Geçen hafta jeopolitiğin sıcak konusu Rusya,
Suriye idi. Bu hafta da Güney Çin Denizi’nde, bir çatışma çıkma
olasılığını tartışıyoruz. Diğer bir deyişle, üç büyük güç arasındaki
ilişkiler, tırmanan gerginliklere dönüşüyor.
Geleceğe dönmüş durumdayız
Çok değil 15 yıl önce, “Tarihin sonu”ndan, küreselleşmenin karşısında ulus devletlerin gücü kırıldığı için jeopolitiğin artık geride kaldığından söz ediliyordu. Ben yazılarımda “hayal kurmanın anlamı yok, daha önce, 19. yüzyılın sonunda da buralardan geçtik, kapitalizmin doğasında var” diyerek uyarıyordum. Şimdi de “emperyalizmin doğasında savaş olduğunu” bildiğimden açıkçası korkuyorum.
Artık bir süredir “klasik” jeopolitiğin, kavramlarıyla konuşuyoruz: Bir “kıta gücü”
olan Rusya, ulusal güvenliğini sağlamak adına, Avrasya kalbinin
(Heartland) çevre alanlarını (rimlands) kontrol etmek için çabalıyor.
Böylece, kırılma kuşaklarında (Shatterbelts) yer alan ülkelerin (Türkiye de bu kuşak üzerinde) güvenliklerine, bütünlüklerine yönelik riskler hızla artıyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, October 29, 2015
Tuesday, October 27, 2015
Fay hattında genel seçimler...
“Yeniden genel seçimler”, Ortadoğu’da jeopolitik düzenin, Kissinger’in deyişiyle (Wall Street Journal, 16/10) dağılmakta olduğu bir dönemde gerçekleşiyor.
Bu dağılma içinde ve üzerinde, “düzenin” yerleşik büyük güçleri ABD ve Avrupa ile düzeni değiştirmek isteyen başta Rusya olmak üzere “revizyonist” güçler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor, karmaşıklaşıyor. Küresel jeopolitiğin bu iki “tektonik tabakasının” karşılaştığı yerde bir “fay hattı” oluşuyor.
Bu fay hattının Suriye’nin üzerinde kırılma olasılığının artmasında AKP hükümetinin, büyük rolü ve sorumluluğu var. Bu fay hattını kırılmaya zorlayan basıncın artma sürecinde henüz geri dönülemezlik noktasına ulaşılmadığını, iki tabaka arasında henüz bir “abisin” açılmadığını varsayarak (iyimserlik işte...) bu seçimlerin dış politikada gereken değişiklikleri yapabilmek için son fırsat olduğunu söyleyebiliriz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Bu dağılma içinde ve üzerinde, “düzenin” yerleşik büyük güçleri ABD ve Avrupa ile düzeni değiştirmek isteyen başta Rusya olmak üzere “revizyonist” güçler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor, karmaşıklaşıyor. Küresel jeopolitiğin bu iki “tektonik tabakasının” karşılaştığı yerde bir “fay hattı” oluşuyor.
Bu fay hattının Suriye’nin üzerinde kırılma olasılığının artmasında AKP hükümetinin, büyük rolü ve sorumluluğu var. Bu fay hattını kırılmaya zorlayan basıncın artma sürecinde henüz geri dönülemezlik noktasına ulaşılmadığını, iki tabaka arasında henüz bir “abisin” açılmadığını varsayarak (iyimserlik işte...) bu seçimlerin dış politikada gereken değişiklikleri yapabilmek için son fırsat olduğunu söyleyebiliriz.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, October 26, 2015
Putin ve ‘Yeni Dünya Düzeni’
Putin’in geçen hafta düzenlenen yıllık Valdai Kulüp toplantısında yaptığı konuşma, esas amacının Suriye değil, ABD liderliğindeki Batı’nın etkisinin dengelendiği bir “Yeni Dünya Düzeni” yaratmak olduğunu gösteriyor.
‘Ya yeni kurallar ya da kuralsız bir oyun’
Geçen yıl, Valdai Klüp toplantısının teması “Yeni kurallar ya da kuralsız bir oyun” idi. Putin o yıl konuşmasında,...
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
‘Ya yeni kurallar ya da kuralsız bir oyun’
Geçen yıl, Valdai Klüp toplantısının teması “Yeni kurallar ya da kuralsız bir oyun” idi. Putin o yıl konuşmasında,...
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
Thursday, October 22, 2015
Düzen sürdürülebilirliğini kaybetti
Geçen hafta salı yazımda “Küreselleşmeyle oluşan ekonomik düzen, 2007 mali krizinde sürdürülebilirliğini kaybetti” diyordum. Geçen hafta İsviçre bankası, Credit Suisse yıllık servet raporunu (Global Wealth Report 2015) yayımladı. Raporu okurken, bu “sürdürülemezliğin” diğer boyutlarına da değinmek gerektiğini düşündüm.,
Yüzde 1 ve yüzde 50
Credit Suisse’in servet raporu, hane reisi bireylerin sahip olduğu mali, gayrimenkul ve diğer maddi varlıklarını hesaba katıyor, borçları dışarıda bırakıyor. Bu hesaba göre küresel varlıkların toplam değeri 250 trilyon doları buluyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Yüzde 1 ve yüzde 50
Credit Suisse’in servet raporu, hane reisi bireylerin sahip olduğu mali, gayrimenkul ve diğer maddi varlıklarını hesaba katıyor, borçları dışarıda bırakıyor. Bu hesaba göre küresel varlıkların toplam değeri 250 trilyon doları buluyor.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tuesday, October 20, 2015
Yeni Türkiye 360°
“Yeni Türkiye”, “İslam dünyasında demokratik bir istisna” derken ortaya çok ilginç bir durum çıktı. “Yeni”leşme o kadar ileri gitti ki, eskisi geride kalmakla kalmadı, bir ülke olarak Türkiye geride kalmak üzere…
360 derece filan...
Ankara katliamından sonra yabancı basını izleyenler bu kanının hızla yayılmakta olduğunu göreceklerdir. Geçen haftanın son üç günü içinde gördüğüm bazı başlıkları aktarmak istiyorum.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
360 derece filan...
Ankara katliamından sonra yabancı basını izleyenler bu kanının hızla yayılmakta olduğunu göreceklerdir. Geçen haftanın son üç günü içinde gördüğüm bazı başlıkları aktarmak istiyorum.
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, October 19, 2015
Elinde çekiç olan adamlar
Bir yapının gerçeği en iyi, onun en aşırı durumunda görülebilir. “Suruç” tüm vahşetine karşın böyle bir olanak yaratamadı. O “orada”, “uzakta”,
Kobani’nin hemen yanında, zaten tüm aşırılıkların, günlük sıradanlığa
dönüşmüş olduğu kabul edilen bir coğrafyada gerçekleşti.
“Ankara”, farklıydı. “Burada”, “kalbinde” devletin zirvesinin burnunun dibinde gerçekleşti. O nedenle “Ankara”, Türkiye sosyal formasyonun bir gerçeğini çok daha açık bir biçimde gözler önüne serdi.
Türkiye toplumu homojen bir yapı sergilemez; içinde tarihsel, ekonomik, politik nedenlerden kaynaklanan birçok bölünmüşlük barındırır. Ancak bu bölünmüşlüğün içinde şimdi yeni bir “durum” var. Toplumun bir kesimi kendisinin kutsala ilişkin anlayışını benimsemeyen geri kalan kesim için, kesmekten, patlatmaktan, öldürmekten; dereler gibi akacak kanlardan çok kolaylıkla söz ediyor.
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
“Ankara”, farklıydı. “Burada”, “kalbinde” devletin zirvesinin burnunun dibinde gerçekleşti. O nedenle “Ankara”, Türkiye sosyal formasyonun bir gerçeğini çok daha açık bir biçimde gözler önüne serdi.
Türkiye toplumu homojen bir yapı sergilemez; içinde tarihsel, ekonomik, politik nedenlerden kaynaklanan birçok bölünmüşlük barındırır. Ancak bu bölünmüşlüğün içinde şimdi yeni bir “durum” var. Toplumun bir kesimi kendisinin kutsala ilişkin anlayışını benimsemeyen geri kalan kesim için, kesmekten, patlatmaktan, öldürmekten; dereler gibi akacak kanlardan çok kolaylıkla söz ediyor.
Yazının devamını okumak içn tıklayınız
Thursday, October 15, 2015
Sırada Suudiler mi var?
ABD’nin Irak fiyaskosundan, Saddam rejimi devrildikten sonra bölgede açılan kara deliğin çekimine şimdi Suudiler de kapılmış görünüyor.
Geçen aylarda Suudi rejiminin geleceği üzerine tartışmalar yoğunlaştı. Halen dünyanın en büyük petrol ihracatçısı, ABD’nin yüksek teknolojili silahlarının en önemli müşterilerinden biri olan bu rejimin çökmesi durumunda, yalnızca petrol piyasaları allak bullak olmaz, bu silahlar etrafa saçılır. O zaman kara deliğin genişleme olasılıklarını düşünmek bile bir kâbus!
Rejimin parametreleri
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Geçen aylarda Suudi rejiminin geleceği üzerine tartışmalar yoğunlaştı. Halen dünyanın en büyük petrol ihracatçısı, ABD’nin yüksek teknolojili silahlarının en önemli müşterilerinden biri olan bu rejimin çökmesi durumunda, yalnızca petrol piyasaları allak bullak olmaz, bu silahlar etrafa saçılır. O zaman kara deliğin genişleme olasılıklarını düşünmek bile bir kâbus!
Rejimin parametreleri
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, October 13, 2015
Çöküyor, çöküş giderek hızlanıyor
Küreselleşmeyle oluşan ekonomik “düzen” (kriz yönetme modeli) 2007 mali krizinde sürdürülebilirliğini kaybetti. Bu küresel düzen “uzun durgunluk” içinde çökmeye başladı. Hafta sonu Lima’da yapılan IMF-Dünya Bankası toplantısının
öncesinde ve sonrasında yoğunlaşan tartışmalar, yorumlar, toplantıda
dile getirilen analizler, çöküşün giderek hızlandığını, daha da vahim
olanı, gidişi durduracak olası önlemlerin gündeme gelemediğini, daha
doğrusu ekonomileri tutsak almış mali sermayenin engeline takıldığını
gösteriyordu.
Krizin III. aşaması
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Krizin III. aşaması
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, October 12, 2015
Kan revan içinde sürüklenirken...
Suriye-İran-Irak, Sünni-Şii ekseni üzerinde Rusya, NATO karşılıklı gerginliği tırmandırıyor, birbirlerini deniyorlar. İşin kötüsü her ikisinin de başka bir seçenekleri yokmuş, bir “Tükidides tuzağı” (“İlginç Zamanlar İki Tuzak”, Cumhuriyet,01/10/2015) oluşmuş gibi görünüyor. AKP Türkiyesi ise şimdi bu “tuzağın” tam ortasında.
Atina olalım derken...
AKP liderliği Suriye’de olup bitenleri bir türlü kavrayamamıştı, şimdi artık pusulasını da kaybetti. “Rusya’nın Suriye ile sınırı yok ki”, “enerjiyi başka yerden alırız” vb., gibi gariplikler aslında bir fiyaskonun parçası. Bu fiyasko yüzünden AKP Türkiyesi geldi bir başkasının “Tükidides tuzağına” düştü; seçimlerin ardından başlayan çatışmalar, Suruç, sonra Ankara Barış Mitingi katliamı; artık kan revan içinde sürükleniyor...
AKP liderliği Suriye’de olup bitenleri bir türlü kavrayamamıştı, şimdi artık pusulasını da kaybetti. “Rusya’nın Suriye ile sınırı yok ki”, “enerjiyi başka yerden alırız” vb., gibi gariplikler aslında bir fiyaskonun parçası. Bu fiyasko yüzünden AKP Türkiyesi geldi bir başkasının “Tükidides tuzağına” düştü; seçimlerin ardından başlayan çatışmalar, Suruç, sonra Ankara Barış Mitingi katliamı; artık kan revan içinde sürükleniyor...
Thursday, October 08, 2015
Küreselleşmeden sonra...
Bu hafta pazartesi ve salı yazılarımda tartıştığım,
dünya ticaretinde yavaşlama, sermaye hareketleri ve ucuz emek rezervi
konularını tamamlayacağını düşündüğüm bazı gelişmelere değineceğim.
“Küreselleşme” 1990’larda çok canlı bir tartışma konusuydu. Asya krizinden (1997) sonra giderek gündemden düşmeye başladı. Bu konu, mali kriz (2007) ile birlikte yeniden yoğunlaşarak gündeme geliyor: Bu kez cevap aranan şey, küreselleşmenin getirdikleri değil, küreselleşmenin geleceği ve sonrası. Genelde oluşmaya başlayan kanı da, küreselleşmenin artık en iyimser yaklaşımla durduğu, daha kaygı verici bir yaklaşımla gerilemeye başladığı yolunda.
Sürecin bileşenlerine bakınca...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
“Küreselleşme” 1990’larda çok canlı bir tartışma konusuydu. Asya krizinden (1997) sonra giderek gündemden düşmeye başladı. Bu konu, mali kriz (2007) ile birlikte yeniden yoğunlaşarak gündeme geliyor: Bu kez cevap aranan şey, küreselleşmenin getirdikleri değil, küreselleşmenin geleceği ve sonrası. Genelde oluşmaya başlayan kanı da, küreselleşmenin artık en iyimser yaklaşımla durduğu, daha kaygı verici bir yaklaşımla gerilemeye başladığı yolunda.
Sürecin bileşenlerine bakınca...
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tuesday, October 06, 2015
Muhafazakâr yorumcular da bazen ilginç yazılar üretebiliyorlar. Ancak bu yazarların ideolojik, kültürel eğilimini, yaşadıkları “habitus”u da dikkate almak gerekiyor gerçekten yararlanabilmek için. Bu yazarlardan biri de The Daily Telegraph’tan Ambrose Evans-Pritchard (AEP); 23 Eylül’de yayımlanan yazısında, 30 yıldır egemen olan küresel emek gücü bolluğu ve düşük ücretler döneminin sonuna gelindiğini, Piketty’nin iddialarının aksine, ücretlerin yükseleceğini, gelir dağılımının düzeleceğini, “bir Marksist dogmanın daha” yıkılacağını savunuyordu.
Piketty bile kendini Marksist olarak görmüyor. Onun üzerinden Marx’a saldırmak kasıtlı bir saptırma. AEP’nin asıl hedefi, Marx’ın dünya ekonomisi üzerinde yeniden dolaşmaya başlayan
hayaleti.
İkincisi emek kıtlığı ile ücretler arasında basit bir arz talep dengesinden çok daha karmaşık bir ilişki var. Arz daraldı diye işveren ücretleri kendiliğinden artırmıyor. Bu ilişki, bir taraftan sermayenin gerçekleştirmeyi beklediği, piyasada kalabilmesi için gerçekleştirmesi gereken kâr oranlarını, diğer taraftan işçi sınıfının örgütsel düzeyini içeriyor. Sınıf mücadelesinin ücret pazarlıkları üzerinden sertleşme olasılığı da bu noktada artıyor.
Ucuz emek havuzu kuruyor...
Yazınun devamını okumak için tıklayınız
Piketty bile kendini Marksist olarak görmüyor. Onun üzerinden Marx’a saldırmak kasıtlı bir saptırma. AEP’nin asıl hedefi, Marx’ın dünya ekonomisi üzerinde yeniden dolaşmaya başlayan
hayaleti.
İkincisi emek kıtlığı ile ücretler arasında basit bir arz talep dengesinden çok daha karmaşık bir ilişki var. Arz daraldı diye işveren ücretleri kendiliğinden artırmıyor. Bu ilişki, bir taraftan sermayenin gerçekleştirmeyi beklediği, piyasada kalabilmesi için gerçekleştirmesi gereken kâr oranlarını, diğer taraftan işçi sınıfının örgütsel düzeyini içeriyor. Sınıf mücadelesinin ücret pazarlıkları üzerinden sertleşme olasılığı da bu noktada artıyor.
Ucuz emek havuzu kuruyor...
Yazınun devamını okumak için tıklayınız
Monday, October 05, 2015
Bir yılan hikâyesi…
Yedi yıldır, devam eden krizden ha çıktık ha çıkıyoruz söylemleri adeta bir yılan hikâyesine döndü.
Dünya ekonomisi bir türlü toparlanamıyor. ABD Merkez Bankası (Fed) bir türlü faizleri artıramıyor. Bir sürü iyi haber, iyimser beklentiden sonra her seferinde dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz, ama bir farkla: O noktaya döndüğümüzde, hem görüntünün hem de uzun dönemli olasılıkların daha da kötüleşmiş, beklentilerin daha da kötümserleşmiş olduğunu görüyoruz. Geçen hafta yine böyle bir durumdaydık.
Yeniden panik düzeyinde
Mali piyasalar, beklentilere ilişkin önemli bir sinyal oluştururlar. Geçen hafta borsalar son dört yılın en kötü üç ayını tamamlıyorlardı. Credit Suisse’in o günlerde yayımlanan “Küresel risk alma arzusu (iştahı)” başlıklı raporundaki indeks, 2012’den bu yana piyasaların ilk kez yeniden panik düzeyine geri döndüklerini gösteriyordu (The Market Watch 02/10/15).
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Dünya ekonomisi bir türlü toparlanamıyor. ABD Merkez Bankası (Fed) bir türlü faizleri artıramıyor. Bir sürü iyi haber, iyimser beklentiden sonra her seferinde dönüp dolaşıp aynı noktaya geliyoruz, ama bir farkla: O noktaya döndüğümüzde, hem görüntünün hem de uzun dönemli olasılıkların daha da kötüleşmiş, beklentilerin daha da kötümserleşmiş olduğunu görüyoruz. Geçen hafta yine böyle bir durumdaydık.
Yeniden panik düzeyinde
Mali piyasalar, beklentilere ilişkin önemli bir sinyal oluştururlar. Geçen hafta borsalar son dört yılın en kötü üç ayını tamamlıyorlardı. Credit Suisse’in o günlerde yayımlanan “Küresel risk alma arzusu (iştahı)” başlıklı raporundaki indeks, 2012’den bu yana piyasaların ilk kez yeniden panik düzeyine geri döndüklerini gösteriyordu (The Market Watch 02/10/15).
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, October 01, 2015
‘İlginç zamanlar’, iki ‘tuzak’
Bir Çin bedduasındaki gibi “ilginç” zamanlarda
yaşıyoruz. Son örnek Suriye: Rusya girdi, Çin de geliyor. Dünyanın
düzeni, yönü belirsiz bir geçiş süreci yaşıyor. Kaygı verici olasılıklar
şekilleniyor gözlerimizin önünde. En kaygı verici olan da büyük güçler
arası çatışmalara ilişkin. Geçen günlerde gerçekleşen Birleşmiş
Milletler oturumlarından, Obama, Putin ve Xi görüşmelerinde gündeme gelen jeopolitik pazarlıklardan da yararlanarak bir büyük resim oluşturmayı denemek gerekiyor sanırım.
Üç ülke, üç ‘proje’
ABD, Çin ve Rusya’nın birbirinden farklı, çok iyi yönetilemezlerse büyük küresel çatışmalar yaratabilecek sorunları, projeleri var.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Üç ülke, üç ‘proje’
ABD, Çin ve Rusya’nın birbirinden farklı, çok iyi yönetilemezlerse büyük küresel çatışmalar yaratabilecek sorunları, projeleri var.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)