Son dört yazımda, güncel jeopolitik tartışmaları
okurlarla paylaşmaya çalıştım. Bu konuyu burada bırakacaktım. Ancak
AKP’nin ülkeyi Suriye’de bir savaşa sokma olasılığı gündeme gelince, bu
konuya bir kez daha değinmeye karar verdim.
İki büyük tektonik plaka
Çin’in
küresel çapta bir ekonomik ve siyasi etki alanının oluşmaya başlaması,
ABD hegemonyasını tehdit edebilecek ekonomik, demografik ölçeğe sahip
bir güç yaratıyor. ABD bu gücün gelişmesini engellemeye, bu güç ise “tarihsel misyonuna” ulaşmaya çalışıyor: Böylece küresel jeopolitikte soğuk savaştan sonra, daha önce görülmemiş büyüklükte, karmaşıklıkta iki “tektonik plaka” oluşuyor, birbirine sürtünerek basınç yaratmaya başlıyor.
Haberleşme,
bilişim alanında oluğu kadar, silah endüstrisindeki teknolojik
gelişmeler bu sürtüşmenin şiddetini, bundan kaynaklanan basıncı
artırıyor. Teknolojik gelişmeler, internet üzerinden bilgi çalmada,
uyduları etkisizleştirebilen silahlar/ tekniklerde ya da dünyanın
herhangi bir yerindeki hedefleri bir saat içinde vurabilen hipersonik
füzelerde olduğu gibi çatışma olasılıklarını artırma potansiyelleri
taşıyor (The National Interest, 28/06/2015).
Bu iki tektonik plakanın sürtüştüğü bölgeler arasında, Güneydoğu Asya ile de Ortadoğu öne çıkıyor.
Çin, Ortadoğu, AKP
Çin, “tarihin gördüğü en büyük ekonomik imparatorluğu kurarken” Ortadoğu, birincisi enerji kaynakları ama daha geniş anlamda “jeoekonomi”
(emperyalizm) açısından, ikincisi de, Batı’dan Doğu’ya geçiş,
Avrasya’da etkili olma, daha kolay hareket edebilme, Doğu ile Batı’yı
bağlama anlamında “jeopolitik” olmak üzere iki açıdan büyük önem kazanıyor.
(...)
Yazının devamını okaumk için tıklayınız
Tuesday, June 30, 2015
Monday, June 29, 2015
Kaos korkusu ve emperyalizm - IV
Jeopolitik alanında son tartışmaları aktarıyordum. Bugün bitirirken, bu tartışmaların odağındaki Çin’e bakacağım.
ABD’nin, Çin’in hegemonyacı yükselişini engelleyebilmek için, onu var olan düzenle bütünleşmeye, düzeni stabilize etme konusunda sorumluluk üstlenmeye ikna etmesi gerekiyor. Ancak RAND Corporation’dan Timothy Heath’ın The National Interest’de yayımlanan, “Çin’in Yükselen Dünya Düzeni Vizyonu” (21/05/2015) başlıklı yazısında vurgulandığı gibi Çin, ilk kez ABD ve İngiltere’ye, Almanya’ya karşı yardım ettiği 1914 tarihinden sonra Versay Anlaşması’nda yediği kazığı unutmamış, aldığı dersi dış politikada önemli bir ilke düzeyine yükseltmiş. O zaman tepki olarak yükselen 4 Mayıs hareketi, büyük bir isyanı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar uzanan süreci başlatmış. Şimdi Çin, kendi kurmadığı bir düzeni stabilize etmeye çalışmak yerine, kendi çıkarlarına, “4 Mayıs Ruhuna” daha uygun bir düzen kurmayı amaçlıyor.
Bir ölçek sorunu
G. Arrighi, kapitalizmin tarihinde, Cenova, Hollanda, İngiltere ve ABD hegemonyalarını irdelerken ölçek sorununa dikkat çekiyordu:
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
ABD’nin, Çin’in hegemonyacı yükselişini engelleyebilmek için, onu var olan düzenle bütünleşmeye, düzeni stabilize etme konusunda sorumluluk üstlenmeye ikna etmesi gerekiyor. Ancak RAND Corporation’dan Timothy Heath’ın The National Interest’de yayımlanan, “Çin’in Yükselen Dünya Düzeni Vizyonu” (21/05/2015) başlıklı yazısında vurgulandığı gibi Çin, ilk kez ABD ve İngiltere’ye, Almanya’ya karşı yardım ettiği 1914 tarihinden sonra Versay Anlaşması’nda yediği kazığı unutmamış, aldığı dersi dış politikada önemli bir ilke düzeyine yükseltmiş. O zaman tepki olarak yükselen 4 Mayıs hareketi, büyük bir isyanı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar uzanan süreci başlatmış. Şimdi Çin, kendi kurmadığı bir düzeni stabilize etmeye çalışmak yerine, kendi çıkarlarına, “4 Mayıs Ruhuna” daha uygun bir düzen kurmayı amaçlıyor.
Bir ölçek sorunu
G. Arrighi, kapitalizmin tarihinde, Cenova, Hollanda, İngiltere ve ABD hegemonyalarını irdelerken ölçek sorununa dikkat çekiyordu:
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Thursday, June 25, 2015
Kaos korkusu ve emperyalizm - III
Önceki yazımda değindiğim Kaplan,
tarihte düzenin esas olarak imparatorluklar tarafından sağlandığını,
imparatorluk düzeninin karşıtının hemen her zaman kaos olduğunu
savunuyordu. Kaplan’ın yaklaşımındaki eksiklere, bölge tarihine ilişkin
yanlış varsayımlara işaret eden yazarlardan benim aktardıklarımın (Danison & Lebovich, Washington Post
09/06/2015…) dikkat çektiği önemli bir nokta da bu tür iddiaların
boşlukta değil, genel olarak belli siyasi, askeri yaklaşımlara destek
sunmak için geliştirilmiş olma eğilimiydi.
Kaplan’ın yazısının esas konusu Kuzey Afrika’dan İran’a kadar uzanan Ortadoğu’da gelişmekte olan kaos, 2017 seçimlerinden sonra yeni ABD Başkanı’nın buraya doğrudan müdahale etme gereği duyma olasılığıydı.
1904-2004
Soğuk Savaş’tan sonra başlayan, Ortadoğu’yu bugünkü kaos ortamına sürükleyen emperyalist müdahalelerin arkasında, kökleri 1904’te, London Scool of Economics’in o zamanki direktörü Sir Halford McKinder’in Royal Geographical Society’de yaptığı bir seminere kadar gidiyor. Önce İngiltere sonra ABD “imparatorluklarının” politikalarına ışık tutan jeopolitik kavramını siyaset teorisine o seminer kazandırdı. O tarihle, 2003’te Irak’ın işgaline kadar uzanan zamanı birleştiren bir çizgi çekmek olanaklı. Bugünkü imparatorluk ve kaos tartışmaları da bu çizgiyle kolaylıkla ilişkilendirilebilir.
Prof. Alfred W. McCoy’un (Wiscosin Üniversitesi) geçen haftalarda TomDispatch’da yayımlanan “The Geopolitics of American Global Decline...” başlıklı çalışması, bu çizgiyi çok anlaşılır biçimde çiziyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Kaplan’ın yazısının esas konusu Kuzey Afrika’dan İran’a kadar uzanan Ortadoğu’da gelişmekte olan kaos, 2017 seçimlerinden sonra yeni ABD Başkanı’nın buraya doğrudan müdahale etme gereği duyma olasılığıydı.
1904-2004
Soğuk Savaş’tan sonra başlayan, Ortadoğu’yu bugünkü kaos ortamına sürükleyen emperyalist müdahalelerin arkasında, kökleri 1904’te, London Scool of Economics’in o zamanki direktörü Sir Halford McKinder’in Royal Geographical Society’de yaptığı bir seminere kadar gidiyor. Önce İngiltere sonra ABD “imparatorluklarının” politikalarına ışık tutan jeopolitik kavramını siyaset teorisine o seminer kazandırdı. O tarihle, 2003’te Irak’ın işgaline kadar uzanan zamanı birleştiren bir çizgi çekmek olanaklı. Bugünkü imparatorluk ve kaos tartışmaları da bu çizgiyle kolaylıkla ilişkilendirilebilir.
Prof. Alfred W. McCoy’un (Wiscosin Üniversitesi) geçen haftalarda TomDispatch’da yayımlanan “The Geopolitics of American Global Decline...” başlıklı çalışması, bu çizgiyi çok anlaşılır biçimde çiziyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tuesday, June 23, 2015
Kaos korkusu ve emperyalizm - II
Bu yazının I. kısmında, bölgesel ve küresel “entropi” geliştikçe jeopolitik alanında yoğunlaşan tartışmalara kısaca bakmak istediğimi yazmıştım. Burada, Robert Kaplan’ın “Emperyalizmi geri getirin” çağrısı olarak algılanan yazısından başlayarak ilerlemeye çalışacağım.
Tartışmalar o kadar yoğun ve sert olmuş ki Foreign Policy, yazının başlığını iki kez değiştirme gereği duymuş. Kaplan da sonradan eklediği bir notta, “Ben emperyalizmi çağırmadım yalnızca duruma işaret ettim” diyor.
Doğal olan ve olmayan sınırlar
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Tartışmalar o kadar yoğun ve sert olmuş ki Foreign Policy, yazının başlığını iki kez değiştirme gereği duymuş. Kaplan da sonradan eklediği bir notta, “Ben emperyalizmi çağırmadım yalnızca duruma işaret ettim” diyor.
Doğal olan ve olmayan sınırlar
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, June 22, 2015
Kaos korkusu ve emperyalizm - I
Son haftalarda, hem Ortadoğu’ya hem de küresel
sisteme ilişkin jeopolitik gelişmelere ilişkin tartışmalarda belirgin
bir yoğunlaşma oldu. Kendi tartışmalarımız içinde yoğrulurken bunları da
gözden kaçırmayalım.
Mart ayındaki bir yazımda, öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe, kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilecek olan “entropi”nin hem küresel, hem bölgesel hem de Türkiye düzeyinde artmaya başladığını savunmuştum. Gerek Suriye’de Fetih Cephesi’nin, IŞİD’in kazanımları, IŞİD’ın Libya’da Sirte limanını ele geçirerek “denize açılması”, Suudi Arabistan’da patlayan bombalar, Suudilerle İsrail arasındaki yakınlaşmanın iyice açığa çıkması, ABD’nin Irak’a yeniden asker göndereceğine, İngiltere ve İtalya’nın da katkı yapacağına ilişkin haberler, nihayet Türkiye’deki genel seçimlerin sonuçları, Diyarbakır’da patlak veren çatışmalar, Tel Abyad’da ortaya çıkan durum, bu trendin güçlenerek devam ettiğini düşündürüyor.
Doğal olarak bizi, kendi ülkemizdeki gelişmeler öncelikle ilgilendiriyor. Biz de bunları yoğun biçimde tartışıyor, anlamaya ve olası gelişmeleri öngörmeye çalışıyoruz. Ancak Türkiye bölgesel ve de küresel bir sistemin parçası. Bu anlamda yaşadıklarımızı, bu iki sistemin dinamiklerinden soyutlayarak ne anlamak ne de yönlendirmek olanaklı. Buralardan gelen beklenmedik bir etki bir anda var olan hesapları altüst edebiliyor. Ya da bu dinamiklerle uyumlu politikaların başarılı olma şansı artabiliyor.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Mart ayındaki bir yazımda, öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe, kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilecek olan “entropi”nin hem küresel, hem bölgesel hem de Türkiye düzeyinde artmaya başladığını savunmuştum. Gerek Suriye’de Fetih Cephesi’nin, IŞİD’in kazanımları, IŞİD’ın Libya’da Sirte limanını ele geçirerek “denize açılması”, Suudi Arabistan’da patlayan bombalar, Suudilerle İsrail arasındaki yakınlaşmanın iyice açığa çıkması, ABD’nin Irak’a yeniden asker göndereceğine, İngiltere ve İtalya’nın da katkı yapacağına ilişkin haberler, nihayet Türkiye’deki genel seçimlerin sonuçları, Diyarbakır’da patlak veren çatışmalar, Tel Abyad’da ortaya çıkan durum, bu trendin güçlenerek devam ettiğini düşündürüyor.
Doğal olarak bizi, kendi ülkemizdeki gelişmeler öncelikle ilgilendiriyor. Biz de bunları yoğun biçimde tartışıyor, anlamaya ve olası gelişmeleri öngörmeye çalışıyoruz. Ancak Türkiye bölgesel ve de küresel bir sistemin parçası. Bu anlamda yaşadıklarımızı, bu iki sistemin dinamiklerinden soyutlayarak ne anlamak ne de yönlendirmek olanaklı. Buralardan gelen beklenmedik bir etki bir anda var olan hesapları altüst edebiliyor. Ya da bu dinamiklerle uyumlu politikaların başarılı olma şansı artabiliyor.
(...)
Yazının devamını okumak için "tık"layınız
Monday, June 15, 2015
Ufukta fırtına var
Türkiye ciddi bir siyasi istikrarsızlık riskiyle
karşı karşıya. Bunu kazasız belasız aşabilir mi bilemiyorum. Ancak
uluslararası ekonomik koşullar bir dış şok olasılığının giderek
arttığını düşündürüyor.
Senkronizasyon artıyor
Dünya ekonomisinde, bir bölgede ekonomik büyüme yavaşlarken bir başka bölgede artmaya devam ederse, krizin etkilerinin yumuşadığını görüyoruz. Buna karşılık, ülke ekonomilerinin tempoları arasındaki benzeşmeler (senkronizasyon) arttıkça krizden çıkma olasılığı zayıflıyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Senkronizasyon artıyor
Dünya ekonomisinde, bir bölgede ekonomik büyüme yavaşlarken bir başka bölgede artmaya devam ederse, krizin etkilerinin yumuşadığını görüyoruz. Buna karşılık, ülke ekonomilerinin tempoları arasındaki benzeşmeler (senkronizasyon) arttıkça krizden çıkma olasılığı zayıflıyor.
(...)
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, June 08, 2015
Yeni bir dönemin başında
Bu yazıyı yazarken seçim sonuçları belli değildi ama, şu bence kesin: Bugün, ne kadar süreceği belli olmayan, yeni, çok tehlikeli bir dönemin ilk günü...
Yazının devamı için tıklayınız
Yazının devamı için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)