Monday, November 11, 2024

Trump! Nasıl yani?

 


Seçimler bıçak sırtındaydı. Kim kazanırsa kazansın; sonuçlar sorgulanacak, ABD karışacaktı. Trump büyük bir farkla kazandı. Sonuçlar sorgulanmadı. 

Ekonomi-kültür... 

İşçi sınıfı, hırsız, dolandırıcı, bir milyardere oy verdi. Kadınlar, tecavüz suçlamasıyla yargılanarak mahkûm olan, yüksek mahkemeye atadığı yargıçlarla, kürtajı yasaklamanın önünü açan adama oy verdiler. Latin Amerikalı göçmen işçi sınıfı, en az bir milyon göçmeni sınır dışı edeceğini, göçmenlerin ABD halkının kanını kirlettiğini söyleyen bir adama oy verdi. Siyah işçi sınıfı, Sharlottesville olaylarında ırkçı, faşistlerden “Onlar da iyi insanlar” diye söz eden bir beyaz adama oy verdiler. Bu “acayip durumun”arkasında ne vardı? Liberal entelijansiya, “ekonomi” diyor. Ünlü bir ekonomiste göre “Seçimleri enflasyon kaybettirdi”. 

(...)

... diyalektiğini anlayan adam 

Trump bu, “ekonomi-kültür diyalektiğini”iyi anlamıştı. Ancak önce seçimlerin, “sonbaharına” girmiş bir “imparatorlukta” yapıldığını anımsamak gerekiyor. Bu durum, “imparatorluğun” halkında, öncelikle de egemen kültürün, orta sınıf ve işçi sınıfı erkeklerinde bir ekonomik refah, sosyal statü, iktidar kaybı, geleceğe ilişkin belirsizlik, geçmişe ilişkin bir nostalji (yeniden büyük olma arzusu-MAGA) ve bunların yanı sıra, suçlayacak iç ve dış düşmanlar arayışını, süreç olarak faşizmin bileşenlerini besliyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, November 07, 2024

Gündem üzerine kısa bir not

 


Yumuşama, normalleşme, el sıkma, el uzatma, “Gelsin Meclis’te konuşsun”, terör saldırısı derken aniden geldik “Kürt sorunu” ile ilgili kayyum atamalarına. Önce Esenyurt (CHP), sonra Mardin (DEM), Batman (DEM), Halfeti (DEM) belediyelerine devlet doğrudan el koydu. Bu refleksleriyle rejim, devleti(disiplin ve cezalandırma araçlarının sadakatini) konuşmadan seçimleri hatta siyaseti konuşmanın ne kadar boşa bir çaba olduğunu, gücü konuşmadan iktidarın konuşulamayacağını anımsattı. Böylece son dönemde türeyen kimi fantezileri de (umarım) yıktı.

ÖNCE FANTEZİLER

Fantezi 1: “Birinci parti olduk. Yumuşayarak, normalleşerek iktidara yürüyoruz.”

Rejim, “yumuşamadan” muhalefetin eleştirilerinin yumuşamasını, “normalleşmeden” de kendi pratiklerinin normalleşmesini anlıyor, kayyum atamalarının gösterdiği gibi, seçmenin iradesini bir kalemde hiçe sayarak yerine kendi iradesini koyabiliyor. Rejimin girdiği yoldan geri dönmesini, “yeni anayasa”, “ömür boyu başkanlık” projelerinden vazgeçmesini beklemek gerçekçi bir tutum değildir. Rejim siyasal İslamın iktidarının tutsağıdır.

Fantezi 2: “Rejim çeşitli manevralarla, Türkiye’nin gerçek gündeminin, ekonomik krizin konuşulmasını önlüyor.”

Birincisi, aslında ekonomik kriz her gün her saat konuşuluyor; grevler ve direnişler yaşanıyor. Ümit Akçay dostumuz anımsattı: “Döviz artmıyor, ücretler baskılanıyor, küresel konjonktür olumlu (petrol hammadde fiyatları düşük), iç talep, en üst gelir dilimleri hariç düşük. Ancak enflasyon durmuyor.” Herkes bunun farkında!

(..)

İkincisi, Türkiye’nin temel sorunu ekonomi değil, rejim ve siyasal İslamın kültürüdür. Bu rejim varlığını rant ekonomisine dayanarak koruyor. Bu rejimin kültürünün beslediği keyfi yönetim ekonominin çalışması için gereken hukuki güvenceleri, kurumları giderek artan oranda işlevsizleştirdi: Artık sermaye birikim sürecinin yapısal zemini son derecede kırılgandır.

‘OYUN PLANI’ FİLAN

“Görüntü, özü açığa vurur.” Gerçekten de rejimin uygulamalarına bakmak yeter. Tutuklanan belediye başkanı için “Neden seçimlere girmesine izin verildi?”, “Bir ‘oyun planı’ var mıdır yok mudur? Var olan ne zaman başka bir şey olur?” gibi sorularla vakit kaybetmek yerine, günlük siyaset ortamında muhalefetin üzerine gelen saldırılara, kararlılıkla, kitlesel ve birlikçi bir iradeyle direnmeye odaklanmak gerekir.

(...)

Uzun zamandır umudu yeşertecek bir dinamik yoktu. Belki şimdi umudu yeşertecek bir dinamik umudu doğuyor.

Yazının tamamını okumak içintıklayınız