CHP değinmekten çok hoşlandığım bir konu değil, ama bu kez dayanamadım (Pazartesi yazımın devamı olarak da okuyabilirsiniz).
Kılıçdaroğlu’nun, “Din görevlilerinin sandıkların başında olması, seçim güvenliği için aslında çok önemli. Yani seçim güvenliğinin bir anlamda garantisi çünkü din adamları yalan söylemezler. Din adamları sahtekârlık yapmazlar. Din adamları herkese eşit davranırlar. Çünkü onlar kutsal bir dinin, bir inancın, bir anlamda söylemini, inancını dile getiren kişiler demektir” sözleri sağlam bir “düşünceye” değil, tam anlamıyla kanaatlere, üstelik yanlış kanaatlere dayanan talihsiz saptamalardır.
Birincisi bu saptamalar, AKP yükselirken mütedeyyin kitlenin AKP’ye yönelmesine yardım eden, “bunlar dindar, öyleyse dürüsttür” yanılsamasını yeniden üretiyor. CHP lideri, AKP’nin kurduğu kültürel alan hâkimiyetini sorgulamak bir yana, adeta o alana dahil olmaya çalışıyor.
CHP’nin, Sarıgül, Ekmeleddin beylerle
giriştiği deneyimler sırasında hep anımsatmaya çalışmıştık. Bir sosyal
demokrat, halkçı, hatta merkez partisi, iktidardaki bir muhafazakâr
partinin oy tabanını, onlar partilerine, liderlerine yönelik bir güven
krizine düşerek yeni seçenekler aramaya başlamadan, onların düşünce dünyasına yakınlaşarak kazanamaz. Aksine her adımda kendi doğal tabanında kuşku yaratır.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, September 29, 2015
Monday, September 28, 2015
Liberal demokrasiden sosyal demokrasiye yeniden...
Liberal demokrasiye karşı beş yıldır sağdan ve
soldan yükselen itirazlar, kitlelerin politika sahnesine geri dönmeye
başlaması, Türkiye yeni bir seçime hazırlanırken, bana Mark Twain’in “tarih kendini tekrarlamaz, ama kafiyeli konuşur” sözünü anımsattı.
Liberalizm ve sosyal demokrasi
Kapitalist sınıfın yükseliş döneminde, liberalizm, demokrasi (cumhuriyet) düşüncesi de yükseliyor, tarihsel haklar, özgürlükler mücadelesinin en önemli talebi (aracı) oluyordu.
Kapitalist üretim tarzı egemenliğini kurar, kapitalist sınıf egemen sınıf konumuna yerleşirken haklar, özgürlükler alanında da önemli kazanımlar elde ediyordu. Ne ki bir süre sonra, özgürlüklerin, kapitalist sınıf için üretim, yatırım, ticaret serbestisi (liberty) ile, işçinin özgürlüğünün de işgücünü satma serbestisinin ufkuyla sınırlı kaldığı ortaya çıktı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Liberalizm ve sosyal demokrasi
Kapitalist sınıfın yükseliş döneminde, liberalizm, demokrasi (cumhuriyet) düşüncesi de yükseliyor, tarihsel haklar, özgürlükler mücadelesinin en önemli talebi (aracı) oluyordu.
Kapitalist üretim tarzı egemenliğini kurar, kapitalist sınıf egemen sınıf konumuna yerleşirken haklar, özgürlükler alanında da önemli kazanımlar elde ediyordu. Ne ki bir süre sonra, özgürlüklerin, kapitalist sınıf için üretim, yatırım, ticaret serbestisi (liberty) ile, işçinin özgürlüğünün de işgücünü satma serbestisinin ufkuyla sınırlı kaldığı ortaya çıktı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, September 24, 2015
Rusya ile ‘yeni’ Ortadoğu
Ortadoğu’da dengeler yeniden değişiyor. “Stratejik Derinlik”, “Osmanlı restorasyonu” hayalleri kuranlar silikleşirken Rusya’nın varlığı dengelerin merkezine doğru yoğunlaşıyor.
Yeni güçler matrisi ve yalnızlaşma
Daha bir yıl öncesine kadar, Suriye’ye bakınca iki rakip eksenin varlığı kolaylıkla görülebiliyordu: ABD-Türkiye-Körfez ülkeleri ve Rusya-Suriye-İran (ve Hizbullah). Rivayete göre de Ukrayna iç savaşından sonra Rusya giderek yalnızlaşıyordu... AKP Türkiye’si ise tarihin akışının doğru yanındaydı.
Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki “terörizme karşı, AKP’yi tek başına iktidar yapın” temalı mitingde yaptı konuşmada, herkesin “bize”, tarihi yürüyüşümüze karşı olduğundan yakınması, şimdi, aslında AKP Türkiye’sinin yalnızlaşmış olduğunu düşündürüyor.
Buna karşılık, bir yılda, Rusya ile Mısır,Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, arasında hızlanan diplomatik trafik, Mısır, Rusya ve Çin’in ilk kez birlikte düzenlediklerini deniztatbikatı, pazartesi günü İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Moskova ziyareti, Rusya’nın yalnızlaşmak bir yana, Ortadoğu’da bir çekim merkezi olmaya başladığını düşündürüyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Yeni güçler matrisi ve yalnızlaşma
Daha bir yıl öncesine kadar, Suriye’ye bakınca iki rakip eksenin varlığı kolaylıkla görülebiliyordu: ABD-Türkiye-Körfez ülkeleri ve Rusya-Suriye-İran (ve Hizbullah). Rivayete göre de Ukrayna iç savaşından sonra Rusya giderek yalnızlaşıyordu... AKP Türkiye’si ise tarihin akışının doğru yanındaydı.
Cumhurbaşkanı’nın İstanbul’daki “terörizme karşı, AKP’yi tek başına iktidar yapın” temalı mitingde yaptı konuşmada, herkesin “bize”, tarihi yürüyüşümüze karşı olduğundan yakınması, şimdi, aslında AKP Türkiye’sinin yalnızlaşmış olduğunu düşündürüyor.
Buna karşılık, bir yılda, Rusya ile Mısır,Ürdün, Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, arasında hızlanan diplomatik trafik, Mısır, Rusya ve Çin’in ilk kez birlikte düzenlediklerini deniztatbikatı, pazartesi günü İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Moskova ziyareti, Rusya’nın yalnızlaşmak bir yana, Ortadoğu’da bir çekim merkezi olmaya başladığını düşündürüyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, September 22, 2015
Bir semptom olarak Jeremy Corbyn
İngiliz İşçi Partisi’ni sarsan Corbyn depremini değerlendiren yazımı, “Syriza deneyimini de düşünerek, fazla hayale kapılmamak, Corbyn’le birlikte gelecek olan olanaklardan yararlanmaya çalışmak gerekiyor. Süreç devam ediyor...” saptamasıyla bitirmiştim.
‘Çorak ülke’de hep birlikte
Gerçekten de, başımızı tüketim hummasından, televizyonlarda boy gösteren gevezelerden, liberal, dinci, ırkçı fantezilerden kaldırıp da etrafımıza baktığımızda, uygarlık adına ne görüyoruz? Savaşlar, sığınmacılar, denizlerde ölen bebeler; bir ekonomik modelin sonu gelmez krizi, “yüzde 1”in, krizi daha da derinleştirme, gezegeni daha da çoraklaştırma pahasına kasalarını doldurma yarışı: Molozlar, yıkıntılar, kurumuş ağaçlar, kuyruğunu yiyerek yaşamaya çalışan bir yılan...
Bu “çorak ülke”de, bu uygarlık enkazında neoliberalparlamentarizm, durumun çelişkilerini ancak bir yere kadar, bir süre için baskı altında tutabiliyor. Sonra hiç beklenmedik bir anda bir “yarık” açılıyor, zayıf da olsa direnmeye devam eden, “başka bir dünya” özlemi, özgürlük güçleri aniden öne çıkıyor, resmin tümünü kaplamaya başlıyor. Hiç olmazsa bir süre için...
Tahrir, Gezi, Syriza böyle şeylerdi, Corbyn’in seçilmesi de böyle bir şey: “Çorak ülke”de, molozlar arasında bir filiz ...
(...)
Yaznın devamını okumak için tıklayınız
‘Çorak ülke’de hep birlikte
Gerçekten de, başımızı tüketim hummasından, televizyonlarda boy gösteren gevezelerden, liberal, dinci, ırkçı fantezilerden kaldırıp da etrafımıza baktığımızda, uygarlık adına ne görüyoruz? Savaşlar, sığınmacılar, denizlerde ölen bebeler; bir ekonomik modelin sonu gelmez krizi, “yüzde 1”in, krizi daha da derinleştirme, gezegeni daha da çoraklaştırma pahasına kasalarını doldurma yarışı: Molozlar, yıkıntılar, kurumuş ağaçlar, kuyruğunu yiyerek yaşamaya çalışan bir yılan...
Bu “çorak ülke”de, bu uygarlık enkazında neoliberalparlamentarizm, durumun çelişkilerini ancak bir yere kadar, bir süre için baskı altında tutabiliyor. Sonra hiç beklenmedik bir anda bir “yarık” açılıyor, zayıf da olsa direnmeye devam eden, “başka bir dünya” özlemi, özgürlük güçleri aniden öne çıkıyor, resmin tümünü kaplamaya başlıyor. Hiç olmazsa bir süre için...
Tahrir, Gezi, Syriza böyle şeylerdi, Corbyn’in seçilmesi de böyle bir şey: “Çorak ülke”de, molozlar arasında bir filiz ...
(...)
Yaznın devamını okumak için tıklayınız
Monday, September 21, 2015
Rusya’nın Suriye hamlesi
Ortadoğu “satranç tahtası”nda, Rusya’nın son hamlesinin zamanlaması “mükemmel”; kimi analistlere göre, ABD hazırlıksız yakalandı (Foreign Affaires, 16.09.2015)
Dört yıldır süren savaş Suriye halkını perişan etti. Esad rejimi zayıflama, ordusu yorulma işaretleri veriyor. Rejim Lübnan, Irak, Afganistan’dan gelen, İran destekli Şii milislere daha çok dayanmak zorunda kalıyor.
Rusya, büyük güçler rekabeti açısından büyük öneme sahip Ortadoğu’da etkisini artırmak, sıcak denizlerdeki tek askeri üssü, Tartus Limanı’nı, Latakya’daki varlığını korumak istiyor. Öyleyse, Rusya açısından Suriye rejiminin ayakta kalması, eğer kalamayacaksa, rejim yıkılırken, Rusya’nın kendi çıkarlarını koruyacak bir konuma gelmesi gerekiyor.
‘Koşullar mükemmel’
Geçen aylarda, Rusya’nın bölgeye daha derinlemesine girmesine uygun bir ortam, “Kaos var, koşullar mükemmel” deyimini anımsatacak biçimde oluştu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Dört yıldır süren savaş Suriye halkını perişan etti. Esad rejimi zayıflama, ordusu yorulma işaretleri veriyor. Rejim Lübnan, Irak, Afganistan’dan gelen, İran destekli Şii milislere daha çok dayanmak zorunda kalıyor.
Rusya, büyük güçler rekabeti açısından büyük öneme sahip Ortadoğu’da etkisini artırmak, sıcak denizlerdeki tek askeri üssü, Tartus Limanı’nı, Latakya’daki varlığını korumak istiyor. Öyleyse, Rusya açısından Suriye rejiminin ayakta kalması, eğer kalamayacaksa, rejim yıkılırken, Rusya’nın kendi çıkarlarını koruyacak bir konuma gelmesi gerekiyor.
‘Koşullar mükemmel’
Geçen aylarda, Rusya’nın bölgeye daha derinlemesine girmesine uygun bir ortam, “Kaos var, koşullar mükemmel” deyimini anımsatacak biçimde oluştu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, September 17, 2015
AKP rejimi üzerine iki saptama, iki not
Geçen günlerde karşılaştığım iki saptama, AKP
rejiminin özellikleri üzerinde, bazı yanıltıcı varsayımlardan kurtularak
daha sağlıklı düşünmeye yardımcı olacak nitelikteydi.
Can Dündar, Hamburg’da “Türkiye’de basın özgürlüğü” konulu bir toplantıda konuşurken “12 Eylül döneminde de, söylediğim gibi gazetecilik yaptım. O zaman gazeteler toplatıldı, o zaman da gazeteciler tutuklandı. Ama ben bu çapta bir baskıyı 12 Eylül’de bile hissetmedim” demiş.
(...)
Metropoll Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar, son araştırmalarının sonuçlarını Tarafsız Bölge programında anlatırken yukarda değindiklerimle yakından ilişkili bir noktaya işaret etti.
Metropoll’ün araştırmaları, AKP’nin, yıllar boyunca değişmeden kalabilen bir çekirdek seçmen kitlesi olduğunu gösteriyormuş. Diğer siyasi partiler, bu kitleye ulaşamıyor, diyalog kuramıyor, tercihine nüfuz edemiyor, dolayısıyla bu kitleyi etkileyemiyorlarmış
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklyınız
Can Dündar, Hamburg’da “Türkiye’de basın özgürlüğü” konulu bir toplantıda konuşurken “12 Eylül döneminde de, söylediğim gibi gazetecilik yaptım. O zaman gazeteler toplatıldı, o zaman da gazeteciler tutuklandı. Ama ben bu çapta bir baskıyı 12 Eylül’de bile hissetmedim” demiş.
(...)
Metropoll Araştırma Şirketi Başkanı Özer Sencar, son araştırmalarının sonuçlarını Tarafsız Bölge programında anlatırken yukarda değindiklerimle yakından ilişkili bir noktaya işaret etti.
Metropoll’ün araştırmaları, AKP’nin, yıllar boyunca değişmeden kalabilen bir çekirdek seçmen kitlesi olduğunu gösteriyormuş. Diğer siyasi partiler, bu kitleye ulaşamıyor, diyalog kuramıyor, tercihine nüfuz edemiyor, dolayısıyla bu kitleyi etkileyemiyorlarmış
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklyınız
Tuesday, September 15, 2015
Kriz ama herkes için değil
Büyük ve acil bir göçmensığınmacı krizi
Avrupa’nın üzerine çöktü, iç çelişkilerini daha da ağırlaştırdı. Bu
saptama genel olarak doğru, ama herkes için değil. Bu farklılaşmayı
görebilmek için, Yunanistan krizi sırasında, kurtarma paketlerine, Yunan
halkının sıkıntılarına hiç acımadan direnen Alman Maliye Bakanı Shauble’nin “Kısa dönemde, göçmenlerin getireceği mali yük kaldırılabilir. Uzun dönemdeyse kamu maliyesi ve emekli maaşları fonları açısından büyük kazanımlar bekliyoruz” sözleri üzerinde düşünmeye başlamak yeter...
Önce tarihsel zemin...
Almanya’nın göçmenlere, sığınmacılara “kucak açması”, Nazi geçmişi, daha sonra Kosova savaşında gelenlere direnci düşününce ilk anda şaşırtıcı gibi görünebilir. Ancak tarihe dikkatle bakınca, Financial Times’da Guntram Wolf’un işaret ettiği gibi Almanya’nın oluşumunda, 17. yüzyılda Fransa’dan kaçarak Brandenburg’a sığınan, diğer bölgelere yayılarak sonunda nüfusun yüzde birine ulaşan Protestan Hugonot göçmenlerin, sanat, teknoloji, bilim alanındaki katkılarının büyük rol oynadığı görülebilir.
Almanya’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra kalkınmasında, 1960’larda çoğu Türkiye’den giden göçmenlerin rolü tartışılmaz. Sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, bulundukları ülkeleri terk ederek dönen 12 milyon Almanı, birleşmenin eklediği yeni işgücünü ve vasıflı uzmanları da düşünmek gerekir. Özetle, 2012 yılında dünyada ABD’den sonra ikinci büyük göç ve sığınmacı dalgasının adresi olan Almanya, aslında bir göçmenler ülkesi.
Yazının tamamını okaumak için tıklayınız
Önce tarihsel zemin...
Almanya’nın göçmenlere, sığınmacılara “kucak açması”, Nazi geçmişi, daha sonra Kosova savaşında gelenlere direnci düşününce ilk anda şaşırtıcı gibi görünebilir. Ancak tarihe dikkatle bakınca, Financial Times’da Guntram Wolf’un işaret ettiği gibi Almanya’nın oluşumunda, 17. yüzyılda Fransa’dan kaçarak Brandenburg’a sığınan, diğer bölgelere yayılarak sonunda nüfusun yüzde birine ulaşan Protestan Hugonot göçmenlerin, sanat, teknoloji, bilim alanındaki katkılarının büyük rol oynadığı görülebilir.
Almanya’nın II. Dünya Savaşı’ndan sonra kalkınmasında, 1960’larda çoğu Türkiye’den giden göçmenlerin rolü tartışılmaz. Sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, bulundukları ülkeleri terk ederek dönen 12 milyon Almanı, birleşmenin eklediği yeni işgücünü ve vasıflı uzmanları da düşünmek gerekir. Özetle, 2012 yılında dünyada ABD’den sonra ikinci büyük göç ve sığınmacı dalgasının adresi olan Almanya, aslında bir göçmenler ülkesi.
Yazının tamamını okaumak için tıklayınız
Monday, September 14, 2015
Nihayet iyi bir haber
Medya Jeremy Corbyn için “aşırı solcu” diyordu. Margaret Thatcher’in “en büyük başarım” dediği Tony Blair’e göre, Corbyn taraftarları “Alis’in harikalar diyarında yaşıyordu”, “Kalbi Corbyn’den yana olanların kalp nakli yaptırması gerekiyordu”. Partinin Blair’ci sözde, “reformcu” kanadına göre, Corbyn partiyi bölecek hatta yıkacaktı.
Bu karalamalar işe yaramadı. Corbyn, 450.000 parti üyesinin katıldığı seçimlerde, ilk turda oyların yüzde 60’ını alarak başkan seçildi. Böylece Muhafazakâr Parti’nin maliye bakanı Osborn’un ifadesiyle “bir kuşağın emekleri 12 ayda yok oldu”. Peki, aslında ne oldu?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Bu karalamalar işe yaramadı. Corbyn, 450.000 parti üyesinin katıldığı seçimlerde, ilk turda oyların yüzde 60’ını alarak başkan seçildi. Böylece Muhafazakâr Parti’nin maliye bakanı Osborn’un ifadesiyle “bir kuşağın emekleri 12 ayda yok oldu”. Peki, aslında ne oldu?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Thursday, September 10, 2015
Barış sürecinden ‘kötü sonsuz’a
“HDP neyi başardı” başlıklı yazımda (27/08), “Burada (HDP’nin geldiği noktada) Kürt siyasal hareketi açısından bir değişim, bir sentez ve ‘sıçrama’ (‘aufhebung’) söz konusudur. Bu gerçekleşmediği takdirde, bir ‘kötü sonsuz’, değişmeden devinmeye devam ederek ‘canavarlaşma’ olasılığı gündeme gelecektir.”
Burada “canavarlaşma” kavramı, aşırı biçimler alarak başlangıçta sahip olduğu temel niteliklerinden, varlık nedeninden uzaklaşarak başka bir şeye dönüşme anlamında kullanılıyordu. Pazartesi günü Dağlıca’da, salı günü Iğdır’da yaşananlar, Hürriyet gazetesine, HDP binalarına ve Kürt işçilerine, dükkânlarına, Doğu’ya giden otobüslere yönelik saldırılar, bir eşiğin aşılarak artık türlü canavarlaşmalara tanık olacağımız bir “kötü sonsuz”a girildiğini gösteriyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Burada “canavarlaşma” kavramı, aşırı biçimler alarak başlangıçta sahip olduğu temel niteliklerinden, varlık nedeninden uzaklaşarak başka bir şeye dönüşme anlamında kullanılıyordu. Pazartesi günü Dağlıca’da, salı günü Iğdır’da yaşananlar, Hürriyet gazetesine, HDP binalarına ve Kürt işçilerine, dükkânlarına, Doğu’ya giden otobüslere yönelik saldırılar, bir eşiğin aşılarak artık türlü canavarlaşmalara tanık olacağımız bir “kötü sonsuz”a girildiğini gösteriyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, September 08, 2015
Ya o fotoğraf olmasaydı?
Küçük Aylan’ın fotoğrafı, dünya
medyalarında, izleyenlerin yüreklerinde fırtınalar yarattı. Calais’te
kamplarda yaşananlar, denizde boğulanlar, frigorifik kamyonun içinde
açlıktan, susuzluktan, havasızlıktan yavaş yavaş ölenler... Zaten içimiz
katılmıştı, aniden bir duygu dalgası yükseliverdi...
Denizden gelmeye çalışırken yollarda ölenlere yönelik “Kurtarma gemisi değil, savaş gemisi gönderelim”, “İstila ediliyoruz”, “Karafatmalar” gibi başlıklar, yorumlar aniden “İnsan trajedisi”, “Vicdanımızı canlandırdı”, “Bir şeyler yapmak lazım” diyenlerle yer değiştirdi. Aylan’ın fotoğrafı “Göçmen krizini doğru biçimde ele almanın yolunu gösteriyor...”, birileri “Aylan’dan önce: Aylan’dan sonra” diyordu...
Peki, ya Aylan’ın fotoğrafı olmasaydı? (...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Denizden gelmeye çalışırken yollarda ölenlere yönelik “Kurtarma gemisi değil, savaş gemisi gönderelim”, “İstila ediliyoruz”, “Karafatmalar” gibi başlıklar, yorumlar aniden “İnsan trajedisi”, “Vicdanımızı canlandırdı”, “Bir şeyler yapmak lazım” diyenlerle yer değiştirdi. Aylan’ın fotoğrafı “Göçmen krizini doğru biçimde ele almanın yolunu gösteriyor...”, birileri “Aylan’dan önce: Aylan’dan sonra” diyordu...
Peki, ya Aylan’ın fotoğrafı olmasaydı? (...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, September 07, 2015
‘Gelecek büyük çatışma’
Geçen hafta, Çin Halk Cumhuriyeti’nin “Zafer günü” kutlamalarını medyada izlerken, aklıma 2008’de yayımlananThe Next Great Clash (Micaheil
L. Levine, 2008) başlıklı çalışma geldi. Levin, Çin ile ABD arasında
bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu anlatıyordu. İtiraf etmeliyim, o
zaman ikna olmamıştım. “Zafer Günü” gösterilerinde sergilenenleri izledikten sonra, artık o kadar emin değilim!
Maddi zemin
Bu “büyük çatışma” üzerinde düşünmeden önce, bu olasılığı yaratan maddi zemine kısaca bakalım.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Maddi zemin
Bu “büyük çatışma” üzerinde düşünmeden önce, bu olasılığı yaratan maddi zemine kısaca bakalım.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, September 03, 2015
‘Katı olan her şey…’ 60 milyon can
Katı olan her şey eriyor” dağılıyor. Bir
farkla ki bu kez, yeni bir toplumsal güç, kapitalist sınıf, eskiyi
parçalayarak, yıkarak yerine, yeniyi kendine göre, kendi ekonomik
modelini, değerlerini, düşüncelerini, sanatını, bilimini geliştirerek
inşa etmiyor. Yalnızca var olan dağılıyor; kapitalist sınıfın kurduğu
dünya çürüyor, çürüdükçe, canavarlaşıyor.
Sonuç, ekonomik kriz, gıda-su güvenliği sorunları, iklim krizi, savaşlar, terörizm pornografisi, köle pazarları, nihilizm, ırkçılık… Ve yüz binlerce ceset, 60+ milyon yarısı çocuk yersiz yurtsuz göçmen ve sığınmacı. Ve Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Konseyi’ne (UNHCR) göre bu sayıya günde ortalama 40.000 kişi daha eklenmeye devam ediyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Sonuç, ekonomik kriz, gıda-su güvenliği sorunları, iklim krizi, savaşlar, terörizm pornografisi, köle pazarları, nihilizm, ırkçılık… Ve yüz binlerce ceset, 60+ milyon yarısı çocuk yersiz yurtsuz göçmen ve sığınmacı. Ve Birleşmiş Milletler Sığınmacılar Yüksek Konseyi’ne (UNHCR) göre bu sayıya günde ortalama 40.000 kişi daha eklenmeye devam ediyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, September 01, 2015
Ekonomilerde Çin kaynaklı riskler
Mali piyasalarda yaşanan sarsıntının kaynağı salt
Çin borsasındaki sert dalgalanmalar değil. Çin kapitalizminin dünya
ekonomisiyle, dış ticaret ve sermaye ihracı üzerinden güçlü, yaygın
bağları var. Bu nedenle Çin kapitalizminin krizi, dünya ekonomisinde
ekonomik, siyasi riskleri artırıyor.
Çin kapitalizminin küresel bağları
Geride kalan on yılda ekonomisi ortalama yüzde 10 büyürken, Çin kapitalizminin dış ticaret ve sermaye ihracı alanlarında dünya ekonomisiyle entegrasyonu, çok ileri bir düzeye ulaştı. Örneğin Heritage Foundation’un bir araştırmasına göre, Çin dış yatırımları, 2015 itibarıyla, Avrupa’da 121.6, Batı Asya’da 145.9, Doğu Asya’da 132.3 Kuzey Amerika’da 136, Güney Amerika’da, Sahra Altı Afrika’da 178, Arap dünyasına, 103, Avustralya’da 66 milyar dolara ulaşmış.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Çin kapitalizminin küresel bağları
Geride kalan on yılda ekonomisi ortalama yüzde 10 büyürken, Çin kapitalizminin dış ticaret ve sermaye ihracı alanlarında dünya ekonomisiyle entegrasyonu, çok ileri bir düzeye ulaştı. Örneğin Heritage Foundation’un bir araştırmasına göre, Çin dış yatırımları, 2015 itibarıyla, Avrupa’da 121.6, Batı Asya’da 145.9, Doğu Asya’da 132.3 Kuzey Amerika’da 136, Güney Amerika’da, Sahra Altı Afrika’da 178, Arap dünyasına, 103, Avustralya’da 66 milyar dolara ulaşmış.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)