Monday, July 29, 2024

Trump ve ‘Exurbia’

 

Kadınlara sarkıntılık etmekle övünüyor, evangelist, Hıristiyan milliyetçileri onu destekliyor; 32 suçtan mahkûm oldu, hukuk ve düzen taraftarları onu savunuyor... Donald Trump’ın, taraftarları siyasi bir bilmece; anlama çabaları devam ediyor. 

Son olarak David Masciotra’nın, Exurbia Now: The Battleground of American Democracy (2024), (Exurbia: Amerikan Demokrasisinin Savaş Alanı) adlı eseri, “süreç olarak faşizmin” 21. yüzyılda ABD’de yeniden şekillenen (ilk şekillenme dönemi 1920-1930’lardı) toplumsal tabanının özelliklerini tartışıyor. 

EXURBİA

Masciotra, “Exurbia” (şehirlerin, banliyölerinin dışında, ama kırsal olmayan bölgeler) demokratik haklar ve özgürlükler mücadelesi içinde kritik savaş alanlarına dönüştü diyor. ABD’de “exurbia” alanlarda son yıllarda hızlı bir büyüme yaşandı. Buraları ulusal siyaset, kültür alanında giderek daha etkili hale geldi. “Exurbia”, ağırlıklı olarak bireyciliğe, mülkiyet haklarına ve muhafazakâr değerlere özellikle önem veren beyaz bir orta sınıftan oluşuyor. “Exurbia”nın büyümesi, siyasi güç dengesini ve genellikle de ulusal seçimlerin sonuçlarını belirlemeye başlamış. 

Trump’ın toplumsal tabanı ağırlıklı olarak “exurbia” sakinlerinden oluşuyor. 6 Ocak ayaklanmasına katılanların en belirgin ortak noktası “exubria”dan geliyor olmalarıymış. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Friday, July 26, 2024

Uçurumun kenarında ters takla


Kasım seçimlerinde Demokratların ABD başkan adayı artık Kamala Harris. O ana kadar morali bozuk, enerjisi düşük, dağınık bir parti izlenimi veren Demokratlar aniden hareketlendiler, seçimleri kazanma umutları canlandı.

GÖNÜLLÜLER, DOLARLAR... ONAYLAR

Demokratik Parti’nin seçim kampanyasına yardım etmek için başvuran gönüllü sayısı günde 200-300 kişi düzeyinde seyrederken Biden’ın Harris’in adaylığını desteklemesinin ardında ilk 24 saatte başvuran gönüllü sayısı 28 bini geçmiş. Partinin seçim kampanyasına yapılan bağışlar ilk 24 saatte tarihsel bir rekor kırarak 93 milyon dolara ulaşmış. Dahası bu bağışın yüzde 60’ı bireylerin, yaklaşık 430 binden fazla kişinin katkılarından kaynaklanıyormuş. Büyük bağışlarda da tarihsel bir sıçrama gözleniyor. Demokrat Partiyi destekleyen Süper PAC (Political Action Committee- Bunlar, bağımsızlık taklidi yaparak adaylar için sınırsız bağış toplayabiliyor, sınırsız harcama yapabiliyorlar) bir günde 150 milyon dolar toplamış. 

(...)

İKİ KORKU BİR DİNAMİK

Tüm bunlar, Kamala Harris’in öne çıkmasıyla partide kazanma şansını artırabilecek bir canlanma başladığını gösteriyor. Bu seçimlerde, ilginç ama çoğu kez dikkatlerden kaçan bir dinamik de genel olarak Demokratlardan özel olarak Harris’ten yana çalışabilecek. Bu dinamik iki korku vektörünün bileşkesinde şekilleniyor.

Birinci korku, liberal demokratik devletin, daha önce de birçok kez değindiğim “ikili yapısıyla” ilgili. 

(...)

İkinci korku, 2020’de Trump’ın seçim sonuçlarını kabullenmemesi sonucu oluşan kargaşanın ve istikrarsızlığın anılarıyla ilgili.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, July 22, 2024

Faşizm ile kaos arasında

 

ABD ikili bir yol ayrımında. Yollardan biri, Trump ve Vance’ın seçimleri kazanmasıyla “süreç olarak faşizmin” devleti dönüştürmeye başlamasına açılıyor. Öbür yol, Demokrat Parti’nin adayının seçimleri kazanma olasılığı ile ilgili. Bu durumda, Trump ve Vance arkasında birleşmiş GOP, faşist hareket seçim sonuçlarını kabul etmeyecek. Bu yol, bir siyasi hatta toplumsal bir kaosa açılıyor. 

BİRLEŞİKLER VE DAĞINIKLAR

GOP’un, karizmatik Trump ile entelektüel alet çantası zengin Vance’in arkasında birleştiği, dahası bu birliğin ataerkil ideoloji ve Hıristiyan milliyetçiliği zemininde (Tanrı, aile, cemaat, vatan) Latin Amerika kökenli Katolik göçmen seçmeni ve dini duyarlılıkları güçlü siyah erkekleri de kendine çekmekte olduğu görülüyor. 

Demokratik Parti’nin başkan adayı henüz kesinleşemedi. Biden’in bu hafta sonu çekileceğine ilişkin kimi söylentiler henüz gerçekleşmedi. Biden çekilse bile sonrası belirsiz. İlk bakışta, başkan yardımcısı Kamala Harris ideal (siyah, kadın, kocası Yahudi) bir aday. Ancak birçok gözlemci Harris’in Latin Amerikalı seçmenin ve siyah Hıristiyan ataerkil kültürün erkeklerinin kabul etmeyeceğini iddia ediyor. 

(...)

VANCE’IN VAATLERİ

(...)

 Vance’ın yaşamı boyunca bir bukalemundan daha çabuk renk değiştirdiği anlaşılıyor. 

Vance konuşmasına, yaşamının işçi sınıfı köklerini özetleyerek “Washington’daki egemen sınıfın unuttuğu yerden geliyorum” diyerek başladı. “Benimki gibi küçük kasabalarda, ülkemizin diğer eyaletlerinde işler denizaşırı ülkelere ve çocuklarımız savaşa gönderildi”...

(...)

Vance’in Hıristiyan milliyetçiliğini, kürtajı yasaklama niyetini, yabancı, özellikle Müslüman fobisini, seri yalanlarını, teknoloji baronlarıyla bağlarını saymazsak çok güzel bir konuşmaydı; Mussolini’nin 1921’de yayımladığı “Faşist Manifesto” gibi.

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 18, 2024

Bir mermiyle birçok kuş

 


Trump’ı hedef alan başarısız suikast girişimi ABD’de ve hatta dünyada yoğun bir tartışma başlattı, komplo teorilerini canlandırdı. O tetikçinin tüfeğinden çıkan mermi Trump’ı teğet geçti ama birçok kuşu birden vurdu. 

‘SÜREÇ OLARAK FAŞİZM’ HIZLANDI

Trump’ın başkan yardımcısı olarak seçtiği J.D. Vance’ın “Biden kampanyasının temel önermesi, Başkan Donald Trump’ın ne pahasına olursa olsun durdurulması gereken otoriter bir faşist olduğudur. Bu söylem doğrudan Başkan Trump’a suikast girişimine yol açmıştır”sözlerine bakınca, ilk vurulan kuşun antifaşist direniş olduğunu görebiliriz. Şimdi Trump önderliğinde ilerleyen “süreç olarak faşizmin” projesine ilişkin siyasi gerçekleri açıklamaya çalışanlar “terörizmi kışkırtma” suçlamalarıyla karşılaşacaklar.

İkinci vurulan kuş, Biden’ın kutuplaşmayı, karşı tarafa taviz vererek, kapsayıcı olmaya çalışarak azaltabileceğine inanan söylemiydi. Trump’ın, korumak için üzerine kapanan, güçlü kuvvetli gizli servis ajanları arasından sıyrılarak, kanlı yüzüyle, sıkılmış yumruğu havada “kavga, kavga” (fight, fight) diye bağırması tüm birleştirici çabaların boşuna olduğunu, ABD toplumundaki kutuplaşmanın tehlikeli bir noktaya doğru koştuğunu gösteriyordu.

(...)

TRUMP SONRASI DA TAMAM

Bu, Trump’ın anayasal olarak (ayrıca, kazanırsa dönemini 82 yaşında bitirecek) katılabileceği son seçimler. Peki ondan sonra? Trump döneminde devlette ve toplumda, “Project 2025” doğrultusunda yaşanacak dönüşümleri, “faşistleşme” sürecini, Amerikan faşizmi MAGA hareketinin liderliğini, kim devralacak?

Trump’ın Ohio’dan senatör J.D. Vance’ı başkan yardımcısı olarak seçmesi bu sorulara anlamlı bir cevap veriyor. 

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Monday, July 15, 2024

Trump’a suikast girişimi

 


Cumartesi günü Pensilvanya eyaletinin Butler kentinde bir açık hava toplantısında başkan adayı Trump’a yönelik bir suikast girişimi gerçekleşti. Kurşun Trump’ın hafifçe kulağını sıyırmış; kurşunun “Islığını duydum, derimi çizişini hissettim” demiş, tam bir “reality show” sunucusu tavrıyla. Suikastçı, Trump’ı korumakla görevli gizli servis ajanları tarafından hemen öldürülmüş.

GELENEĞİNDE VAR

ABD siyasi geleneğinde başkanlara yönelik, başarılı başarısız en az 24 suikast var. Lincoln ve Kennedy öldüler, Theodore Roosevelt ve Ronald Reagan sadece yaralandılar. Nixon, Gerald Ford, Geoge Bush, Bill Clinton, Barac Obama’ya yönelik komplolar ortaya çıkarıldı. Şimdi Trump’ı da bu listeye ekleyebiliriz.

(...)

Bu kutuplaşmanın temelinde, neoliberalizmin etkisiyle gelir dağılımındaki büyük bozulma, toplumun geleneksel sanayi tabanındaki büyük gerileme, altyapısındaki çürüme, dayanışma kurumlarındaki büyük yıkım var. Bu zeminde bir tarafta, ABD hegemonyasının küresel çapta gerilemesinin ekonomik siyasi hatta psikolojik etkileri; ilerici demokrat hareketin ABD’nin kuruluşundaki köleci damarı ortaya dökmeye başlaması; kadın, LGBT haklarındaki kazanımların Hıristiyan muhafazakâr “yaşam dünyalarını”sarsması, göçmen nüfusundaki belirgin artıştan kaynaklanan “iyi (beyaz Hıristiyan erkek) zamanlar geride kaldı” inancı egemen. Bu damar, Trump’ın MAGA (ABD’yi Yeniden Büyük Yap) hareketini, ABD faşizmini besliyor, ABD faşizmi de bu damarı. Diğer tarafta, ilerici demokrat, hatta sosyalist akımların; kadın, LGBT, ırkçılık karşıtı hareketlerin geleceğe ilişki bir projeden, hatta yakın geleceğe, kasım seçimlerine ilişkin inanılır/güvenilir bir başkan adayından yoksun olmalarının getirdiği belirsizlik ve korkular var.

OTOMATTAN KURŞUN ALMAK

Silah ve ekonomik-siyasi rakibine karşı şiddet ABD toplumunun geleneğinde, kurucu mitosunda var. Ünlü kovboy tabancası Colt 45’liğin, halk arasındaki adının “peacemaker”, (barış getiren) olması hem bir rastlantı değil hem de yerleşimci-soykırımcı sömürgeciliğin, sınır ahlakını, adalet anlayışını yansıtıyor. Silah sahibi olmak hatta kimi eyaletlerde bu silahı açıkça taşımak yasal bir hak olarak görülüyor. Bu ortamda, gelinen noktada geçenlerde bir silah şirketinin Teksas eyaletinde kamuya açık alanlara mermi satan otomatlar yerleştirmeyebaşlaması da şaşırtıcı değil.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 11, 2024

Fransa: İyi haber-kötü haber

 


Önce iyi haber: Faşist Marine Le Pen’in Ulusal Toparlanma (UT) partisi beklediği oyu alamadı. Yeni Halk Cephesi (YHC) seçimden zaferle çıktı. Kötü haber: UT sandalye sayısını 2022’ye kıyasla yüzde 60 artırdı. Fransa hâlâ “dehşet verici bir şeyin eşiğinde”.

GÜNDEM: YÖNETİM KRİZİ

Seçim sonuçları, hiçbir ittifakın çoğunluğu elde edemediği bir meclis ortaya çıkardı. Fransa Boyun Eğmez (FBE) partisi önderliğindeki YHC, (Sosyalistler, Yeşiller ve Komünistler) 182 sandalye kazandı. Macron’un merkezci “Birlikte” ittifakı 168 sandalye ile takip ediyor ve UT’nin ise tek başına 143 sandalyesi var. Cumhuriyetçiler ise 60 sandalye kazandı.

Bu parçalanmışlık içinde istikrarlı bir hükümet kurmak olanaksız. Yakın gelecekte ya dengesiz bir koalisyon hükümeti ya da teknokratik bir yönetim olasılığı yüksek. Fransa savaş sonrası Dördüncü Cumhuriyet’in istikrarsızlık dönemine geri dönmüş gibi görünüyor.

(...)

YHC’nin zaferi, faşizmi durdurma şansına, yalnızca bir sol birliğin sahip olduğunu gösterdi. Ancak bu henüz çok kırılgan bir birlik. FBE ile ortakları, sosyalistler, yeşiller ve komünistler arasında ciddi ideolojik farklılıklar var. Bu durum, hükmet kurma ve yönetme konusunda önemli, bir engel oluşturuyor. Ayrıca YHC’nin Macron’un emeklilik reformlarını geri alma, asgari ücreti artırma ve servet vergisini yeniden getirme gibi politika önerileri, egemen sermayeyi endişelendiriyor. Bu endişeler (ve tabii şantaj yapma çabaları) sermaye kaçışını tetikleyebilir. Bu koşullarda YHC programında ısrar ederse, daha fazla ekonomik siyasi istikrarsızlık riskiyle, özellikle ekonomik konularda taviz vermeye başlarsa da dağılma ve halk sınıflarının desteğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalır. Uzun sürecek siyasi müzakereler ve teknokratik hükümet olasılığı büyük sermayenin hesaplarını aksatabilir ve ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir, sadece Fransa’yı değil, daha geniş Euro Bölgesi’ni de etkileyebilir.

(...)

Evet, seçim sonuçları faşizmin, bir hükümet kurarak devleri şekillendirmeye başlamasını engelledi. Ancak gündemde ekonomik etkiler yaratacak siyasi istikrarsızlıklar var. İş dünyasının tepkisi, ülkenin ekonomik geleceğini şekillendirmede önemli olacak, sermaye kaçışı ihtimali ise büyük bir tehdit oluşturuyor. Fransa bu çalkantılı zamanlarda yol alırken demokratik kurumlarının dayanıklılığı ve sol hareketin direnme gücü her zamankinden daha fazla sınanacak. Fransa hâlâ “dehşet verici bir şeyin eşiğinde”.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, July 08, 2024

İşçi Partisi'nin 'tarihsel zaferi'

 

İngiltere’de perşembe günü yapılan genel seçimlerde İşçi Partisi mecliste çok sağlam bir çoğunluk oluşturdu. Kesintisiz 14 yıldır ülkeyi yöneten Muhafazakâr Parti (Toriler) adeta çöktü; sağ kanadının ağır toplarından Jacob Rees-Mogg, partinin önceki lideri ve Başbakan Liz Truss, potansiyel başkan adaylarından Penny Mordent olmak üzere 13 bakan yeniden seçilemediler.

Muhafazakâr gazeteler bile “tarihsel zafer” gibi başlıkları attılar. Gerçekteyse siyasetin zemini İngiltere’de bir faşist partiyi de içine alarak sağa kaymaya devam ediyor.

MANŞETLERİN ARKASINDAKİ RESİM

Büyük sermaye, Murdoch medyası ve kimi analistlere göre “güvenlik bürokrasisi” tercihini Starmer’dan yana yapmıştı. Seçim kampanyası boyunca ana akım medyada, “Torilerin çöküşü”, “Richi Sunak’ınbeceriksizliği” gibi temaları işlendi; Boris Johnson’ın yalancılığı, Liz Truss’ın acayipliği anımsatıldı. Medya, Starmer’ın aslında, bir gün bir şeyi ertesi gün başka bir şeyi kolaylıkla savunabildiğini, hatta “Corbyn benim arkadaşımdır” sözünü bile kolaylıkla inkâr edebildiğini, o ciddi görünüşün altında Boris gibi bir seri yalancının saklandığını görmek istemedi.

Aslına bakarsanız, ortada öyle büyük bir zafer de yok. 

(...)

yazının tamamını okumak için tıklayınız

Thursday, July 04, 2024

Sivas’tan Kayseri’ye bir çizgi

 

Sivas Madımak katliamının yıldönümünde, Kayseri’de patlak veren, hızla başka kentlere yayılan katliam girişimlerini izlerken aklıma geldi: Kuantum mekaniğinde, “dolanıklığın” (iki veya daha fazla parçacığın aralarındaki mesafeden bağımsız birbirine bağlı/ bağlantılı olması) salt mekâna değil zamana ilişkin bir durum, zamanın da bu “dolanıklığın” yarattığı bir illüzyon olabileceğine ilişkin bir tartışma var (https://www.cam.ac.uk/research/news. 12/10/23; New Scientist, 21/6/2024). 

SAÇMA GİBİ AMA...

Sivas ve Kayseri olayları arasında bir “dolanıklık” aramak belki saçma bir çaba. Ne ki Madımak yangınının, katliamın açtığı yaralar, 31 yıl sonra bile kanamaya devam ediyor. Orada bir kitlesel kalkışma ve pogrom söz konusuydu. Kimi yönlendirici aktörlerin varlığı bir provokasyona ve gizli servis (Gladio?) operasyonuna işaret ediyordu. Kayseri’de patlak veren olaylarda da bir kitlesel pogrom girişimi görülüyor. Bu olayların hızla birçok kente sıçraması da bir provokasyon, gizli servis operasyonu şüphesi uyandırıyor.

Bu iki pogrom arasında, atılan sloganlar, “ötekini” yakma arzusu gibi benzerlikler de var. Her iki olayda harekete geç(iril)en kitlelerin aynı “hakikat rejimi” içinde yaşadıklarını, benzer töre, sosyal çevre, dil ve kavramların/değerlerin (“habitus”un) ürettiği öznelliklerin “sürüleri” olduğu kolaylıkla görülebiliyor

Bu gözlemlerden hareketle, iki farklı zamanda ve mekânda, dünyanın ve ülkenin farklı hallerinde ortaya çıkan bu iki “olayı”, “zamanda dolanıklık” gibi birmetafor aracılığıyla birbirine bağlamak bana o kadar da saçma gelmiyor. Sivas katliamının sorumlularını savunan avukatların siyasi kimliklerini, ait oldukları “habitus”u hatta “hakikat rejimini” düşünerek 1994 belediye seçimleriyle tırmanışa geçen siyasal İslamın bugün iktidarda olduğunu, bu 22 yıl boyunca, liderlerinin, entelijansiyasının, Sivas katliamı anımsanınca aldıkları tutumları, gösterdikleri düşünsel refleksleri de göz önüne alarak o “metaforun” içeriğini zenginleştirebiliriz. Dahası, Kayseri ve diğer illerde patlak veren pogrom girişimlerini, bunların maddi zeminini hazırlayan jeopolitik, kültürel hatta demografik mekân düzenleme (ya da yıkma) politikalarından soyutlayarak düşünmek de olanaklı değil.

"AH BİZ EŞEKLER"...

Sivas ve Kayseri olayları arasındaki “dolanıklığı” düşünürken ülkeyi bu noktaya getiren sürece destek vermiş olanları unutamayız. Şairin dediği gibi “Bunca bilgiden sonra, ne affı?” (Eliot, Gerontion- 1920).

Yazının tamamını okumak için tıklayınız


Monday, July 01, 2024

'Ekonomistin' dayanılmaz hafifliği muhalefetin kaçınılmaz ağırlığı

 


Ekonomi salt “ekonomik” değildir; aynı zamanda siyasi ve kültüreldir. Bu gerçeği yadsıyan hemen kendisini etik sorunlarla yüz yüze bulur. 

FAŞİZME ALET OLMAK VAR...

“Ekonomist” Olivier Blanchard, 2008-2015 arasında IMF baş ekonomistiydi, Halen MIT’de profesör. Fransa, seçimlerine giderken Blanchard, “X”te bir mesajında, kendisini sosyalist partiye yakın gördüğünü belirtirken Ulusal Toparlanma (Faşist) ve Yeni Halk Cephesi olarak şekillenen kamplaşma karşısında “Yeni Halk Cephesi’nin ekonomik programının Ulusal Toparlanmanınkinden daha tehlikeli olduğunu” iddia etti: 

(...)

Blanchard, faşist programı küçümsüyor. Halbuki faşist program her zaman üzerinde her şey olan bir noel ağacına benzer, ana akım partileri, “Bu saçmalık nasıl olsa yönetemez” diye büyük sermaye de “Nasıl olsa yönlendiririz” diye düşünür. Faşist hareketin niyetiyse “yönetmek” değil devleti ele geçirmektir. Blanchard bu kritik anda, “süreç olarak faşizmi” durdurabilecek bir programa, ama “Ben ekonomistim diyerek” karşı çıkıyor.

HALK DÜŞMANLIĞI RİSKİ

Blanchard’ın Türkiye versiyonları var: Bunlardan biri, asgari ücrete zam yapılmaması üzerine “Bundan iyisi olmaz... Ben olayın ekonomik boyutunu değerlendiriyorum” diyor. Böylece bu “ekonomist” de asgari ücretle yoksulluk sınırında yaşamaya çalışanların sıkıntılarına, krizin yükünün bunların sırtına yıkılmasına, bu durumun olası kültürel ve siyasi sonuçlarına kayıtsız kalıyor. Üzülmedim desem yalan olur ama şaşırmadım. O da şu saçmalığın tutsağı:

“Popülizme, romantizme gerek yok. Duymak istediğinizi değil, duymanız gerekeni söyleyelim” (...) Seçimlerde çok yanlış karar verdi Türk milleti. Bedelini çok ağır ödeyecek. Enflasyon çıkarken bir bedel ödenirse, düşürülürken 10 bedel ödenir. Kapıda iflaslar var, esnaf için siftahsız günler var, kepenk indirmeler var, artacak işsizlik var. Acı vermeyen çıkış yok bu cendereden.” Bu yalnızca saçma değil, çok acımasız ve bir o kadar da bayatlamış bir yaklaşım: Krizin faturasını krizi çıkaranın üstlenmesini isteyen “popülist romantik”. Bu ekonomist ise akılcı ve gerçekçi. Evet “gerçekçi” ama “kapitalist gerçekçi” bir bakış: Kapitalist sınıfın çıkarları gerçek, halk sınıflarının çıkarları romantik fantezi. Bu tepe taklak “gerçeklikte” emekçi sınıfların taleplerini dile getirenler “elit” sayılıyor ve egemen sermayenin taleplerini dile getirenler “halk” hatta “ulus” oluyor.

Bu da bizi, “meselenin özüne” getiriyor: Kapitalist gerçekçi ekonomistler, halk sınıflarına bu kadar doğrudan ve acımasızca saldıran politikaları savunduklarına göre Türkiye kapitalizminin (aslında egemen sermayenin) krizi “yüzeyde” (fiyatlar-gelirler alanında) görünenden çok daha derindir.

(...)

Yazının tamamını okumak için tıklayınız