Mali krizden bu yana sürüngen bir büyüme hızına
hapsolmuş dünya ekonomisinde, emek verimliliğinde, girişim dinamiğinde,
ticaret hacminde görülen gerilemelere, sanayi sektöründe envanter
artışlarına ilişkin verileri aktardım (28/07), çarşamba günü Financial Times ticaretin
yanı sıra yatırımların da yavaşladığına dikkat çekiyordu. Bu veriler
uluslararası rekabetin yoğunlaşacağını düşündürüyor.
(...)
Klasik emperyalizm
“Jeo-ekonomi” kavramının (Luttwak, National Interest, 1990) bu yıl Davos zirvesinde bir raporun başlığında ilk kez ortaya çıkışını bu gelişmelere bağlayabiliriz.
Jeo-ekonomi, büyük
güçlerin, dünyada belli coğrafyalar üzerinden siyasi egemenlik kurma
politikaları bağlamında kullanılan klasik jeopolitik kavramından “farklı” olarak coğrafyalarda ekonomik etkinlik kurmaya ilişkin devlet politikalarına gönderme yapar.
Davos raporu da kavramın içini, büyük devletlerin güçlerini ekonomik araçlarla, büyük şirketler aracılığıyla yansıtması anlamında “ekonomik savaş”; çok-kutuplu dünyada bölgeler arası rekabet; devlet kapitalizmi;
kaynaklar için değil pazarlar için devletler arası rekabet; küresel
düzenin dağılmaya başlamasıyla bölgesel hegemonyaların yükselmesi;
Çin’in altyapı yatırımlarına dayalı ittifakları; petrol fiyatlarındaki
gerilemeler gibi alt başlıklarla dolduruyordu.
Bunlar bizi adeta Lenin’in
emperyalizm broşüründeki 5 maddeli ünlü tanıma götürüyor. Kısacası
jeo-ekonomi, klasik emperyalizmin öne çıkmaya başladığını kibarca vurgulayan bir kavram. Ancak bu kez, küresel iklim krizi gibi son derece önemli ama hak ettiği ilgiyi görmeyen bir hızlandırıcı da var.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 30, 2015
Tuesday, July 28, 2015
Büyük resim - I
AKP liderliği ölümden korkup, Andreas Lubitz olmaya karar vermiş görünüyor. Lubitz uçağı dağa çarptırmıştı. AKP de “barış sürecini”, İŞİD bahanesiyle, “tüm muhalefeti temizler, sonra seçime giderim” fantezisine çarptırdı. Gelişmeleri kaygıyla izlerken, “büyük resme”, kapitalizmin krizine ilişkin gelişmelere de arada sırada göz atmakta yarar var. Pazar günü Pelin Ünker “Kusursuz Fırtına” yazısıyla
Türkiye ekonomisine bakmıştı. Ben şimdi açıyı biraz daha genişleterek,
dünya ekonomisine ilişkin yeni açıklanan kimi ilginç verilere
değineceğim.
‘Verimlilik sorunu’
Washington Post’tan R. Samuelson “Verimlilik esrarengiz biçimde düşüyor” başlığıyla son OECD raporuna dikkat çekti
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
‘Verimlilik sorunu’
Washington Post’tan R. Samuelson “Verimlilik esrarengiz biçimde düşüyor” başlığıyla son OECD raporuna dikkat çekti
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, July 27, 2015
Gezi’den Suruç’a Ya sonra?
Bir süredir, Türkiye siyasetinde bir “Siyah Kuğu”
(düşük olasılıklı, yüksek etkili) olayının gerçekleşme riski artıyordu.
Bölgedeki tüm politikaları çökmüş bir AKP liderliği, AKP Türkiyesi’ni kaosa doğru sürüklüyordu. Suruç katliamı bir “Siyah Kuğu” olayı idiyse, onu izleyen gelişmeler de “kaos” ortamına girdiğimiz gösteriyor.
Kaosun nereye kadar ilerleyeceği henüz belli değil, ama bence bir şey kesin: Yaşananlar AKP hükümetinin 12 yıllık restorasyon projesiyle uyumlu.
Yazının devamını okaumak için tıklayınız
Kaosun nereye kadar ilerleyeceği henüz belli değil, ama bence bir şey kesin: Yaşananlar AKP hükümetinin 12 yıllık restorasyon projesiyle uyumlu.
Yazının devamını okaumak için tıklayınız
Thursday, July 23, 2015
Stratejik derinlikten Suruç katliamına…
Başbakan’ın İstanbul’da yaptığı bir konuşmada “Osmanlı düzenini, adaletini getireceğiz… Çevremizdeki ateş çemberinin içinden barışla, istikrarla, kalkınmayla çıkacağız” sözlerinden üç gün sonra, Suruç’ta bombalı bir saldırı, katliam gerçekleşti. Buradaki acı ironiyi görmemek olanaksız.
(...)
İzlerken, “daha önce bu ülkeyi, jeopolitik farkındalığı bu kadar zayıf, kafasındaki dünya resmi realiteden bu kadar uzak bir başbakan, böyle bir siyasi kadro yönetti mi?” diye düşündüm. “Acaba hiç bu kadar çirkef, vicdansız bir yandaş medya olmuş muydu?”
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
(...)
İzlerken, “daha önce bu ülkeyi, jeopolitik farkındalığı bu kadar zayıf, kafasındaki dünya resmi realiteden bu kadar uzak bir başbakan, böyle bir siyasi kadro yönetti mi?” diye düşündüm. “Acaba hiç bu kadar çirkef, vicdansız bir yandaş medya olmuş muydu?”
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tuesday, July 21, 2015
Normalin arkasındaki kriz
ABD’nin Chattanooge kentinde, spor otomobilinden açtığı ateşlerde dört deniz piyadesini ve bir polisi öldüren, Muhammet Yusuf Abdulaziz “normal” bir genç adamdı. Luftansa yolcu uçağını dağa çarptırarak intihar eden Andreas Lubitz gibi... Biri Müslüman, diğeri Hıristiyan iki genç adamın “normalliği” aslında zamanımızın kapitalist yaşam tarzının bireyinin krizini gizliyor...
‘Dünya denen hapishane’
Üç yıl önce elektrik mühendisliği diplomasını aldığında, Amerikan bayrağı önünde resim çektiren Muhammet de Andreas Lubitz gibi, “normal” bir yaşam sürdürüyordu. Genç bir insandı, bazen Mustang otomobilinde esrar içiyor, güreş kulübüne gidiyor, yarışmalara katılıyordu. Halen işsizdi, bekârdı. Arkadaşlarına göre şakacı biriydi, annesine göre uzun süredir depresyondaydı. Sonra birden, anavatanı Ürdün’ü ziyaret etmeye karar verdi.
Bu ziyaretlerde bir şeyler değişmeye, Muhammet, bloguna “Dünya denen hapishane” diye başlayan notlar koymaya, “kardeşlerim arzularınız sizi kandırmasın, yaşam acıdır ve kısadır, kendinizi Allah’a sunma şansı gelip geçiverir”, “sevdiklerinizin tatlı sözleri sizi yolunuzdan saptırmasın, onlar da bu dünyanın tutsaklarıdır” gibi öğütler vermeye başladı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
‘Dünya denen hapishane’
Üç yıl önce elektrik mühendisliği diplomasını aldığında, Amerikan bayrağı önünde resim çektiren Muhammet de Andreas Lubitz gibi, “normal” bir yaşam sürdürüyordu. Genç bir insandı, bazen Mustang otomobilinde esrar içiyor, güreş kulübüne gidiyor, yarışmalara katılıyordu. Halen işsizdi, bekârdı. Arkadaşlarına göre şakacı biriydi, annesine göre uzun süredir depresyondaydı. Sonra birden, anavatanı Ürdün’ü ziyaret etmeye karar verdi.
Bu ziyaretlerde bir şeyler değişmeye, Muhammet, bloguna “Dünya denen hapishane” diye başlayan notlar koymaya, “kardeşlerim arzularınız sizi kandırmasın, yaşam acıdır ve kısadır, kendinizi Allah’a sunma şansı gelip geçiverir”, “sevdiklerinizin tatlı sözleri sizi yolunuzdan saptırmasın, onlar da bu dünyanın tutsaklarıdır” gibi öğütler vermeye başladı.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, July 20, 2015
‘Aşil’in kalkanı’
Yunanistan’ı düşünürken aklıma, Homeros’un “İlyada destanındaki Aşil’in Kalkanı” bölümü geldi. Auden’in
aynı isimli şiirini de anımsadım. Kalkan tüm dünyayı, çelişkileriyle,
sorunlarıyla betimleyen kabartmalarla süslenmiş. İkincisi, destanda Kalkan, biri Hektor’un Aşil’in sevgilisi Prokletus’u
Aşil sanarak öldürmesini, diğeri de, Aşil’in çılgın bir öfkeyle vahşice
kan dökmesini anlatan iki bölüm arasında, Aşil’in savaşa geri
dönmesinden önceki durgunlukta karşımıza çıkıyor.
Auden’in şiiri (1952), umut ve düş kırıklığı ikilemini işliyor; önümüze, saldırmaya hazır orduların karşısında bekleşen aç, yoksul kitleleri; adaletsizliklerini kuru istatistiklere dayanarak haklı çıkaranları; “kızların iğfal edilmesi... iki çocuğun bir üçüncüsünü bıçaklaması”, “onlar için yalnızca bir önermedir” gibi gözlemleri koyuyor... Yunanistan’ın sunduğu resim de, “Aşil’in Kalkanı” gibi, umut-düş kırıklığı ikilemini, adeta dünyanın durumunu sergiliyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Auden’in şiiri (1952), umut ve düş kırıklığı ikilemini işliyor; önümüze, saldırmaya hazır orduların karşısında bekleşen aç, yoksul kitleleri; adaletsizliklerini kuru istatistiklere dayanarak haklı çıkaranları; “kızların iğfal edilmesi... iki çocuğun bir üçüncüsünü bıçaklaması”, “onlar için yalnızca bir önermedir” gibi gözlemleri koyuyor... Yunanistan’ın sunduğu resim de, “Aşil’in Kalkanı” gibi, umut-düş kırıklığı ikilemini, adeta dünyanın durumunu sergiliyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 16, 2015
Syriza üzerine soğukkanlı notlar...
Syriza 5 ay direndi sonunda, Almanya’nın, Troika’nın dayattığı koşulları kabul etmek zorunda kaldı. Syriza’ya en başından karşı çıkan kimi “daha sol” kesimler şimdi “büyük yenilgiden”, “ihanetten” söz ediyorlar. Syriza’yı desteklemiş, ondan büyük dönüşümlere imza atmasını beklemiş olanlarda da düş kırıklığı hâkim; büyük, hatta “tarihsel bir yenilgiden” söz ediyorlar. Ben farklı düşünüyorum.
Syriza’nın sınırlarını baştan saptamış, “ne kadar direnirse, ne koparırsa kâr” anlayışıyla desteklemiş, Syriza’yı iktidara getiren ortamda, “bir tarihsel blok oluşturma fırsatı yakalanabilir mi?” diye düşünmüş olanlar da var. Bu kesim için, süreç tamamlanmadı; beş aylık direnişin, pazarlıkların getirdiği dersler, kimi siyasi ideolojik kazanımlar da var. Bir “tarihsel blok” olasılığı ortadan kalkmış değil. Gelişmeler, ilk iki gruptakilerin karar vermekte acele ettiklerini düşündürüyor
Emperyalizmin Pirus zaferi
Uluslararası mali sermayenin adına, Almanya önderliğinde, Yunanistan’la pazarlık eden Troika (IMF, AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası) istediğini aldı ama, bu bir Pirus zaferi oldu. Yunanistan’a dayatılan koşulların, ağırlığı, Financial Times’da bir yorumcunun, “Yalnızca 50 bakireyi Berlin’e göndermediği kaldı” ifadesindeki gibi, ekonomi-finans çevrelerinde bile tepki çekti.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Syriza’nın sınırlarını baştan saptamış, “ne kadar direnirse, ne koparırsa kâr” anlayışıyla desteklemiş, Syriza’yı iktidara getiren ortamda, “bir tarihsel blok oluşturma fırsatı yakalanabilir mi?” diye düşünmüş olanlar da var. Bu kesim için, süreç tamamlanmadı; beş aylık direnişin, pazarlıkların getirdiği dersler, kimi siyasi ideolojik kazanımlar da var. Bir “tarihsel blok” olasılığı ortadan kalkmış değil. Gelişmeler, ilk iki gruptakilerin karar vermekte acele ettiklerini düşündürüyor
Emperyalizmin Pirus zaferi
Uluslararası mali sermayenin adına, Almanya önderliğinde, Yunanistan’la pazarlık eden Troika (IMF, AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası) istediğini aldı ama, bu bir Pirus zaferi oldu. Yunanistan’a dayatılan koşulların, ağırlığı, Financial Times’da bir yorumcunun, “Yalnızca 50 bakireyi Berlin’e göndermediği kaldı” ifadesindeki gibi, ekonomi-finans çevrelerinde bile tepki çekti.
yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, July 14, 2015
Çin’de balon patlayınca-II
Çin’de borsalardan 3.4 triyon dolar silinirse,
dünya ekonomisinin etkilenmemesi olanaksız; ama ne ölçüde bunu kestirmek
kolay değil.
Tüketici talebi
Kimi hesaplara göre, Çin borsalarında yapılan işlemlerin yüzde 80’i Çin vatandaşı bireyler tarafından gerçekleştiriliyor. Bu kesim Çin nüfusunun yüzde 14’ünü oluşturuyormuş. Bu kesimin borsadaki tırmanıştan elde ettikleri gelirlerin dünya ekonomisinde harcandığı alanlara bakınca, karşımıza, geçen yıl turizmde 165 milyar dolar küresel lüks tüketim hacminin yüzde 12’si, Fransa lüks tüketim mallarının yüzde 40’ı gibi veriler çıkıyor. Buna Kanada, ABD, Avustralya, İngiltere üniversitelerinde okuyan yaklaşık yarım milyon Çinli öğrenciyi, Çinli yatırımcıların gelişmiş ülkelerdeki gayrimenkule yatırdıkları servetleri ekleyince tüketici talebi açısından önemli bir büyüklük oluşuyor (Quartz, 08/07/2015).
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tüketici talebi
Kimi hesaplara göre, Çin borsalarında yapılan işlemlerin yüzde 80’i Çin vatandaşı bireyler tarafından gerçekleştiriliyor. Bu kesim Çin nüfusunun yüzde 14’ünü oluşturuyormuş. Bu kesimin borsadaki tırmanıştan elde ettikleri gelirlerin dünya ekonomisinde harcandığı alanlara bakınca, karşımıza, geçen yıl turizmde 165 milyar dolar küresel lüks tüketim hacminin yüzde 12’si, Fransa lüks tüketim mallarının yüzde 40’ı gibi veriler çıkıyor. Buna Kanada, ABD, Avustralya, İngiltere üniversitelerinde okuyan yaklaşık yarım milyon Çinli öğrenciyi, Çinli yatırımcıların gelişmiş ülkelerdeki gayrimenkule yatırdıkları servetleri ekleyince tüketici talebi açısından önemli bir büyüklük oluşuyor (Quartz, 08/07/2015).
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, July 13, 2015
Çin’de balon patlayınca - I
Dünya ekonomisinin geleceği açısından geçen
haftanın, hatta son bir yılın en önemli konusu, bence Yunanistan’da
değil Çin’de yaşanan gelişmelerdi.
Şangay Borsa Indeksi bir yılda yüzde 150 arttı. Bu yıl nisan ayında 2.500 düzeyindeydi, yön değiştirmeye başladığı 12 Haziran günü 5.166 düzeyine ulaşmış, diğer bir deyişle iki ayda yüzde 100 artmıştı. Şangay indeksi bu noktadan sonra yoğun devlet müdahalesine karşın hızla düşmeye başladı.
Dünya ekonomisinin en önemli motorlarından biri olan bir ülkede borsa iki buçuk haftada, yüzde 30 değer kaybeder, toplam 2.4 triyon dolardan fazla, Almanya ulusal hasılasının yarısına yakın bir değeri silerse, kaçınılmaz olarak bütün gözler o ülkeye dikilir. İlk dikkati çeken olgu, tüm bu çıkış ve iniş içinde Çin devletinin rolü oluyor.
Çin yönetiminin borsadaki yükselme trendini, medyadaki demeçlerle, yatırımcıyı yönlendiren yazarların yorumlarıyla ve ucuz, kolay kredi yoluyla heyecanlı biçimde desteklemişti. Şimdi adeta kan ter içinde düşüşü engellemeye çalışıyor. Bu noktada da karşımıza, “başarabilecek mi, başarılı olursa, bu ‘başarının’ sorunları büyüterek ertelemekten başka (2000’li yılların başındaki ABD ve Avrupa’yı, anımsayalım) bir anlamı olacak mı” sorularından öte iki soru geliyor: Birincisi, Çin yönetimi neden borsayı kendi haline bırakmak yerine destekledi? İkincisi, Çin borsalarındaki bu gerileme ve çöküş korkusu dünya ekonomisini nasıl etkiler?
Her kapitalist ekonominin başına gelir...
(...)
Yazının devamı için tıklayınız
Şangay Borsa Indeksi bir yılda yüzde 150 arttı. Bu yıl nisan ayında 2.500 düzeyindeydi, yön değiştirmeye başladığı 12 Haziran günü 5.166 düzeyine ulaşmış, diğer bir deyişle iki ayda yüzde 100 artmıştı. Şangay indeksi bu noktadan sonra yoğun devlet müdahalesine karşın hızla düşmeye başladı.
Dünya ekonomisinin en önemli motorlarından biri olan bir ülkede borsa iki buçuk haftada, yüzde 30 değer kaybeder, toplam 2.4 triyon dolardan fazla, Almanya ulusal hasılasının yarısına yakın bir değeri silerse, kaçınılmaz olarak bütün gözler o ülkeye dikilir. İlk dikkati çeken olgu, tüm bu çıkış ve iniş içinde Çin devletinin rolü oluyor.
Çin yönetiminin borsadaki yükselme trendini, medyadaki demeçlerle, yatırımcıyı yönlendiren yazarların yorumlarıyla ve ucuz, kolay kredi yoluyla heyecanlı biçimde desteklemişti. Şimdi adeta kan ter içinde düşüşü engellemeye çalışıyor. Bu noktada da karşımıza, “başarabilecek mi, başarılı olursa, bu ‘başarının’ sorunları büyüterek ertelemekten başka (2000’li yılların başındaki ABD ve Avrupa’yı, anımsayalım) bir anlamı olacak mı” sorularından öte iki soru geliyor: Birincisi, Çin yönetimi neden borsayı kendi haline bırakmak yerine destekledi? İkincisi, Çin borsalarındaki bu gerileme ve çöküş korkusu dünya ekonomisini nasıl etkiler?
Her kapitalist ekonominin başına gelir...
(...)
Yazının devamı için tıklayınız
Thursday, July 09, 2015
Oxi: Bir süreçte bir adım...
Referandumda, halkın yüzde 61’i “Oxi” (hayır) dedi. AB Troyka’sının, Yunan egemen sınıflarının temsilcileri “ama sorular çok karmaşıktı, seçenekler anlaşılamıyordu” iddiaları anlamsız. Aylardır bu konularla yatıp kalkan Yunan halkı referandumda neye “hayır” diyeceğini gayet iyi biliyordu. Yine de bu “Oxi”nin anlamı üzerinde biraz durmakta yarar var.
Oxi’nin anlamı...
Her olgu bir genel bağlam içine anlamını kazanır. Bu, “Oxi” için de geçerli.
(...)
Gramsci üzerinden bir “mevzi savaşı”, referandumdan çıkan “hayır” sonucunu da “zafer-yenilgi” ikileminin dışında, bu ilerleme çabasının içinde bir hamle (an) olarak değerlendirebiliriz. Bir tarafta, Almanya- Fransa, AB merkezi, bu merkezin hegemonya modeli olan neo-liberal AB projesinin “bloku”, bu “blok” adına konuşan “troika”. Karşısında, AB periferisindeki halklar adına konuşmaya çalışan, bu hegemonya modeline karşı bir “blok olasılığı” arayan SYRİZA, Podemos, Sinn Fein gibi partiler.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Oxi’nin anlamı...
Her olgu bir genel bağlam içine anlamını kazanır. Bu, “Oxi” için de geçerli.
(...)
Gramsci üzerinden bir “mevzi savaşı”, referandumdan çıkan “hayır” sonucunu da “zafer-yenilgi” ikileminin dışında, bu ilerleme çabasının içinde bir hamle (an) olarak değerlendirebiliriz. Bir tarafta, Almanya- Fransa, AB merkezi, bu merkezin hegemonya modeli olan neo-liberal AB projesinin “bloku”, bu “blok” adına konuşan “troika”. Karşısında, AB periferisindeki halklar adına konuşmaya çalışan, bu hegemonya modeline karşı bir “blok olasılığı” arayan SYRİZA, Podemos, Sinn Fein gibi partiler.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tuesday, July 07, 2015
Amerika’dan bakınca dünya-II
Pazartesi yazımda değerlendirmeye başladığım “Amerika Birleşik Devletleri’nin Ulusal Askeri Stratejisi -2015”
başlıklı rapor, karşımıza büyük güçler arası savaş olasılıklarının
arttığı, isyancı, denetim altına alınamayan, şiddet kullanmaya eğilimi,
aşırı ideolojileri benimsemiş grupların toplumları yakıp yıkmakta olduğu
bir dünya resmi koyuyor. Rapor, bu resmi öngörülemezlik, karmaşıklık ve hızlı değişim gibi “kaos” kavramına içeriğini veren olgularla tanımlıyor.
Rapor, büyük güçlerin kendi taleplerini dayatmaya başlamalarının yanı sıra, “düzen bozucu” etken olarak dikkat çektiği bir diğer tehlikeli dinamik de teknolojik gelişmelerle ilgili.
“Yeni teknolojilerin yayılması, küresel iletişim, bilişim ortamını değiştiriyor... insanlara, eskisine göre daha çok görme, daha çok paylaşma, daha çok yaratma, daha hızlı örgütlenme olanakları getiriyor”... “Bugün bireyler edindikleri bilgiler üzerinden, eskiye göre çok daha hızla örgütlenerek eyleme geçebiliyor, kimi zaman şiddetli değişimlere yol açabiliyorlar.” Rapor, Afrika’da ve Ortadoğu’da genç nüfusun hızla artmakta olması, kaynak sıkıntısı, işsizlik gibi etkenlerin, yukarda (ve pazartesi yazımda) değindiğim riskleri, değişimleri hızlandırdığını vurguluyor.
Yine ‘yeni orta sınıf proletarya’ tehdidi
Raporun vurguladığı iletişim, haberleşme teknolojilerinin, bunların getirdiği, bilgisayar, akıllı telefon, tablet, gibi yeni gereçlerin sosyal medyanın etkileriyle, genç nüfusu ve bu “gereçleri, sosyal medyayı en yoğun, yaygın, etkin biçimde kimler kullanıyor” sorusunu bir araya koyunca, aklıma rapor açıklandıktan iki gün sonra, savunma çevrelerinin önemli dergisi, The National Interest’te yayımlanan “Amerika’nın Küresel Orta Sınıftan Korkması İçin 5 Neden” (Brenda M. Seaver, 02/07/2015) başlıklı yazı ve de ister istemez, ilk kez, 2007 yılında İngiltere Savunma Bakanlığı’nın Risk Raporu’nda karşıma çıkan, “Orta sınıf proletarya” kavramı geldi.
(...)
Yazının devamını okaumak için tıklayınız
Rapor, büyük güçlerin kendi taleplerini dayatmaya başlamalarının yanı sıra, “düzen bozucu” etken olarak dikkat çektiği bir diğer tehlikeli dinamik de teknolojik gelişmelerle ilgili.
“Yeni teknolojilerin yayılması, küresel iletişim, bilişim ortamını değiştiriyor... insanlara, eskisine göre daha çok görme, daha çok paylaşma, daha çok yaratma, daha hızlı örgütlenme olanakları getiriyor”... “Bugün bireyler edindikleri bilgiler üzerinden, eskiye göre çok daha hızla örgütlenerek eyleme geçebiliyor, kimi zaman şiddetli değişimlere yol açabiliyorlar.” Rapor, Afrika’da ve Ortadoğu’da genç nüfusun hızla artmakta olması, kaynak sıkıntısı, işsizlik gibi etkenlerin, yukarda (ve pazartesi yazımda) değindiğim riskleri, değişimleri hızlandırdığını vurguluyor.
Yine ‘yeni orta sınıf proletarya’ tehdidi
Raporun vurguladığı iletişim, haberleşme teknolojilerinin, bunların getirdiği, bilgisayar, akıllı telefon, tablet, gibi yeni gereçlerin sosyal medyanın etkileriyle, genç nüfusu ve bu “gereçleri, sosyal medyayı en yoğun, yaygın, etkin biçimde kimler kullanıyor” sorusunu bir araya koyunca, aklıma rapor açıklandıktan iki gün sonra, savunma çevrelerinin önemli dergisi, The National Interest’te yayımlanan “Amerika’nın Küresel Orta Sınıftan Korkması İçin 5 Neden” (Brenda M. Seaver, 02/07/2015) başlıklı yazı ve de ister istemez, ilk kez, 2007 yılında İngiltere Savunma Bakanlığı’nın Risk Raporu’nda karşıma çıkan, “Orta sınıf proletarya” kavramı geldi.
(...)
Yazının devamını okaumak için tıklayınız
Monday, July 06, 2015
Amerika’dan bakınca dünya - I
Son haftalarda yoğunlaşan jeopolitik tartışmalarının ardından, ABD Genelkurmay Başkanı General Dempsey, geçen hafta “Amerika Birleşik Devletlerinin Ulusal Askeri Stratejisi - 2015” başlıklı
bir rapor açıkladı. Rapor, bir önceki, 2011 tarihli rapordan bu yana
dünyanın ne kadar değişmiş olduğuna dikkat çekiyor, ABD’nin küresel
çıkarlarını tehdit eden güçleri, dinamikleri saptıyor.
Rapor, dünyanın Amerika’dan bakınca nasıl göründüğünü oldukça korkutucu bir biçimde ortaya koyuyor. Bu, büyük güçler arası savaş olasılıklarının arttığı, isyancı, şiddet kullanmaya eğilimi, aşırı ideolojileri benimsemiş grupların toplumları yakıp yıkmakta olduğu bir dünyadır...
Kaos, aşınma ve savaşlar
Rapor, uluslararası ortamı, 2011’den bu yana artmakta olan, öngörülemezlik, karmaşıklık, hızlı değişim kavramlarıyla tanımlıyor. Diğer bir deyişle uluslararası ekonomik, siyasi, hatta kültürel ilişkilerin düzeni, yerini “kaosa” bırakıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Rapor, dünyanın Amerika’dan bakınca nasıl göründüğünü oldukça korkutucu bir biçimde ortaya koyuyor. Bu, büyük güçler arası savaş olasılıklarının arttığı, isyancı, şiddet kullanmaya eğilimi, aşırı ideolojileri benimsemiş grupların toplumları yakıp yıkmakta olduğu bir dünyadır...
Kaos, aşınma ve savaşlar
Rapor, uluslararası ortamı, 2011’den bu yana artmakta olan, öngörülemezlik, karmaşıklık, hızlı değişim kavramlarıyla tanımlıyor. Diğer bir deyişle uluslararası ekonomik, siyasi, hatta kültürel ilişkilerin düzeni, yerini “kaosa” bırakıyor.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, July 02, 2015
Yunanistan aynasında kapitalizm ve demokrasi
Yunanistan temerrüde düştü, Avrupa Birliği ekonomik modelinin temel prensiplerini referanduma götürüyor. Financial Times’tan Gideon Rachman’a göre, “Gerçekte iki demokratik yetki çatışıyor”: Yunan seçmeni neoliberal kemer sıkma, özelleştirme politikalarına son vermek istiyor. AB ülkelerinin seçmenleri de verdikleri borçların ödenmesini, Yunanistan’ın AB parasından yaralanmaya devam etmek için reform yapmasını (neoliberalizmi kabul etmesini) istiyor.
Sınıf ve devlet
Bu saptama, hem yaşanmakta olan krizin hakikatine, hem de kapitalizmde “sınıf-devlet-demokrasi” ilişkisine ışık tutuyor.
yazının devamını okumk için tıklayınız
Sınıf ve devlet
Bu saptama, hem yaşanmakta olan krizin hakikatine, hem de kapitalizmde “sınıf-devlet-demokrasi” ilişkisine ışık tutuyor.
yazının devamını okumk için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)