Mali krizden bu yana tartışmalar giderek bir taraftan “uzun durgunluk”,
diğer taraftan mali piyasalar üzerine yoğunlaşıyor. Her iki alanda da
bir gelişme olmadığından yeni bir ekonomik sarsıntı, mali kırılma
olasılığı Demokles’in kılıcı gibi dünya ekonomisinin başının üzerinde
sallanıyor.
Aslında “durgunluk”, mali piyasaların etkileri
gibi konular, krizin nedenlerini dış etkenlerde değil de, kapitalizmin
yapısal özelliklerinde, iç dinamiklerinde arayanlar açısından yaklaşık
150 yıldır oldukça açıktı. Bu konuların kapitalist ekonominin kaptan
köşkünde olanlar açısından da açıklığa kavuşmaya başlıyor olması
sevindirici.
Finansa fren gerekiyormuş
Bu zihin açıklığının son örneklerinden biri de, bu ayın başında yayımlanan “Rethinking Financial Deepening: Stability and Growth in Emerging Markets” başlıklı IMF çalışması...
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, May 25, 2015
Tuesday, May 19, 2015
Ortadoğu’nun en yeni lider adayı...
AKP Türkiye’yi Ortadoğu’nun lideri yapacaktı. O
proje çöktü. AKP dış politikası tamamen iflas etti. AKP, şimdilerde,
iktidarını korumaya yönelik yeni bir enerji yaratma umuduyla,
Ortadoğu’nun en yeni lider adayı Suudi Krallığı’nın, modern anlamda
devlet oluğu bile şüpheli “şeyin” peşine takılıyor. Suudi Arabistan’ın da hiç şansı yok. Türkiye’yi de peşinde bir bataklığa sürükleme olasılığı ise çok yüksek.
Liderden, artçıya
AKP liderlik hayallerinin iflasının arkasında esas olarak üç etken yatıyordu. Birincisini, “lafla peynir gemisi yürütmeye kalkmak” olarak özetlenebilir. O dönemde ülkenin adeta konferans merkezine dönüştüğünü, konferansların dış politika anlamına gelmediğini bir çok kez vurgulamıştık.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Liderden, artçıya
AKP liderlik hayallerinin iflasının arkasında esas olarak üç etken yatıyordu. Birincisini, “lafla peynir gemisi yürütmeye kalkmak” olarak özetlenebilir. O dönemde ülkenin adeta konferans merkezine dönüştüğünü, konferansların dış politika anlamına gelmediğini bir çok kez vurgulamıştık.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, May 18, 2015
Kriz ama, herkes için değil!
(...)
Yoksulluğun boyutlarını, hemen her güne tüm müstehcenliği ile, gerek sokaklarda gerekse de televizyondaki, çeşitli iç savaş, denizlerde ölen göçmenler, kuraklık, açlık haberlerinde izleyebiliyoruz. Madalyonun öbür yüzünde -belki de piramidin ucu demek gerekiyor- neler olduğuna ilişkin bilgiler çok ender olarak karşımıza çıkıyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Yoksulluğun boyutlarını, hemen her güne tüm müstehcenliği ile, gerek sokaklarda gerekse de televizyondaki, çeşitli iç savaş, denizlerde ölen göçmenler, kuraklık, açlık haberlerinde izleyebiliyoruz. Madalyonun öbür yüzünde -belki de piramidin ucu demek gerekiyor- neler olduğuna ilişkin bilgiler çok ender olarak karşımıza çıkıyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Monday, May 11, 2015
İngiltere seçimleri üzerine gözlemler
Birleşik Krallık (İngiltere, İskoçya, Galler -
BK) genel seçimleri Türkiye için de yararlı olabilecek gözlemlere olanak
veren bir süreç sergiledi.
Seçimlerde, hükümetteki Muhafazakâr Parti, liderliğinin en iyimser beklentilerini aşan bir başarıyla tek başına hükümet kuracak sayıya ulaştı. İşçi Partisi, beklentilerin gerisine düşmekle kalmadı, tarihsel olarak kurucularının geldiği ülkede, İskoçya’da adeta siyasi haritadan silindi. Geçen seçimlerde verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan Liberal Parti tamamen çöktü. UKİP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) oylarını artırmakla birlikte meclise yalnızca 1 temsilci sokabildi. Buna karşılık SNP (İskoçya Ulusal Partisi) 2010’da milletvekili sayısını 6’dan 56’ya yükseltti. Seçimleri kaybeden partilerin liderleri hemen istifa ettiler.
(...)
Küreselleşme, kriz, ulus devlet
Bu resme bir adım geri çekilerek bakınca şunları düşünmek de olanaklı. Kapitalizmin 1980’lerde gelişen, 1989’dan sonra egemen olan “tek yol neo-liberalizmdir, küreselleşmedir, ulus devlet zayıflayacak, ulusalcılık (tüm nüansları yok sayarakemperyalizm olgusunu gizleyerek) en büyük düşman” diyen “ruhu” şimdi artık çürüyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Seçimlerde, hükümetteki Muhafazakâr Parti, liderliğinin en iyimser beklentilerini aşan bir başarıyla tek başına hükümet kuracak sayıya ulaştı. İşçi Partisi, beklentilerin gerisine düşmekle kalmadı, tarihsel olarak kurucularının geldiği ülkede, İskoçya’da adeta siyasi haritadan silindi. Geçen seçimlerde verdiği sözlerin hiçbirini tutmayan Liberal Parti tamamen çöktü. UKİP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) oylarını artırmakla birlikte meclise yalnızca 1 temsilci sokabildi. Buna karşılık SNP (İskoçya Ulusal Partisi) 2010’da milletvekili sayısını 6’dan 56’ya yükseltti. Seçimleri kaybeden partilerin liderleri hemen istifa ettiler.
(...)
Küreselleşme, kriz, ulus devlet
Bu resme bir adım geri çekilerek bakınca şunları düşünmek de olanaklı. Kapitalizmin 1980’lerde gelişen, 1989’dan sonra egemen olan “tek yol neo-liberalizmdir, küreselleşmedir, ulus devlet zayıflayacak, ulusalcılık (tüm nüansları yok sayarakemperyalizm olgusunu gizleyerek) en büyük düşman” diyen “ruhu” şimdi artık çürüyor.
(...)
Yazının tamamını okumak için tıklayınız
Tuesday, May 05, 2015
‘Yeni büyüme stratejisi’ gerçek mi?
Geçen hafta İstanbul’da “39. İktisatçılar Haftası”nda “Yeni büyüme stratejisi. Gerçek mi illüzyon mu?” başlıklı bir panele katıldım. Yaptığım sunuşu salı, perşembe yazılarımda okuyucularımla paylaşmak istiyorum.
15 yıldır uygulanıyormuş
“Yeni büyüme stratejisi” önemli bir konu. Pazar günü Gavin Davies Financial Times’ da dünya ekonomisinin, üzerinde genel olarak anlaşılan beklentilerden daha büyük oranlarda yavaşlamakta olduğunu vurguluyor, toparlanma olasılığı düşmeye devam ederken resesyon olasılığın yükselmeye devam ettiğini gösteriyordu. Bu veriler genel geçer ekonomik büyüme modellerinin, araçlarının beklenen sonuçları vermediğini gösteriyor.
İlginç olan şu ki Dünya Bankası’nın 14 Ekim 2014’te düzenlediği bir toplantıda, 15 yıldır uygulanan “yeni büyüme stratejilerinin” sonuçları tartışılmış. Öyleyse “Yeni Büyüme stratejisi” denen bir şey var, 15 yıldır uygulanıyor.
Ancak, Financial Times, Wall Street Journal gibi yayınlardaki, çoğunu bu köşede aktardığım yorumlara, IMF, OECD açıklamalarına bakınca, “Yaa, sahi mi?” demekten kendimizi alamıyoruz. Öyle ya, “uzun durgunluk”, “büyük depresyon” “gelişmekte olan piyasalarda hava değişti”, “balon patlıyor” gibi kavramlar günlük yaşamın parçası olmadı mı? Nerde bu “yeni strateji”?
Yazının devamını okumak için tıklayınız
15 yıldır uygulanıyormuş
“Yeni büyüme stratejisi” önemli bir konu. Pazar günü Gavin Davies Financial Times’ da dünya ekonomisinin, üzerinde genel olarak anlaşılan beklentilerden daha büyük oranlarda yavaşlamakta olduğunu vurguluyor, toparlanma olasılığı düşmeye devam ederken resesyon olasılığın yükselmeye devam ettiğini gösteriyordu. Bu veriler genel geçer ekonomik büyüme modellerinin, araçlarının beklenen sonuçları vermediğini gösteriyor.
İlginç olan şu ki Dünya Bankası’nın 14 Ekim 2014’te düzenlediği bir toplantıda, 15 yıldır uygulanan “yeni büyüme stratejilerinin” sonuçları tartışılmış. Öyleyse “Yeni Büyüme stratejisi” denen bir şey var, 15 yıldır uygulanıyor.
Ancak, Financial Times, Wall Street Journal gibi yayınlardaki, çoğunu bu köşede aktardığım yorumlara, IMF, OECD açıklamalarına bakınca, “Yaa, sahi mi?” demekten kendimizi alamıyoruz. Öyle ya, “uzun durgunluk”, “büyük depresyon” “gelişmekte olan piyasalarda hava değişti”, “balon patlıyor” gibi kavramlar günlük yaşamın parçası olmadı mı? Nerde bu “yeni strateji”?
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Monday, May 04, 2015
Bir ‘1 Mayıs’ yenilgisi daha...
1 Mayıs, bu yıl da AKP hükümeti için tam anlamıyla bir yenilgi oldu!
Çünkü Taksim salt bir mekân değil. 1977 saldırısı ve katliamı, hükümetin ısrarla “1 Mayıs” günü bu mekâna girişi engelleme çabaları bu mekânı salt fiziki bir mekân olmaktan çıkardı, onu içi doldurularak anlamlandırılmayı bekleyen bir simge düzeyine yükseltti.
Hükümetin başarılı olabilmesi için bu içini doldurma sürecini kontrol ederek anlamı belirlemesi gerekiyordu. Bu belirleme işleminde başarılı olabilmesi için hükümetin iki şeyden en azından birini başarması gerekiyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Çünkü Taksim salt bir mekân değil. 1977 saldırısı ve katliamı, hükümetin ısrarla “1 Mayıs” günü bu mekâna girişi engelleme çabaları bu mekânı salt fiziki bir mekân olmaktan çıkardı, onu içi doldurularak anlamlandırılmayı bekleyen bir simge düzeyine yükseltti.
Hükümetin başarılı olabilmesi için bu içini doldurma sürecini kontrol ederek anlamı belirlemesi gerekiyordu. Bu belirleme işleminde başarılı olabilmesi için hükümetin iki şeyden en azından birini başarması gerekiyordu.
Yazının devamını okumak için tıklayınız
Subscribe to:
Posts (Atom)