin geleneksel muhafazakâr kesimin tepkisinden hareketle düşünmeye başlayabiliriz. Burada bize, Prof. Mark Lilla’nın ShipwreckedMind (Eylül 2016 - Karaya oturmuş akıl) başlıklı çalışması yardımcı olabilir.
(...)
yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, November 07, 2016
Frenleri patladı
Siyasal İslamın AKP rejiminin frenleri 15 Temmuz’da patladı; artık ülkeyi hızla bir kaosa doğru sürüklüyor.
Karanlık bilanço
Ekonomi, 2015’in son çeyreğinden bu yana yavaşlıyor. Kredi notu çöp düzeyine düştü.
Ekonomi, 2015’in son çeyreğinden bu yana yavaşlıyor. Kredi notu çöp düzeyine düştü.
(...)
Siyasetin resmi çok daha karanlık: Bir askeri darbe girişimi yaşandı 200’den fazla insan öldü, Meclis bombalandı ama hâlâ birçok kritik soru cevabını aramaya devam ediyor.
(...)
Tüm bunlar olurken, toplumun geri kalanında bir direnme çabası, yol arayışı şekillenirken, ana muhalefet partisinde garip bir şaşkınlık, kararsızlık görüyoruz.
Friday, November 04, 2016
HDP Eş Başkanları Demirtaş,Yüksekdağ'la birlikte 12 vekil gözaltında alınması üzerine bir anımsatma
Nisan 2013 tarihli "İki [G]erçek" başlıklı yazımdan bir not...
"Kürt Sorunu bir çözüm sürecine girilmiştir: “Görüşmelerin” başlamış, “silahların”
susmuş gibi görünmesi umut vericidir. Ancak bu gerçekliğin, bir istikrar, bütünsellik görüntüsü kazanmakta
zorlanıyor olması, “bastırılması” zor bir Gerçeğin
varlığına işaret ediyor.
-->
Bu Gerçek iki farklı “yerden” kendini
göstermeye/dayatmaya başladı. Bir tarafta, geçmişte bu “sürece” destek verme
eğiliminde olan bir kesim “Türk kimliğini”, “üniter devlet” kavramını vurgulamaya
başlıyor (Ortaylı, Alatlı, İnalcık gibi isimlerin imzaladıkları açıklama. Taha
Akyol’un kaygıları...). Diğer tarafta, İsmail
Beşikçi’nin dile getirdiği kaygılara ek olarak, Bejan Matur’un Spiegel’de yayımlanan yazısı büyük tepki çekiyor.
Bir taraf sorunu,
post-modern bir yaklaşımla bireysel
ve kültürel boyutuna indirgiyor
(“yalnızca bedenler/birey ve dil/kültür
vardır”). Tam bu söylem egemen olur gibi görünürken Beşikçi ve Matur hatırlatıyorlar: “ama coğrafya da vardır”.
Bu yaklaşımların
ikisi de, “ulusal sorunun”, özünde, toprak (kaynak), mülkiyet, sınıf iktidarı
sorunu olduğu Gerçeği’nin dışavurumudur.
“Kürt sorunu”, toprak, su, enerji ve bölgesel güç/iktidar dağılımları açısından
çok önemli bir coğrafyada, bu kaynakların
edinim, kullanım, bölüşüm süreçleri üzerinde yaşanıyor. Bu Gerçek, kapitalizmin özellikle kriz dönemi
koşullarında, ulusal sorunun istikrar kazanabilecek bir “çözümünün” olmadığını
söylüyor.
Ama, çözmeye ısrarla
çalışmaktan başka bir seçenek de yok. Beckett’in “Adlandırılamayan” başlıklı
yapıtının sonundaki gibi: “...devam etmelisin, devam edemem, devam
edeceğim”. Devam etmenin yolu sanırım, mülkiyet, bölüşüm ve sınıf
iktidarı sorununu da çözmeye çalışmaktan geçiyor."
Thursday, November 03, 2016
Birleşelim, karanlığa teslim olmayalım
Siyasal İslamın AKP rejimi nihayet Cumhuriyet gazetesine de yöneticilerini, yazarlarını tutuklayarak, doğrudan saldırdı. Hem de ne gerekçeyle: “FETÖ/PDY ve PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” ve “Vakıf seçimlerinde usulsüzlük yapmak”. Celal Başlangıç’ın deyimiyle elmalarla armutlar ve çilek.
Bu, zavallı fantezi aslında hangi ağrıya pansuman olmayı amaçlıyor? Bu sorunun cevabı, fantezinin bileşenlerinde (“FETÖ/ PDY ve PKK/KCK ve Vakıf)var: AKP’nin restorasyon projesi içeride ve dışarıda gelip dayandığı sınırları aşamıyor. Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı işte bu sıkışmanın bir dışavurumudur.
(...)
Bu üç sınır AKP rejiminin, ne kadar şiddet kullanırsa kullansın, artık asla istikrar kazanamayacağını gösteriyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bu, zavallı fantezi aslında hangi ağrıya pansuman olmayı amaçlıyor? Bu sorunun cevabı, fantezinin bileşenlerinde (“FETÖ/ PDY ve PKK/KCK ve Vakıf)var: AKP’nin restorasyon projesi içeride ve dışarıda gelip dayandığı sınırları aşamıyor. Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı işte bu sıkışmanın bir dışavurumudur.
(...)
Bu üç sınır AKP rejiminin, ne kadar şiddet kullanırsa kullansın, artık asla istikrar kazanamayacağını gösteriyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)