(BUGÜN YAZIM PORTALA KONMADIĞI İÇİN TAMAMINI BURADAN, YADA GAZETEDEN OKUYABİLİRSİNİZS)
oğuk Savaş
bittiğinden bu yana ABD dış politikası, SSCB’nin yerini dolduracak, “Batı”yı
yeniden ABD’nin etrafında bloklaştıracak bir düşmanın ortaya çıkmasını adeta
Godot’yu bekler gibi bekliyordu. Geçen hafta Batı basınındaki yorumlara
bakılırsa, Godot, Putin olarak gelmiş gibi görünüyor...
Dış politika paradigması sorunu...
“Soğuk Savaş”
bittiğinde ABD nükleer şemsiyesinin önemi kalmadı, Batı Blokunu bir arada tutan
“çimento” erimeye, Blok bileşenleri ABD’nin gündeme getirdiği önceliklere değil
ulusal çıkarlarının gereksinimlerine göre davranmaya başladılar. ABD
liderliğindeki Batı bloku, Kissinger’in vurguladığı gibi dış politika paradigmasını yitirdi. Avrupa
Birliği Süreci ilerledikçe, Almanya II. Dünya Savaşının mirasından kurtulma
arzusunu dile getirdikçe, ABD ile Avrupa arasındaki “çatlak”, Irak savaşında,
Snowden olayında da görüldüğü gibi
büyümeye başladı.
O zamandan bu
yana ABD dış politika üretme çevreleri, ABD hegemonyasının en önemli dayanağını
oluşturan Batı Blokunun bileşenlerini yeniden bir araya getirecek yeni bir
çimento, yeterince güçlü bir dış tehdit, son tahlilde yeni bir savunma
paradigması arıyorlardı. “Uygarlıklar çatışması” söylemi Terörizme
karşı Küresel Savaş, SSCB’den farklı olarak eski sömürgelerin, az gelişmiş
ülkelerin alanını kapsıyordu, SSCB’nin yıkılmasıyla boşalan yeri dolduracak
güçten, inandırıcılıktan, hatta gerçeklikten yoksundu.
Dahası, bu yeterince
inandırıcı, güçlü ortak düşman yokluğu, Avrupa’yı ABD’ye bağlayan NATO platformunun
da kimi zaman anlamının sorgulanmasına neden oluyordu. Yıllar geçti Batıyı ABD
etrafında toparlayacak büyük düşman hep konuşuldu ama adeta Godot gibi bir türlü gelmedi. Taa ki Rusya Kırım’ı ilhak
edene kadar...
Putin’in hediyesi...
Foreign Policy’de yazan James Traub’un “Beklemekte
olduğumuz düşman” başlıklı yazısında, Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine
bağlı olarak “umutsuz bir biçimde yeni
bir düşman aramakta olan Amerikan Devlet Başkanı için Putin, mükemmel
bir hediye olabilir” diyordu. Atlantik’in öbür tarafında The
Independent,’in yorumcularından Peter Popham’a göre “hiç olmazsa bir konuda Putin’e teşekkür
borçluyuz- Batı yine Batı oldu”... “Kim olduğumuzu, kimlerin dost kimlerin
düşman olduğunu unutuyorduk. Kırım, kaburgalarımıza atılmış sert bir dirsek”.
The
Economist “Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi, NATO’ya yeni
bir amaç getirdi. Şimdi NATO’nun önündeki görev 28 üyesini ortak bir düşmanla
karşı karşıya olduklarına ikna etmektir” diyor. Wall Street Journal’da Austan Golsbee, Kırımın ilhakının Avrupa
Birliğini bile “üyelerini birbirine
yakınlaştırarak kurtarabileceğini” düşünüyor
Batı medyası ve
uzmanları da hemen, Putin Rusya’sının ne kadar saldırgan olduğunu, bir Avrasya bloğu kuramaya, SSCB’nin dünya gücü
konumuna yeniden ulaşmaya niyetlendiğini anlatmaya başladılar. NATO’nun, görevinden
ayrılmakta olan genel sekreteri Rasmussen’e göre bir süredir “Rusya bir ortak değil bir rakip gibi
davranıyor”. The Economist’e göre 1997’de kurulan NATO-Rusya Konseyi artık
çöktü. NATO’y katılan eski SSCB Cumhuriyetlerine ilişkin “buralara yüksek düzeyde askeri yığınak yapmaya niyetimiz, planımız ve
gereksinimimiz yok” anlaşması da artık anlamını yitirdi. ABD’nin Polonya’ya
12 adet F-16, Baltık ülkelerine 10 adet F-15
göndermesi, bir Boeing E-3As’yi Doğu Avrupa hava sahasını denetlemek
üzere uçurmaya başlaması zaten bu durumu
gösteriyor.
Bu yorumlar aynı anda,
“gelişmelerin Putin’in iktidarını
pekiştirdiğine, Rusya’nın çevresindeki diğer eskisi SSCB cumhuriyetlerine
gözdağı verdiğine” ilişkin analizlerle birlikte geliyor. Böylece Soğuk
savaşın aslında her iki tarafın da işine yaramış bir danışıklı döğüş olduğunu
anlatan senaryo yeniden canlandırılmış oluyor.
Yeni bir silahlanma yarışı gündemde
Önümüzdeki
dönemde, NATO’y katılan eski SSCB Cumhuriyetlerine ilişkin 1997 tarihli “buralara
yüksek düzeyde askeri yığınak yapmaya niyetimiz, planımız ve gereksinimimiz
yok” anlayışı artık geçerli olmayacaksa, bu ülkelere askeri yığınak yapılacak,
böylece savunma sanayiine yeni bir talep yaratılacak demektir.
Ancak bu talebin
çok yüksek olmayacağını bu ülkelerin harcama, yeni silahları sistemlerine
entegre etme kapasitelerine bakarak kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu bağlamda Washington Post’un “Ukrayna’daki uyanma alarmına rağmen Avrupa ülkeleri ordularının
kapasitesini arttırmakta isteksiz davranıyorlar” saptaması gayet anlamlı.
Washington Post’ta yazan Griff Witte’ye göre, Avrupa
ülkelerinin savunma harcamaları, Soğuk savaştan sonra hızla geriledi, Irak ve
Afganistan savaşları bağlamında biraz toparlandı ancak mali krizle birlikte beş
yıldır yeniden belirgin biçimde geriliyor. “Buna
karşılık aynı dönemde Rusya’nın askeri harcamaları yüzde 30 arttı.... Bu
gelişmeler Washington’daki politika yapıcıların çok canını sıkıyor” (27/03)
Silahlanma
yarışının yeniden hızlanacağını gösteren
başka savlar da var: ABD savunma ve jeopolitik uzmanlarına, örneğin Chrsitian
Science Monitor’a konuşan Robert Kaplan’a göre “dünyada askeri gücün merkezi doğuya kayıyor”.
Kaplan “Çin, tarihin gördüğü en büyük deniz
kuvvetlerinden birine sahip olmaya doğru gidiyor. Etrafındaki devletler de bu
gelişmelere aynen cevap vermeye çalışıyorlar”.... “Bunlar 20. Yüzyılın kara orduları değil, bunlar post-modern deniz kuvvetleri,
hava kuvvetleri, füze sistemleri, siber-savaş kapasiteleri”... Dünyanın
ekonomik ağırlığı Doğuya doğru kayarken, “kapitalist
genişleme askeri edinimlere yol açıyor” (CSM, 27/03/2014)
Amerika’nın önde
gelen dış politika dergilerinden The National Interest de bu tartışmaya, Meclis Silahlı Hizmetler Komisyonu’na bağlı Deniz
Gücü ve Güç Yansıtma alt komitesi Başkanı temsilciler meclisi üyesi Randy
Forbes’in bir denemesiyle katıldı. Randy Forbes, Amerika’nın, “Çin üzerindeki askeri teknoloji alanında
üstünlüğünü kaybetmeye başladığını” savunuyor. Forbes, deniz altı savaş
kapasitesi alanındaki üstünlüğü sürdürmeyi, uçak gemisi kapasitesini ve menzilini
arttırmayı, uzun menzilli bombardıman uçaklarını geliştirmeye devam etmeyi,
uzay egemenliğini korumayı, geleceğin en ileri teknolojilerine yatırım yapmayı
öneriyor (27/03)
“Godot”nun
gelmesinin savunma sanayiine yeni kazanç kapıları açmasının yanı sıra bir
“avantajı” daha var! Popham’ın deyimiyle “Kırımın
ilhakı bizi kutuplaşmış bir dünyaya geri götürüyor. Belki bu daha tehlikeli
ama, daha berrak, daha dürüst bir dünya olacak”
Herkes aynı
düşüncede değil. Financial Times’dan
Philip Stephens, küreselleşme döneminin “iyi
zamanlarının” yerini, jeopolitiğin büyük güçler rekabetinin “kötü zamanlarına” bırakmaya başladığını
düşünüyor.